ÇeviriBlog’dan herkese merhabalar! Deyimsel Perşembe serimize kaldığımız yerden devam ediyoruz. Fransızcada oldukça sık kullanılan bir deyim ile karşınızdayız: Donner Sa Langue Au Chat
Söz konusu deyimi kelimesi kelimesine Türkçeye çevirdiğimizde “Dilini kediye vermek” şeklinde bir karşılık elde ediyoruz. Anlamsal çeviri yaptığımızda ise Türkçede “bir sorunun ya da bilmecenin cevabını aramaktan vazgeçmek, pes etmek” manasına geliyor.
Acaba neden kuş, tavşan, balık değil de kedi? Gelin, söz konusu deyimin kökenine bir göz atalım.
Eskiden “Donner Sa Langue Au Chat” deyimi “Donner Sa Langue Au Chien” olarak kullanılırdı. Yani Türkçe ifadesiyle, eski zamanlarda “Dilini kediye vermek” yerine “Dilini köpeğe vermek” söylemi çok daha yaygındı. Ancak 19. yüzyıla gelindiğinde “köpek” yerine “kedi” kelimesi kullanılmaya başlandı ve deyim “Donner Sa Langue Au Chat (Dilini kediye vermek)” olarak son halini aldı. Sebebi ise, eski zamanlarda sahibini ve onun sırlarını dikkatle dinleyen hayvan olarak görülen kedinin tüm sırların efendisi sıfatına sahip olmasıydı. Kedi, kendisiyle konuşanları dikkatle dinliyor, hepsini zihnine kaydediyor dolayısıyla da her şeyi biliyordu.
İşte tam da bu noktada, madem ki bir sorunun karşısında cevabımız yok, o halde pes edip, konuşmamızı sağlayan en önemli organımız dilimizi artık kediye verebiliriz. Zira, sorulan soruya hiçbir cevabımız yoktur. Dolayısıyla bu durumda dilimize ihtiyaç yoktur. Dilimizin hiçbir değeri ve işlevi kalmamıştır. O halde dilimiz kedinin olsun. Belki de hafıza, dikkat ve keşfetme gibi konularda asla taviz vermeyen ve bir o kadar da gizemli bir hayvan olan kedi bizim bulamadığımız sorulara bir cevap bulabilir.
Kesin olmamakla birlikte, söz konusu deyimin ilk kullanım yerinin Edmond de Goncourt’un Les Hommes de lettres (Edebiyatçılar, 1860) adlı eseri olduğu düşünülmektedir. Eserde şu şekilde bir diyalog geçmektedir:
“— (…) Donnez-vous votre langue au chat? (Pes ediyor musunuz?)
— Attends ! (Bekle!)
— C’est qu’il a l’air de chercher! … Oh! les hommes… Donnez-vous votre langue au chat, oui ou non? (Düşünüyormuş gibi yapıyor bir de! … Ah, siz erkekler… Pes ediyor musunuz? Evet ya da hayır?)
— Eh bien… (Eee, şey…)
— Eh bien, la donnez- vous ? (…)” (Şey, ne? Pes ediyor musunuz?)
Bir başka örnek olarak, söz konusu deyim Christiane Noireau’nun La colère de François (François’nın Kızgınlığı, 2007) adlı eserinde de kullanılmıştır. Nasıl kullanıldığına birlikte bakalım:
“(…) — Qu’est-ce qu’un point bleu dans une fleur? (Bir çiçeğin içindeki mavi noktaya ne denir?)
— Attends ! je cherche ! Ne me donne pas la réponse! (Bekle! Düşünüyorum! Sakın cevabı söyleme!) […]
— Je donne ma langue au chat ! (Pes ediyorum!)
— C’est une abeille en blue-jeans ! (Mavi kot pantolonlu bir arı denir!)
Olur da zorlu bir soruyla karşı karşıya kalırsanız öncelikle elinizden geleni yapmaya özen gösterin, sorun, soruşturun, araştırın. Yine de bir cevabınız yok mu? E o zaman dilinizi kediye verin, pes edin. Belki o bilir! 😊
KAYNAK:
Wiktionary
Lefigaro