Kitap okumak her ne kadar basit bir eylemmiş gibi gözükse de aslında bir sanattır. Okuduğumuzu anlamak ve iyi bir okur olabilmek için tıpkı diğer sanat dallarında olduğu gibi büyük bir emek sarf edilmelidir. Kitap okumak ve okuduğunu anlamak için zaman yaratmak ve doğru mekânı seçmek çok önemlidir. Okudukça istek gelişir ve bir yerden sonra bu alışkanlık kazanılmış olur. Kitapların bol olduğu yerler de bu isteğimizi kamçılar.
Satın alıp okunmayan kitapların birikmesi, okuma alışkanlığı kazanmış bireylerin günün birinde mutlaka karşılaşacağı sorunlardan biridir. Kütüphanede çok fazla okunmamış kitap olmasına rağmen kişi, kitabın ne gibi yararlar sağlayacağı ile ilgili hayal kurarak bir yandan büyük bir mutluluk duysa da bir yandan psikolojik bir yükün altına girer.
Kütüphanemizde satın alıp da okumadığımız kitapların sayısının fazla olması, buna rağmen yeni kitaplar almamız yakın zamana kadar bize suçluluk duygusu veren olumsuz bir davranış olarak görülüyordu. Lübnan kökenli Amerikalı yazar ve ekonomist Nassim Nicholas Taleb’in yayınlandıktan kısa bir süre sonra çok satanlar listesine giren ‘’Siyah Kuğu; Hiç Akla Gelmeyenin Etkisi’’ kitabı ile olumsuz davranış olarak nitelendirilen bu duruma farklı bir yorum getirdi.
Taleb kitabında, kütüphanemizde okumadığımız kitapların olmasının neredeyse okuduğumuz kitaplar kadar yarar sağladığını savunuyor. Okunmayan kitaplar, kişinin öğreneceği çok şey olduğunun bir sembolü niteliğinde. Aldığı yeni kitaplar ile yeni fikirlere daha açık bir birey haline gelir. Kütüphanesine yeni kitaplar eklemeyen kişi ise, artık öğrenebileceği bir şey kalmadığını düşünür ve bu durum kişisel gelişimini etkiler.
Nassim Nicholas Taleb, satın alınıp henüz okunmamış kitaplardan ‘‘antilibrary’’ diye bahsediyor. New York Times gazetesinde konuyu gündeme taşıyan kitapçı Kevin Mims ise bu adlandırmaya karşı çıkmıştır. Mims, okunmadan biriktirilen kitapların kütüphane raflarını işgal ettiğini savunuyor. Ona göre bu durumu en iyi nitelen Japonların ‘‘tsundoku’’ kelimesi.
Tsundoku, kişinin okuyabileceğinden fazla kitabı biriktirmesi durumudur. İstiflemek anlamına gelen ‘’tsunade’’, bir süreliğine terk etmek anlamındaki ‘’oku’’ ve okumak manasına gelen ‘’doku’’ kelimelerinin birleşmesi ile ortaya çıkmıştır. İlk kez Mori Senzo’nun 1879 yılında yayınladığı bir yazıda, kitap alıp okumayan bir öğretmeni eleştirirken ‘’tsundoku sensei’’ tanımını kullanmış, böylelikle literatüre girmiştir.
Taleb’in bu araştırmalarına ilham olan şey ise İtalyan yazar Umberto Eco’nun 30 bin kitaplık kütüphanesi. Eco’nun bu kitapları ömrü boyunca okuması mümkün değil. Ancak kütüphanesindeki okunmamış kitapların fazlalığı, onun merakını ayakta tutmuş ve bilmediği şeylerin fazlalığını her bakışında hatırlatmıştır. Taleb, okumadığımız kitapların bizim üzerimizde benzer etkilere sahip olabileceğini ve onlar ile aynı yerde bulunmanın insanın yaratıcılığına direkt etki ettiğini savunmuştur.
Ray Bradbury kitapların yasaklandığı ve itfaiyecilerin kitapları yaktığı 1953 tarihli Fahrenheit 451 romanını, California Üniversitesi’nin bodrum katında kiraladığı masada 9 günde yazar.
2006 yılında bir okuruna verdiği yanıtta, ‘’25 bin sözcükten oluşan bir romanı bu kadar çabuk nasıl yazabildim? Kütüphanede yazmam sayesinde… Bütün arkadaşlarım, bütün sevdiklerim, daha yaratıcı olmam için bana raflardan haykırıyor, bağırıyor, feryat ediyorlardı. Yüzlerce kitabın gözleri önünde, kitap yakmaktan bahseden bir kitabı yazmanın nasıl heyecan verici bir iş olduğunu tahmin edersiniz diye düşünüyorum…’’ diye anlatacaktı etrafındaki kitapların etkisini…
Kitaplar insanın merak duygusunu kabartan birer araçtır. Okuduklarımız bizlere öğretmen olmuş, okumadıklarımız ise öğrenmemiz gerekenlerin çokluğunun hatırlatıcısı niteliğindedir. Baş ucunuzdan kitap eksik olmasın…
KAYNAK