Birçok kadın yazar; erkek hâkimiyetindeki çevrelerde ön yargıya maruz kalmadan eserlerini yayımlayabilmek, anonimliğin getirdiği özgürlükle deneysel olarak yazabilmek ya da erkek okurlara hitap edebilmek gibi çeşitli nedenlerle erkek isimleri ya da yazarın cinsiyetini açığa vurmayan mahlaslar kullanarak yazmıştır. Aşağıda Louisa May Alcott’tan J.K. Rowling’e, erkek takma adları kullanarak yazmış on iki kadın yazarı kısaca tanıttık ve bu yola başvurmalarının sebeplerini tartıştık.
Brontë Kardeşler
Bugün zamanımızın en iyi romancıları arasında sayılan edebiyatçı kız kardeşler Charlotte, Emily ve Anne Brontë, çağdaşları olan birçok kadın yazar gibi, ilk başta eserlerini Currer, Ellis ve Acton Bell mahlaslarını kullanmak suretiyle erkek takma adlarıyla yayımladı. Emily Brontë’nin Wuthering Heights (Uğultulu Tepeler) romanının “kaba” ve “bayağı” olarak nitelendirilmesi ve kız kardeşlerin eserleri hakkında yapılan buna benzer yorumlar göz önüne alındığında erkek takma isimleri kullanmaları pek de şaşırtıcı değil. Bizzat Charlotte Brontë, bu isimleri kullanmaları konusunda şu yorumu yapmış: “Kendimizi kadın olarak tanıtmak istemedik çünkü kadın yazarlara genellikle ön yargıyla yaklaşıldığına dair bir izlenimimiz vardı, ki o zaman yazma ve düşünme biçimimizin ‘kadınsı’ olarak tabir edilen bir tarzı olduğunu düşünmüyorduk.”
Louisa May Alcott
Louisa May Alcott’un en tanınmış eseri olan Little Women (Küçük Kadınlar) her ne kadar kendi ismiyle yayımlanmış olsa da Amerikalı yazarımız, 19. yüzyılın son dönemlerinde “bir hanıma yakışmadığı” düşünülen gotik gerilim türünde yazmak için sıklıkla cinsiyetini açığa çıkarmayan A.M. Barnard mahlasını kullanıyordu. Alcott’un A.M. Barnard adı altında yayımladığı eserler arasında Küçük Kadınlar’dan iki yıl önce yazdığı karanlık bir aşk hikâyesi olan A Long Fatal Love Chase ile sosyal sınıf ve suiistimal temalarını işleyen kısa roman Behind a Mask yer alıyor. Yazarın gizli erkek takma adı, 1940’lı yıllarda nadir kitap tüccarı Madeleine B. Stern ile kütüphaneci Leona Rostenberg tarafından keşfedildi.
Amantine Lucile Aurore Dupin
1804 yılında Paris’te doğan Amantine Lucile Aurore Dupin, kendi isminden çok 19. yüzyıl Fransa’sının en verimli yazarlarından olan George Sand adıyla tanınır. Dupin, yaşadığı toplumun sosyal normlarını eleştirel bir bakışla ele alan aşk ve sosyal sınıf hikâyelerinin anlatıcısıydı. Feminizmin ilk ve çığır açan temsilcilerinden Rus romancı Ivan Turgenev, bir keresinde Sand için şöyle demiş: “Ne kadar cesur bir erkek, ve ne kadar iyi bir kadındı!” Dupin yaşadığı dönemde cüretkâr hamleler olarak görülen erkek kıyafetleri giymesi, topluluk içinde sigara içmesi ve adının sıkça aşk ilişkilerine karışmasıyla Paris sosyal çevrelerinde yarattığı tartışmalarla da tanınıyordu.
Mary Ann Evans
1819’da Warwickshire’da bir mülk idarecisinin kızı olarak doğan Mary Ann Evans, kitap kurdu ve zeki bir çocuktu. Yazarlığa ilk adımını, köklü Westminster Review gazetesinde editör yardımcısı olarak çalışmaya başladığında attı. Çoğumuzun daha iyi bildiği George Eliot takma adını ise, romantik bir ilişki yaşadığı İngiliz filozof ve eleştirmen George Henry Lewes’in, onu yazmaya teşvik etmesiyle aldı. Evans, aldığı erkek isminin, normalde kadınlara atfedilen klişelerden etkilenmemesini sağlayacağını düşündüğü için böyle bir yola gitti. Akıllıca yazılmış politik yazılarıyla tanınan Evans’ın en ünlü eserleri arasında birçok kişi tarafından şu ana kadar yazılmış en iyi romanlar arasında sayılan Middlemarch yer alıyor.
Violet Paget
Asıl adı Violet Paget olan ve 1856’da Fransa’da İngiliz bir çiftin çocuğu olarak doğan yazar Vernon Lee, 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında gezi ve müzik yazılarından doğaüstü kurguya ve sanat eleştirisine birçok alanda eseri olan verimli bir yazardı. Entelektüel ve deneyimli bir gezgin olan Paget, hayatının büyük bir kısmını Avrupa’da geçirdi. Fantastik eserlerini topladığı Hauntings: Fantastic Stories kitabı da dâhil eserleri, içerdiği feminist ve özgürlükçü ögelerle büyük önem taşır.
Karen Blixen
Kenya’da yaşadığı döneme dair anıların yer aldığı Out of Africa kitabının yazarı, ünlü Danimarkalı yazar Karen Blixen, kariyeri boyunca birçok farklı mahlas kullanmış. Blixen’ın en bilinen takma adı, kısa hikâyelerini derlediği Seven Gothic Tales’ın 1934’te Amerika’da yayımlandığı sırada kullandığı Isak Dinesen idi. Neden bu takma ismi kullandığı bilinmemekle birlikte yazarımız, The Angelic Avengers adlı kitabını yayımlatırken, diğer eserlerine kıyasla daha az ciddi olduğunu düşündüğü için Pierre Andrézel ismini de kullanmıştır.
Katharine Burdekin
İlk eseri Anna Colquhoun ve ilk ütopya romanı ve aynı zamanda ilk olgun eseri olarak tanımladığı The Rebel Passion romanı da dâhil olmak üzere birkaç eserini kendi ismiyle yayımlamış olsa da İngiliz bilim kurgu yazarı Katharine Burkin, daha sonraki eserlerini Murray Constantine adıyla yayımladı. Nitekim belirgin bir feminist duruşla faşist bir distopyayı resmettiği en tanınmış romanı Swastika Night (Swastika Geceleri), bu takma adıyla yayımlanmıştır. Murray Constantine’in gerçek kimliği, 1980’lerde profesör ve yazar Daphne Patai tarafından keşfedildi.
Alice Bradley Sheldon
Daha çok bilim kurgu yazarı James Tiptree Jr. kimliğiyle bilinen Alice Bradley Sheldon’ın halihazırda grafik sanatçısı, ressam ve sanat eleştirmeni olarak bir kariyeri vardı. Tekrar bilim kurgu yazmaya başladığında ise bu erkek takma ismini kullandı. Sheldon, daha sonraları Asimov’s Science Fiction dergisine verdiği bir röportajda şu sözleri sarf etti: “Bir erkek ismi, bana iyi bir kamuflaj gibi göründü. Bir erkek ismiyle mercek altında olmaktan kurtulacağımı düşündüm, zira hayatımda kör olası bilmemne işinde ilk kadın olduğum çok fazla deneyim yaşadım.”. Tiptree ya da Sheldon, aynı zamanda içinde kısa romanı The Girl Who Was Plugged In’in de bulunduğu birkaç ödüllü eserin de yazarı.
June Tarpé Mills
1912 yılında Brooklyn, New York’ta doğan June Tarpé Mills, Amerika’daki en saygın okullardan Pratt Institute’ta okuduktan sonra bir moda çizimcisi olarak çalışan yetenekli bir sanatçıydı. 1930’ların sonunda çizgi romanların artmakta olan popülerliğine, cinsiyet belirtmeyen Tarpé Mills adı altında yarattığı Daredevil Barry Finn ve The Purple Zombie karakterleriyle kendi katkısını yaptı. 1941’de Miss Fury’yi, kadın bir yazar tarafından yaratılmış ilk kadın çizgi roman süper kahramanını yarattı. Mills, günümüzde zamanının en iyi öncü çizerlerinden olarak tanımlanıyor.
J.K. Rowling
Hepimiz, J.K. Rowling’i müthiş başarılı Harry Potter serisinin arkasındaki kadın olarak tanıyoruz, ama isminin baş harflerini kullanması, esasında cinsiyetini belirtmemesi için özellikle verilmiş bir karar. Yayımcısı Barry Cunningham, Harry Potter’ın yazarının bir kadın olmasının, hedef kitle olan genç erkek okurları uzaklaştıracağını düşündü. Ayrıca Rowling, 2013’te The Cuckoo’s Calling (Guguk Kuşu) adlı polisiye romanını Robert Galbraith adıyla yayımladı ve bu durum, gerçek kimliği ortaya çıktığında bazı eleştirilerin yapılmasına neden oldu. Rowling, bu takma ismi kullanma kararının arkasında durdu ve şöyle dedi: “Bu yeni türle bir yazarlık kariyerinin başına dönmeye, büyük reklam kampanyaları ya da büyük beklentiler olmadan çalışmaya ve tamamen gerçek geri dönüşler almaya can atıyordum”.
Robyn Thurman
Amerika’nın Indiana eyaletinden şehir fantastik ve bilim kurgu yazarı ve New York Times çok satanlar listesine girmiş Cal Leandros kitap serisinin yaratıcısı Robyn Thurman, üçüncü kitabı yayımlanana kadar kadın olduğunu gizlemişti. Robyn’in ailesi ve arkadaşları ona hayatı boyunca her ne kadar kısaca “Rob” diye hitap ettiyse de yazar, kitaplarındaki başkarakterler çoğunlukla erkek olduğu için kapakta kadın bir yazarın isminin olmasının potansiyel okurları uzaklaştıracağını düşünmüş ve kendi ismi yerine erkek ismi de olabilen “Rob” ismini kullanmıştır.
Christina Lynch ve Meg Howrey
2012’de yayımlanan ve mekân olarak Prag şehrini kullanan The City of Dark Magic adlı gerilim romanının yazarı Magnus Flyte, kendini “yazar, avare, hicivci, maceracı ve pisco meraklısı*” olarak tanımlıyor. Ancak Magnus Flyte, aslında yazar ikili Christina Lynch ve Meg Howrey’nin kullandığı bir takma isim. İki yazar, bir yazma etkinliğinde tanışmış ve takma ismi ve bu ismi taşıyan karakterin dünyasını yaratmışlar. Civilian Reader dergisine verdikleri röportajda ikili, hem kadın hem erkek okuyuculara hitap etmek için bu erkek ismini seçtiklerini belirtmiş ve şöyle eklemiş: “Ancak kimliklerimiz daha baştan ortaya çıktı, bu yüzden birilerinin ‘Magnus Flyte’ karakterinin varlığına inanıp inanmayacağını göremedik. Ama hiç önemli değil, onu yine de çok seviyoruz.”
Kaynak Metin:
https://theculturetrip.com/north-america/usa/articles/12-female-writers-who-wrote-under-male-pseudonyms/