Kuruculuğunu ve Yayın Yönetmenliğini Prof. Dr. Necdet Neydim’in yaptığı, yayın hayatını donanımlı bir ekiple sürdüren Çocuk ve Gençlik Edebiyatı dergisi Sözelti üzerine Sn. Necdet Neydim ile yaptığımız röportajı keyifle okuyun!
Sözelti isminin anlamından ve hikâyesinden bahseder misiniz?
Necdet Neydim: “Sözelti” adı aslında ilginç bir serüven sonunda ortaya çıktı. Yaklaşık on yıl önce bu dergi çalışmasına başladığımızda bir sürü isim aklımızdan geçti, hatta o isimlerden bir tanesi “Üç elma” idi; derginin logosuna baktığınız zaman çizerin üç elma üzerinden bir logo gerçekleştirdiğini de görürsünüz. Logoda motif olarak masallardan faydalanılmış olsa da derginin isminde masalla ilgili gerçekliklerden uzaklaşarak bir isim türetilmiştir. Derginin ismi üzerine düşünürken bir akşam benim aklıma şöyle bir şey geldi; ‘süzülmüşlük’ içersin, ‘damıtılmışlık’ içersin, daha yoğun anlamlar içersin diye düşündüğümde, ‘sözün süzülmüşü, damıtılmışı’ anlamında “Sözelti” dökülüverdi dilimden, ondan sonra da derginin adını “Sözelti” koyalım dedik ve “Sözelti” adı ortaya çıktı.
Sözelti; sözün süzülmüşü, damıtılmışı ve yoğunlaştırılmış hali. Bizim dergimiz de genel anlamda bakınca gerçekten bütün çalışmaların en yoğun en damıtılmış, en süzülmüş halini gösteriyor.
Sözelti’nin okur kitlesi kimdir?
Necdet Neydim: Sözelti aslında öğretmenler, bu alanda çalışan akademisyenler, bu alanı tanımaya, anlamaya ve kendi çocuklarına daha nitelikli kitaplar seçmeye ya da birlikte seçmeye heves eden, bu noktada kendilerini geliştirmeye çalışan ebeveynlere dönüktür. Bunun yanı sıra; Sözelti’nin genel anlamda hayatın içerisinden her alandan eğitimcinin, akademisyenin ve ebeveynin ilgi duyacağı bir dergi olmasını istedik. Hedef kitlemizi popüler bilimsel metinlerle daha nitelikli bir alan bilgisine ulaştırmaya çalıştık, ki Sözelti’deki en temel amaçlarımızdan biri akademik çalışmaları, araştırmaları, eleştirileri yayımlamak; ama onun dışında ebeveynlerin ve öğretmenlerin çocuklarıyla paylaşabileceği küçük eğlenceler, tadımlık öyküler ve şiir çevirileri sunmaktır. İsteğimiz, onların çocuklarıyla birlikte paylaşabileceği ve okuyup tartışabileceği metinleri yayımlamaktır.
Sözelti’nin ilkeleri arasında yer alan “çocuk gerçekliği”, “çocuk eşitliği”, “çocuk özgürlüğü” ve “cinsiyet eşitliği” kavramlarını ÇeviriBlog için değerlendirir misiniz?
Necdet Neydim: Öncelikle “çocuk gerçekliği” dediğimiz zaman çocuğun kendi yaşının gerçekliğinden bahsediyoruz. Çocuğunun kendi yaşının gerçekliğinin ne olduğu konusu ise; 4 yaşındaki bir çocuğun duygu dünyası, düşünce dünyası, dil birikimi, hayatın içindeki duruşu, kaygıları, korkuları, umutları… “Çocuk gerçekliği”nden söz ederken yaşının gerçeği içerisinde, o yaşa kadar edindiği kültürel donanımlar, bilgi birikimi çerçevesinde o çocuğa nasıl yaklaşılacağı konusunda, o gerçeği tanıyan, o gerçeğe saygı duyan yetişkin dünyasından söz ediyoruz.
“Çocuk gerçekliği” ve “çocuk eşitliği” kavramlarını ortaya attığımızda “Ne demekmiş o, çocuk bizimle eşit mi olacak?” diye tepki göstermişlerdi. Çocuk eşitliği dediğimiz zaman aslında bu bizim ona eşit davranmamızı kapsar. Fiziksel anlamda tasarlamak isterseniz, çocukla konuşurken yukarıdan aşağıya konuşmak mı daha güzeldir, yoksa çöküp çocukla göz göze gelerek konuşmak mı daha güzeldir? İşte çöküp çocukla göz göze geldiğiniz zaman, fiziksel eşitlik sağlamış oluyorsunuz ama çocuk sizin gözlerinize bakarak konuştuğu için çok mutlu oluyor. Bu aslında çocuğun duygusunu, düşüncesini söyleyebilme özgürlüğü anlamında da geçerlidir. O zaman siz, onu yaşının gerçekliği içerisinde bildiği, paylaşmak istediği şeyleri dinleyebilen, anlayabilen bir varlık olmuş olacaksınız.
“Çocuk özgürlüğü”ne ise aslında onu mutlu eden, hayatın gerçeği içinde eğilim duyduğu şeyleri keşfetmesine izin vermek, ona yol arkadaşlığı yapmak, hayatı keşfetmesine yardımcı olmak şeklinde bakmak lazım. Çocuk aslında annesi ve babasıyla bir parka gitmiş olsa hemen ellerini bırakıp koşmaya başlar. Ama koşarken çocuğun bir anda yaptığı bir davranış vardır, belirli bir mesafe gittikten sonra durur ve geriye bakar. Annesini ve babasını görüyorsa el sallar ya da onlara seslenir ve ondan sonra yine koşmaya devam eder. Bu aslında çocuğun kendi özgürlük alanını bilinçli bir şekilde geliştirme hamlesidir. Yine de o özgürlüğü belirli bir güvence altında tutmak ister ve uzaklaştığında anne babasını ya da onu parka götüren yetişkinini görebildiği mesafede durmaya çalışır. Bu, onun özgürlük alanıdır.
“Cinsiyet eşitliği” dediğimiz ise tabii ki hayatın artık her alanında her döneminde çocukla paylaşılması gereken bir kavram ve bir davranış biçimidir. Çocuğun cinsiyet ayrımcılığı içerisinde değil, cinsiyet farklılıklarını öne çıkartan değil; tam anlamıyla karşısındakinin farklı bir cins, farklı renk, farklı dil olsa da onun eşit, özgür ve gerçek bir birey olduğu konusunda içselleştirilmiş bir bilincin çocuğun dünyasında ve hatta yetişkinin dünyasında var olması gerekir.
Sözelti gibi inceleme, eleştiri ve araştırma içerikli bir çocuk ve gençlik dergisi boşluğundan söz ediyorsunuz. Bu alanda Sözelti’nin nasıl bir yer tutacağından ve bu boşluğun doldurulmasının öneminden bahseder misiniz?
Necdet Neydim: Evet inceleme, eleştiri, araştırma içerikli çocuk ve gençlik edebiyatı dergi çalışması kapsamında Türkiye’de bir “Binbir Kitap” denemesi vardı. Onun dışında bu kadar kapsamlı bir derginin varlığı söz konusu olmadı hiç. Bu nedenle Sözelti şu anda günümüzde bu boşluğu doldurma çabasında. Bu çabayı açıklamak gerekirse, şöyle bir gerçekten de bahsetmek gerekiyor: “Bir boşluk vardı, herkes görüyordu, doldurma konusunu beceremiyordu.” gibi bir durum söz konusu değil bu noktada. Bu boşluğu ancak insanla ilgili, hayatla ilgili, çocukla ilgili düşünceleri ortaya koyduğunuz zaman görüyorsunuz. Yoksa hayat kendi içinde, kendi halinde devam ediyor; kimsenin böyle bir boşlukla ilgili kaygısının, korkusunun olduğunu sanmıyorum ama akademik anlamda hayatla ilgili, çocukla ilgili ve alanla ilgili kaygılar taşımaya başladığınız zaman o boşluğu fark ediyorsunuz. Bu da benim yıllardır kafamın içerisinde hep var olan bir konuydu ve bu konuda da sevgili arkadaşlarımın, öğrencilerimin, meslektaşlarımın büyük desteği ve iş birliği sayesinde Sözelti’yi çıkartarak bu boşluğu doldurmaya başladık, çalıştık. Umalım ki bu konuda daha farklı dergiler de ortaya çıksın, daha farklı çalışmalar da gerçekleşsin. Bu aslında alanın ne kadar değerli bir yer kapladığını, çocuğun ve gencin ne kadar önemli bir varlık olduğunu bize anlatmış olacak. Bu nedenle inceleme, araştırma ve eleştiri yazılarının, araştırma çalışmalarının, makalelerin, çeviri veya telif şeklinde bu dergide yer alması ve aynı zamanda ilk iki sayının gelen tepkilerine de bakıldığında çok ciddi bir boşluğu tamamladığını ve insanların bilinçlenmesi konusunda çok ciddi bir katkı yaptığını göstermekte; ve o nedenle de bu çalışma gerçekten çok ama çok önemli.
Eğitim sisteminin edebiyat ürünlerini kendi gereksinimlerine göre denetlemesine karşı Sözelti’nin verdiği mücadeleyi bizimle paylaşır mısınız?
Necdet Neydim: Günümüz ebeveynleri çocuk kitaplarında salak, aptal, deli gibi sözcüklerin geçmesini hiç istemiyorlarmış, çünkü çocuklarının bu kelimeleri hiç bilmediklerini, bilmesini de istemediklerini söylüyorlarmış. Böyle bir iddia ile ortaya çıkan veli kitlesi çocuklarının bu kelimelerin geçtiği kitaplarla karşılaşmasını istemedikleri gibi bir durum ortaya koymuş. Bunu fırsat bilen bazı kişi ya da kurumlar; bunlar psikologlardan, pedagoglardan, edebiyatçılardan vb. oluşuyorlar, yayın evlerine de mesajlar gönderip “Kitaplarınızı bize gönderin ve biz bu çerçevede kitaplarınızı denetleyelim -ki denetleme korkunç bir kavramdır- ondan sonra da kötü kelimeleri ayıklayalım ve yerine başka şeyleri önerelim ve siz de bu tertemiz olmuş metinlerle çocuklara ulaşın.” şeklinde taleplerde bulunmaya başlamışlar. Bu, piyasada gerçekten çok önemli oldu. Bir çocuk psikoloğu bir internet sitesi üzerinden imza kampanyası başlatmıştı ve galiba dört yüz bine yakın imza topladı, çok ilginçtir. Bu aslında toplumsal bilincin nerede olduğunu gösteren bir konudur. Hâlbuki Sözelti’de, özellikle ikinci sayımızda çok hoş bir şey gerçekleşti. Alanında gerçekten öncü, değerli bir hocamız olan Talat Parman, bize Peter Pan’ı psikiyatrik açıdan değerlendirdi. Yani bu şunu gösteriyor; “Psikologlar, psikiyatristler çocuk edebiyatıyla ilgilenemezler mi?” Elbette ilgilenebilirler ama onun en somut, en güzel, en çarpıcı örneği Talat Hocanın yazdığı Peter Pan’la ilgili bir inceleme yazısı. Ergenlik dönemi, çocuk ve anne ilişkisi, yazarın kendi dünyası gibi tüm bunları sorgulayan çok güzel bir metin. Demek ki bizim en baştan beri talep ettiğimiz ya da olmasını istediğimiz şey gerçekleşebilen bir şeymiş. Bir psikiyatrist, bir psikolog çocuk edebiyatıyla ve gençlik edebiyatıyla ilgilenebilir ama onu sözcük avcılığı yapmak üzere değil tam aksine onu inceleyen, araştıran, sorgulayan ve kendi alanının bütün birikimini de bu metne yansıtan insanlara ihtiyacımız var. Bu yapılabilir bir şey ve biz bunu Sözelti’de gösterdik. Tabii ki sevgili hocamıza da teşekkür ediyorum böyle çarpıcı bir örneği bizimle paylaştığı için. Demek ki bu olabiliyormuş. Yani bir psikoloğun ya da pedagogun kitaplarda sözcük avcılığı yapması gerekmiyor, onların kitapları tam anlamıyla bir edebiyat ölçüsüyle, kendi alanlarının birikimiyle sorgulanabilen, eleştirilebilen birer metin olarak ele almaları gerektiği ve bunu da bir eleştiri yazısıyla ortaya koymaları gerektiği gerçeği var.
Çocuk ve gençlik edebiyatı açısından çevirinin konumunu nasıl değerlendirirsiniz?
Necdet Neydim: Çocuk ve gençlik edebiyatında tarihsel sürece baktığımız zaman Osmanlı Dönemi’nde, modernleşme başladığında tabii ki o dönemin aydınları çocuk ve gençlik edebiyatının ihtiyacını duyuyorlar ve o alana dönük kendi edebiyat dizgemizde metinlerin olmadığını gördüklerinde çeviriye başvuruyorlar. Kısaca bahsedersek, bu alanda ilk çevrilen yapıtlar Robinson Crusoe, Gulliver’in Gezileri, Don Kişot ve benzeri kitaplardır. Daha sonra Jules Verne’ler gelir. Bu çevirilerin öncü olma süreci hiç ama hiç bitmemiştir. Yani bugün bile yayın dünyasına baktığımız zaman çocuk ve gençlik edebiyatında çevirinin payının yüzde elliye yakın, hatta yüzde elliyi biraz geçer düzeyde olduğunu söylemek mümkündür. Bu nedenle yayıncıların, editörlerin ve hatta çevirmenlerin bu alanda çok dikkatli olmaları, çocuğa nasıl metinler verdikleri konusunda yeterince donanımlı olmaları gerektiğini düşünüyorum. Çeviri, çeviri dili, çevirideki kültürel yaklaşımlar aslında çeviri bağlamında önemli konulardır. Bu konuda ben ve çeviri alanındaki diğer arkadaşlar elimizden gelen katkıyı yapmaya çalışıyoruz; üniversitelerle seminerler, bu konuda söyleşiler yapıyoruz. Bunları gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Ama çeviri, yüzde elli oranına yakın, hatta bu oranı da geçtiği için çocuk ve gençlik edebiyatımızda da hiçbir zaman gözden uzak tutulmayacak ve araştırma konusu olarak bir kenara konulmayacak bir alan diye düşünüyorum.
Son olarak, Çeviriblog’un çocuk ve gençlik edebiyatı meraklısı okurlarına neler söylemek istersiniz?
Necdet Neydim: Çeviriblog’un okurlarına söylemek istediğim şey şu; eğer siz de gerçekten bu alana ilgi duyuyorsanız ve hele akademik dünyanın içerisindeyseniz veya eğitimciyseniz, çevirmenseniz, araştırmacıysanız lütfen bizim çalışmalarımıza katkıda bulunun. Bu noktada herkesin katkısına ihtiyacımız var ama ilkelerimiz doğrultusunda yapılacak çalışmaları yayımlayacağımızı da bilmenizi isteriz. Onun dışında lütfen bizi eleştirin ve öneriler yapın. Aklınızda olan soruları bizimle paylaşın, biz de onları dosya konusu yapalım ve onlarla ilgili araştırma, soruşturma çalışmalarını yapalım. Hatta siz de eğer kafanızda öyle bir çalışmaya katkı yapmak gibi bir düşünceye sahipseniz, lütfen çalışmalarımıza katılın. Tabii ki en önemli ihtiyacımız eleştiri ve öneriler.
Bu arada şunu söylemeden geçemeyeceğim. Sözelti çok büyük ve kendini adamış ekibin ürünüdür. Onlar olmasa bu proje gerçekleşmezdi. Onlara tüm kalbimle şükran borçluyum. Umarım bu sevda hiç bitmez ve biz uzun yıllar bu yolculuğu sürdürürüz.
Çok teşekkür ederim. Sağ olun.
Sözelti’nin tüm sayılarına, kendi İnternet sitesi üzerinden ulaşabilirsiniz.
Sözelti Sosyal Medya Hesapları:
Twitter: @sozelti
Instagram: @sozelti
Facebook: Sözelti