Merhaba Sevgili ÇeviriBlog okurları!

Bu yazımızda geçtiğimiz senelerde yaşanan bir çeviri tartışmasını hatırlayarak “Çevirmenin Ten Rengi Çeviri Yapmasına Engel midir?” sorusunu soracağız sizlere…

Öncelikle ilgili çeviri tartışmasının ayrıntılarını hatırlayalım:

Amanda Gorman isimli siyahi şair, Amerika Birleşik Devletleri’nin yeni başkanı Joe Biden’ın yemin töreninde bir şiir okur. Bu sırada, Meulenhoff isimli Hollandalı yayınevi de 2020 Uluslararası Booker Ödülü‘nü kazanan 1991 doğumlu yazar ve çevirmen Marieke Lucas Rijneveld’in, şair Amanda Gorman’ın “The Hill We Climb” isimli şiir kitabını Flemenkçeye çevireceğini duyurur. Bu bilgilendirmenin üzerine, siyahi gazeteci ve aktivist Janice Deul, De Volkskrant isimli günlük gazetede çoğu kesim tarafından “kışkırtıcı” olarak nitelendirilen bir köşe yazısı kaleme alır ve tepki toplayan şu cümleyi söyler: “Amanda Gorman’ın şiirinin çevrilmesi için beyaz bir çevirmen: akıl almaz bir seçim.” Konuyu daha da açarak, Amanda Gorman’ın şiirlerinin çevrilmesi için neden kendisi gibi bir siyahi kadın çevirmen tercih edilmediğini sorar ve tartışmaları iyice alevlendirir. Marieke Lucas Rijneveld’in bu alanda tecrübesiz ve hatta genç olduğunu ileri sürer. Öyle ki Janice Deul’un köşe yazısından etkilenen ve onun gibi düşünen bir kesim, yayınevini eleştiren paylaşımlar yapmaya başlar.

Amanda Gorman

Eleştirilere ve polemiklere maruz kalan Marieke Lucas Rijneveld ise bir hafta sonra, “Eğer imkânım olsaydı, şiirlerinin gücünü, tonunu ve tarzını korumayı kendime en büyük görev edinerek tüm sevgimi Amanda’nın eserini tercüme etmeye adardım.” diyerek şiir kitabının çevrilmesi işinden geri çekildiğini duyurur. Amanda Gorman ve ekibinin Rijneveld’in çevirmenliğini kabul etmelerine ve kendisini desteklemelerine rağmen, Meulenhoff yayınevi bir özür mesajı yayımlar ve Amanda’nın sözlerini kalpten hissederek çevirecek başka bir çeviri ekibi arayışına gireceğini belirtir.

Marieke Lucas Rijneveld

Toparlamak gerekirse, Marieke Lucas Rijneveld’in Amanda’nın şiirlerini içinde barındırdığı duyguları ve deneyimleri koruyacak bir empatiyle en iyi şekilde aktarabilmek için “çok beyaz” olduğu öne sürülür.

Çeviri eyleminin nihai amacı farklı diller ve kültürler arasında bir iletişim köprüsü kurmaktır. Dini, dili, rengi, ırkı, cinsiyeti ne olursa olsun çevirmenlik görevini layıkıyla yerine getiren her çevirmenin çeviri süreci boyunca bu çizgide ilerlemeye gayret gösterir.

Sizleri aşağıdaki sorular bağlamında düşünmeye davet ediyoruz.

Bu durumda;

Bir çeviri ürününün kalitesini belirleyen şey nedir? Çevirmenin sahip olduğu çeviri becerileri mi yoksa çevirmenin kimliği mi?

Kadın yazarları sadece kadın çevirmenler mi çevirmeli? Ya da yaşlı bir şairin şiirlerini çevirmek genç bir çevirmene yasak mı olmalı?

Bir yazarla veya şairle aynı rengi, kökeni, cinsiyeti, yaşı veya inancı paylaşmayan bir çevirmenin çevirisine güvenemez miyiz?

Yazar ile çevirmen arasında ırksal bir benzerlik kurmak doğru bir yaklaşım mı?

Dış görünüşün çeviri eylemine ne gibi bir etkisi olabilir?

Şunu belirtmek isteriz ki; edebiyat her şeyden önce, ister okur olun ister çevirmen, kendini yazarın veya şairin yerine koymak ve tüm benliğini onunla özdeşleştirmektir. Edebiyat demek duygu ve hayal gücü demektir. Hayallere ve duygulara kısıtlama getirmek, duyguların aktarılmasına ket vurmak kime göre ve neye göre kabul edilebilir bir tutumdur? Farklı kültürden insanlar birbirlerini farklı kültürden çevrilen eserlerle tanırlar. Sürekli olarak kendimize benzeyeni çevirirsek, okursak, yazarsak, çizersek farklı olanı nasıl görebilir ve onunla nasıl bir olabiliriz?

Umuyoruz ki “kimlik siyaseti” çekişmeleri çeviri eyleminin bir parçası olmaz, edebiyat insanlar arasında köprüler kurmaya devam eder ve kelimeler bir ırk, renk, dil veya cinsiyete hapsedilmeksizin çevirmenlerin çevirdiği her bir cümlede nefes almaya devam eder.

Tags: