Yevgeni Zamyatin
Yazar Zamyatin 1884’te Rusya Lebedyan’da doğdu. St. Petersburg Poiteknik Enstitüsi’nda gemi mühendisliği için eğitim alırken Bolşevik Partisine katıldı. 1905’te Petersburg Sovyeti’nde savaştı. Yakalanarak hapse atıldı ve iki kez sürgüne yollandı. İsyancı görüşleri nedeniyle SSCB aleyhtarları tarafından tecrit edildi. 1937’de kalp krizi geçirerek öldü. G. Orwell ve A. Huxley gibi yazarların öncüsü ve esin kaynağı olan Zamyatin, onlardan çok daha önceki bir dönemde, karamsar bir çerçeve ile kendini sınırlamadan anti-ütopyayı radikal bir eleştiri silahına dönüştürmüştür.
“Yaşasın Tek Devlet! Yaşasın Sayılar! Yaşasın Velinimet! ” bu sloganlar, Zamyatin’in 1920 yılında kaleme aldığı “Biz” adlı distopyasının özeti niteliğindedir ve zaman olarak 26. yüzyılı işlemektedir. İnsanlar, uçan araçlarda yolculuk etmekte ve saydam evlerde oturmaktadır. Her şey kusursuz bir sistem ve dakiklikle yönetilmektedir. Bu yönetimin adı “Tek Devlet”, biricik yöneticisi de “Velinimet”’tir.
Tek Devlet’in sistemi, matematik üzerine kuruludur. Yapılar geometrik şekillerde inşa edilir, herkes ve her şey sayılarla ifade edilir. Burada kimsenin adı yoktur. Daha doğrusu herkes bir sayıdır. “Yaşasın Sayılar” diyerek atılan resmi sloganda ki sayılar, asıl itibariyle Tek Devlet’in yurttaşlarıdır. Birbirlerine “insan” değil, bir sayı gibi davranırlar. Erkeklerin sayıları sessiz, kadınların ki ise sesli harflerle başlar.
Sayılar her an ve her yerde denetim altındadır. Biz Toplumu aynı saatte uyanır, aynı saatte yemek yer, çalışır ve uyur. Bu, herkesin bir makine kadar doğru ve uyumlu çalışabilmesi için Tek Devlet’in oluşturduğu bir sistemdir. Bin yılı aşkın süredir böyle yaşayan Biz Toplumu, sayıları ve matematiği mutluluğun yegane yöntemi olarak görmektedir. Onların kutsalı, hatta Tanrısı; matematiktir. Çünkü sayılar, ne kadar çok olursa o kadar değer ifa eder. Bir gram ve bir tonun arasında ki farkı ele alabiliriz. Zamyatin’in distopyası, tek başına bir gram olan “ben” tekilinin, beraber bin ton olabilecek “biz” çoğuluna dönüşümünün hikayesidir. Herkes ve üretilen her şey Biz’e hizmet etmektedir. Buna çocuklarda dahil. Eşler, sayıların tüm özelliklerinin kayıtlı olduğu bir makinede analiz edilerek eşleştirilir. Eğer dişi sayı hamile kalırsa hamilelik sürecini çok dikkatli geçirmelidir. Çünkü doğacak çocuk onun değil, herkese yani Biz’e aittir.
Tek Devlet’in yurttaşları saydam konutlarda ikamet ederler. Duvarları camdan olan bu evler sayesinde, sokaklardaki koruyucular tarafından tüm gün kontrol edilebilmektedirler. Bunu kitapta ki şu cümlelerle daha net anlayabiliriz;
Gizleyeceğimiz hiçbir şey yok. Bu, Koruyucular’ın zor ve soylu görevlerini kolaylaştırıyor. Başka türlü, ne olabileceğini kim bilebilir? (s. 27)
Şarkılar ve şiirler de matematiğin terimleri ile yazılır. Biz‘in şairleri eski şiirleri aptalca ve trajedik bulur. İçinde sayısal değer barındırmayan hiçbir şiir onlara güzel ve anlamlı gelmez.
Hikaye, bu toplumun önemli bir parçası olan D-503‘ün tuttuğu günlükler ile anlatılır. D-503, bir matematikçi ve İntegral’in yapımcısıdır. İntegral ise Tek Devlet’in emriyle camdan yapılan devasa bir uzay aracıdır. Amaç uzayı keşfetmek ve varsa uzayın diğer dünyalarında ki insanlara kendi mutluluklarını götürmektir. D-503‘ de bu proje için özel bir heyecan duymaktadır. O, zeki ve örnek bir sayıdır. Sistemin tüm kurallarını, onların gerekli olduğuna içten bir şekilde inanarak uygulamakta ve bunun en iyisi olduğunu düşünmektedir.
Kitap boyunca okuduğumuz D-503‘ün günlükleri başta yaşadığı yeri ve kurallarını anlatmaktadır. Kullandığı dil “Tek Devlet’e”, “Velinimet’e” ve sayılara oldukça saygılı ve sorgusuz bir biçimdedir. Ancak bu dilin ömrü kısa olmuştur. Hayatına yeni dahil olan E-330 adında ki dişi sayı, düşünceleri ve yaptıkları hakkında onu şüpheye düşürür. E-330 diğer dişi sayılardan farklı olarak son derece özgüvenlidir. Etkili ve ikna edici bir konuşma biçimine sahiptir. Bu özellikleri ile D-503‘ü oldukça etkiler. Öyle ki İntegral’in yapımcısı son derece emin olduğu her şeyden artık kuşku duymaktadır ve bunu günlüklerine şu cümleler ile kaydeder;
“Bilgi, yanılmazlığından kesinlikle emin olduğumuzda inançtır. Eskiden, çok sağlam bir inancım vardı, kendimle ilgili her şeyi bildiğime inanıyordum. Oysa şimdi …” (s. 56)
Düş Gücü ve Rüya Hastalıktır
D- 503, E-330 ile yaptığı her buluşmadan sonra gittikçe karmaşık bir hale bürünür. Artık gereken saatlerde uyuyamaz ve bazı günler işe gitmek istemez. Varlığı yaptıkları ve düşündükleri arasında tam anlamıyla ikiye bölünmüştür. Bunun başlıca sebebi E-330′dur. Geçirdikleri vakitlerde D-503‘e sistemin yanlış işlediğini ve hata yaptığını anlatır. Aslında sandıkları kadar mutlu olmadıklarını daha doğrusu mutluluğun böyle mümkün olamayacağını anlatır. D-503‘ün E-330‘ü suçlamak ve ikna olmak arasında yaşadığı gel-git, onda aksamalar ve değişiklikler meydana getirir. Arkadaşlarının daha doğrusu yakınında ki sayıların bunu fark etmesi çok zaman almaz. Ancak bu değişikliğin farkında olan sadece onlar değildir. Gün boyu sokaklarda gezen koruyuculardan birisinin de dikkatini çekmiştir. Koruyucu İntegral’in yapımcısını dikkatle izlemeye başlar. D-503‘ü bazen çok geç saatlerde dışarıda yakalar bazen de işten kaytarmak için üst üste rapor aldığını fark eder. Bu durum üzerine koruyuculara haber verir ve D-503‘ü cam evine ani bir ziyarette bulunurlar. Günlüklerini saklamayı başarabilen D-503‘ü evinden alarak tıp merkezine götürürler. Koruyucular odasında bir şey bulmadıkları bu matematikçinin davranışlarındaki bozukluğa anlam vermek için onu muayene ettirmek isterler. Çünkü davranışları kendisinin hasta olduğunu düşündürtmektedir. Muayenesini tamamlayan doktorlar, koruyucuların tahminini şu cümlelerle doğru çıkarır;
“Kötü bir yoldasın. Öyle görünüyor ki içinde bir ruh oluşmuş.
Bu… çok tehlikeli midir?
Tedavi edilemeyecek halde!”(s.92)
Ve koruyucuların bunu duyunca verdiği tepki şöyle olur:
“Burada ne oluyor? Bir ruh? Bir ruh mu dediniz? Hay aksi! Bu şekilde devam ederseniz yakında kolera salgını gibi olur (yukarıdan bakarak). Size söyledim, düş gücünü yok etmeliyiz … Düş gücünün kökünü kazımalıyız. Yalnızca ameliyat bunu çözümleyebilir … yalnızca ameliyat…”
Tek Devlet için düş gücü ve rüyalar düzenin en büyük tehdididir. Zira bin yıldır yaptığı matematik, sonsuz mutluluk ve kaygısızlık için denklemden silinmesi gereken tarafın düş ve rüya olduğunu söylemişti. Dahası bunun işe yaradığını da deneyimlemişti. Çünkü düş gücünün yarattığı düşünceler ve durumlar genellikle ben öznesine ait olur. Bu azami bir sayı için önemli değildir belki de. Ancak söz konusu büyük bir toplum ya da kitle olunca bireysellik büyük bir probleme dönüşür. Bu mantık Tek Devlet’i, düş gücü eşittir düzensizlik ve mutsuzluk sonucuna götürmüştür. Düş gücü hastalığına yakalanan sayılar için ise ameliyat tek çaredir…
“Biz” Biz miyiz?
Hikayenin sonunda D- 503 ve E-330’un başarılı olup olmadığını, okuyucuların kendilerinin okuyarak görmesini istiyor ve temenni ediyorum. Son kısımda 1920 yılında kaleme alınmış bu eserin günümüz dünyasında, tutmuş kehanetleri olabilir mi diye başladığım düşüncelerin sonunda vardığım birkaç neticesinden bahsetmek istiyorum.
İnsanların artık isim yerine sayı kullanması başta ilginç bulabileceğimiz bir detay olabilir. Ancak dikkatli bakarsak bizler de sayılara oldukça yakınız. Örneğin; hayatlarımızın dijitalleşmeye başladığı dönemle beraber ayrılmaz bir parçamız olan ekranlar, her gün yapmak istediğimiz herhangi bir iş için minimum bir adet şifre talep eder. Banka kartlarıyla işlem yapmak istediğimiz zaman bizden hesap numaraları istenmektedir. Günümüzde sağlık kuruluşlarında yapmak istediğimiz işlemler için de aynı şekilde kişiye ait şifreler ve kimlik numaraları kullanmaktayız. Ya da seyahat için yurt dışına çıkmak istediğimizde pasaport numaralarımızın altındaki bilgilerin uygunluk durumuna göre yapabilmekteyiz. Tüm bu sayılar ve matematik aslında bizden de uzak değil. Belki sayılar Zamyatin’in eserindeki kadar hayatımızda belirgin değildir, somut olarak görmeyiz çoğu zaman… Ancak dikkatli bakacak olursak bu sayılar olmadan neredeyse hiçbir işlem gerçekleştiremiyoruz. Bunu düzen ve güvenlik için yaptığımızı gözden kaçırmamalıyız elbette. Aynı şekilde bu sayıların hayatımızda nasıl yer edindiğini de…
Tek Devlet ve Velinimet’in yurttaşlarından istediği şey aslında düşünmemeleri değildir. İstediği şey herkesin aynı şeyi düşünmesidir. Çünkü bu gerçekleştiğinde düzen bir makine gibi kusursuz ve eksiksiz çalışacaktır. Böyle okunduğunda oldukça çoğulcu ve kucaklayıcı gelen bu düşüncenin yanıldığı nokta şudur; evet birey biz için çalışmalıdır çünkü böyle daha güçlü ve daha yararlıdır. Ancak bunu kendi öz bilincini yitirmeden yapmalıdır. Ben öznesinin farkında olarak Biz’e katılmalıdır. Çünkü ancak o zaman gerçek anlamda ve her durumda biz için iyi olanı düşünebilecektir. Biz ben öznesinin farkında olduğu zaman gerçekten farklı olacaktır. Parçaları bozulduğunda atılan ve değiştirilebilen bir makine olduğunda değil. Zira benin bize hizmet ettiği kadar biz de bene etmelidir…
Matematiğin düzen getirdiği ya da problemleri çözdüğü aşikar. Matematik güçlüdür fakat kim tarafından nasıl kullanıldığı çok önemlidir. Zamyatin’in distopyası bunun en iyi örneklerinden birisidir. Tek Devlet sorunu çözmek için matematiği aracı yapmıştır. Aslında istediği sonuca ulaşabilmek için kullanmıştır. Düş gücü, rüya ve ruh gibi kavramları silmek için kullanmıştır. Sonuçta başarılı olmuştur ancak şiir ve müzik gibi kavramların içinde bulunan matematik daha çok gün yüzüne çıkmış ve sayılara bürünmüştür. Matematik ile bir düzen kurabiliriz ve her zaman net sonuçlara da ulaşabiliriz. Ancak bu sonuçlar her zaman doğru olur mu? Ya da matematikle ne kadar şiir yazabiliriz? Matematik her zaman bir düşün yerini alabilir mi?