“Çeviri nedir?” sorusunu araştırdığımızda, hemen hemen her yerde karşımıza şu tanım çıkar: “Bir dilden başka bir dile aktarma, çevirme, tercüme.”
Bu tanıma bakıldığında çevirinin dilden dile bir aktarım olduğunu söylemek ve çeviri eylemini bu şekilde nitelendirmek yanlış değildir. Ancak bu oldukça eksik ve yetersiz bir tanımdır, zira çeviri sanılanın aksine çok daha karmaşık bir eylemdir. Hepimizin bildiği gibi çeviri söz konusu olduğunda bir dilden başka bir dile aktarılmayı bekleyen bir bilgi, bir mesaj var oluyor. Bu bilginin veya mesajın hangi amaç için, hangi dilden hangi dile, kim için, ne şekilde aktarılacağını düşünmek ve tasarlamak çevirinin aşamalı ve çok yönlü bir eylem olduğunun altını ziyadesiyle çiziyor.
Görevi söylenmek isteneni hedef kitle için anlaşılır kılmaya çalışmak olan çevirmen kendini içeriği bambaşka metinler karşısında bulur çoğu zaman. Bu metinler hiçbir zaman tek türde metinler olmaz: Edebi, teknik, ticari, bilimsel, hukuki… metin türlerinden sadece birkaçıdır. Çevirmen tutumunu çalıştığı metnin türüne göre belirler. Çeviri öncesinde kaynak metni okuyarak çevirinin ne şekilde ilerleyeceğini tasarlamaya başlar. Örneğin çevireceği metin bir edebi metin ise amacının bilgi vermekten ziyade duygu uyandırmak olduğunu fark eder. Çevireceği edebi metin belki daha önce birçok çevirmen tarafından çevrilmiş de olabilir fakat bu çevirmen için bir sorun değildir. Zira çeviri eylemi sonunda kendisi tarafından ortaya çıkarılacak olan metnin daha önceki örnekleri yinelemeyeceğini ve özgün bir ürün olacağını bilir.
İşte tam da bu noktada çeviri metinler için çevirmenin kaleminin izini taşıdığı kadar parmak izlerini de taşıdığını söylemek mümkündür. Her çeviri belirli noktalarda çevirmeninin parmak izlerini taşır. Hiçbir çevirinin öncekilerle aynı olmaması işte bu yüzdendir ve çevirmenin parmak izlerinin en çok görünür olduğu alan da edebi çevirilerdir. Bir klasik eserin birçok çevirisi olduğunu mutlaka görmüş ve bu eserlerden birini mutlaka okumuşsunuzdur. Kim bilir, belki de okuduktan sonra kendinizi aynı klasik eserin farklı çevirmenler tarafından yapılmış çevirilerini karşılaştırırken bulmuşsunuzdur. Hatta bu karşılaştırma sonrasında birini okurken diğerine göre çok daha fazla zevk almış olduğunuzu fark etmişsinizdir. Zira eserlerin her biri farklı çevirmenler tarafından çevrilmiştir ve her biri söz konusu çeviriye kendi birikimini katmıştır. Her ne şekilde olursa olsun bu eserlerin her birinde başka bir çevirmenin parmak izleri, kendine özgü yorumlama yetisi, zihinsel çözümlemeleri, hayal gücü ve okuma birikimi yer aldı.
Peki bilgilendirici metinler niteliğindeki bilimsel uzmanlık gerektiren metinler için de aynı şeyleri söylememiz mümkün olabilir mi? Elbette bu tarz metinlerde de çevirmenin parmak izleri vardır fakat burada önemli olan metindeki bilgilerin bireysel yorumlamalarla değil genelgeçer bir düzeyde aktarılmasıdır. İşte bu noktada çevirmen edebi çevirilerde kendine eşlik eden hayal gücünü, çağrıştırma yetilerini, kelime oyunlarını, kurmacaları bir kenara bırakır ve bilgi içeriğini en açık seçik şekilde, yerleşik kavramlara yer vererek, nesnel olarak aktarmaya çalışır. Söz konusu bilimsel metinlerde yer alan kavramlar için gerekli olan uygun karşılıkları da genellikle zahmetsizce bulur. Zira bu kavramlar birçok dilde “ortak” bir karşılığı olan kavramlardır. Günümüzden bir örnek verecek olursak, farklı dillerde: Koronavirüs hastalığı 2019 (TR); Coronavirus disease 2019 (EN); Maladie à coronavirus 2019 (FR); Enfermedad del coronavirus 2019 (ES) gibi…
Edebi çeviride ise karşılık bulma süreci çevirmen için çok daha karmaşık ve zorludur. Bazen tek bir kavram için çevirmen yeri gelir sayısız karşılık bulur. Öyle zamanlar olur ki bu eşdeğerlilikler arasında kaybolur gider. Günlerini, haftalarını ve hatta aylarını bile verebilir en uygun kelimeyi bulabilmek için. Nihayet yaratıcı imgeleme aracılığıyla mutlaka metne uygun düşecek bir eşdeğerlilik seçer. Bu noktada artık çevirdiği eser sadece kendisinin parmak izlerini taşıyan özgün bir eserdir çünkü onu bu sancılı eşdeğerlilik arayışından kurtaran kendi hayal gücü ve kurmaca tasarımıdır. Ancak şu da var ki çevirmen kimi zaman hedef dilde uygun hiçbir karşılık bulamaz çünkü çevrilecek kelimenin hedef kültürde bir karşılığı yoktur. Örneğin “Geçmiş olsun”, “Hayırlı uğurlu olsun”, “Güle güle oturun” gibi ifadeler bizim kültürümüze has ifadelerdir. Dolayısıyla çevirmen bazen bu tarz ifadeler için bilimsel metinlerde olduğu gibi ortak ve tek bir karşılık bulamaz. Bu aşamada kimi zaman açıklama yapar, kimi zaman kelimesi kelimesine çevirir, kimi zaman da uyarlar. Ne olursa olsun mutlaka bir şekilde hedef kitle için mesajı anlaşılır kılmaya çalışır. Bir bakıma izlerini tam da burada bırakmaya başlar…
Özetle, metin türü ne olursa olsun her çevirmen çevirdiği metne imzası olan parmak izlerini bırakır. Kimi zaman yaratıcılığı ve kendine özgü kurmaca üslubuyla, kimi zaman da uzmanlığı ve nesnel bilgi birikimiyle…