Dil, bir ceza adalet sisteminin önemli bir ögesidir.

Adli Dil Bilimci David Wright

Konfüçyus şöyle der: “Bir ülkenin yönetimine geçseydim, yapacağım ilk iş, hiç kuşkusuz dilini gözden geçirmek olurdu. Eğer dil ile ilgili bir sorun olursa, kelimeler düşünceyi iyi anlatamaz. Düşünce iyi anlatılmazsa, yapılması gereken işler doğru yapılamaz. İşler gerektiği gibi yapılmazsa, töre ve kültür bozulur. Töre ve kültür bozulursa, adalet şaşar. İşte bunun içindir ki hiçbir şey dil kadar önemli değildir.” Ben de yazımda, 11 resmi dili olan ancak mahkemelerinde sadece İngilizce’yi kabul eden Güney Afrika’dan ve bu durumun beraberinde getirdiği sorunlardan bahsetmek istiyorum.

Aralarında İngilizce’nin de bulunduğu 11 dili resmi dil ilan eden Güney Afrika Anayasası’nda, özellikle mahkeme işlemleri sırasında, bireye tam olarak anladığı dilde konuşma hakkı veren çok sayıda kanun maddesi vardır. Örneğin, bu haktan, Anayasa’nın adil yargılanmaya ilişkin 35 (3)(k) maddesinde de bahsedilmektedir. Mahkemeler ayrıca, ceza davası sırasında, sanığın mahkeme işlemlerinin yürütüleceği dili anlamadığı takdirde yetkili bir tercüman sunmakla yükümlüdür.

Tüm bunlara rağmen, Güney Afrika Yargıtay Başkanı, İngilizceyi ülke mahkemelerinde tek kayıt dili olarak kabul eden bir kararname çıkardı. Yargıtay Başkanı’na göre, İngilizcenin tek kayıt dili haline getirilmesi, tüm yargıçların duruşmaları daha rahat takip edebilmelerini ve temyiz ve incelemede tüm taraflar için erişilebilir kararlar almalarını sağlayacak. Bu durum, çoğu Güney Afrikalı’nın adalete kendi dillerinde erişememesine neden oluyor. Çünkü, Güney Afrikalıların sadece % 8.1’i evde İngilizce konuşuyor. İngilizce, ülkede en çok konuşulan altıncı dil. İstatistiksel olarak, bir dava sırasında bir Güney Afrikalı’nın İngilizce bilmediği ve belge ve kayıtları düzgün bir şekilde takip edemediği için dezavantajlı duruma düşmesi ihtimali çok yüksektir.

Araştırmalar bu konuda ne diyor?

2016 yılında Legal Aid South Africa (Güney Afrika Adli Yardım) tarafından yapılan bir dil araştırması, ceza davalarındaki devlet yardımlarına başvuranların sadece % 27’sinin yeterli düzeyde İngilizce bildiğini gösterirken buna karşın, yine aynı araştırma, başvuranların ortalama % 54,2’sinin yeterli düzeyde veya hiç İngilizce bilmediğini ortaya koymuştur. Legal Aid SA, masrafları devlet tarafından karşılanan, kişilere yasal temsil, adli yardım ve hukuki danışmanlık, yasal haklar ve yükümlülüklerle ilgili eğitim ve bilgi sağlamak için anayasal yetkiye sahiptir. Müvekkiller’in ekonomik açıdan zor durumda olmalarının yanı sırı İngilizce’ye hakim olamamaları ve iletişimlerinin zayıf olması onları daha da dezavantajlı hale getiriyor. 

Ayrıca bu alanda yapılan başka bir çalışma daha vardır: Rodos Üniversitesi’nden Afrika Dilleri Çalışmaları Profesörü Russel H. Kaschula’nın da aralarında bulunduğu bir ekibin Güney Afrika’daki ilgili barolara kayıtlı 100 hukukçu arasında gerçekleştirdiği çalışma iyi bir örnek teşkil etmektedir. Çalışmaya göre, birçok avukat, müvekkillerinin büyük bir kısmının ana dillerinin İngilizce veya Afrikaanca olduğunu ileri sürdü. Güney Afrikalı’ların sadece % 20,3’ünün evde hem Afrikaanca hem de İngilizce konuştuğu ve  % 26,3’ünün evlerinin dışında Afrikaanca ve İngilizce konuştuğu göz önüne alındığında bu durum şaşırtıcıdır. Bunun aksine, Legal Aid South Africa’nın yaptığı bir araştırmada ise, müvekkillerin çoğu ana dillerinin isiZulu, isiXhosa veya Afrikaanca olduğunu ileri sürmüştür.

Çalışmalardan elden edilen bir başka sonuç ise; avukatların, müvekkilleri İngilizce bilmeseler bile onlarla İngilizce iletişim kurmaya devam ettikleridir. Bu durum, avukatlar müvekkilleriyle aynı dilde konuşabilseler bile değişmiyor. Avukatların böyle davranmalarının başlıca sebebi; mahkeme işlemlerinin ve kayıtların yalnızca İngilizce yapılmasıdır. Bunun için tercümanlar bulunsa da mahkemeler tarafından tercümanların sadece İngilizce beyanları kayıt altına alınmıştır. Avukatlar, İngilizce’nin bir statüko* olduğunu ve ona bağlı kalmanın daha kolay olduğunu söylüyor.

*statüko: öteden beri sürüp gelen ya da var olan, şu andaki durum

Avukatların müvekkilleriyle hangi dillerde, hangi oranda iletişim kurduğunu gösteren tablo

Dahası avukatlar mahkeme işlemleri sırasında çoğunlukla ülkenin mahkeme tercümanlarını dil zorluklarından dolayı suçluyorlar. Genellikle suçlamaların içeriği, tercümanların hukuk ve dil eğitimi eksikliğinden kaynaklanan düşük kalitede çeviri yapmalarıdır. Avukatlar bu eksikliklerden dolayı tercümanların nitelikli olmadıklarını dile getiriyorlar.

Yapılan araştırmalardan elde edilen veriler, avukatların mahkemelerdeki çeviri sistemine inanmadıklarını ve bu nedenle mahkeme işlemlerini İngilizce yürüttüklerini göstermiştir. Avukatlar sadece, hakimin İngilizce olarak yargılama süreci ve tanığın söylediklerini tercümanın İngilizce’ye çevirmesi kısmıyla ilgileniyorlar.

Çözüm ne olabilir?

Afrika dillleri alanında çalışan, Rodos Üniversitesi’nden Prof. Dr. Russel H. Kaschula ve Dr. Zakeera Docrat ve Johannesburg Üniversitesi’nden Annelise de Vries’ın yerli halkın adalete daha rahat ulaşabilmesi için Güney Afrika hukuk sisteminin değişmesi hususunda birkaç önerisi var:

Dilin adalete erişimdeki önemli rolünün vurgulanması bağlamında farkındalık kampanyaları başlatılabilir. Buna çeşitli devlet daireleri, yargı ve üniversiteler katılabilir. Hatta en büyük destekçisi Pan Güney Afrika Dil Kurumu (PanSALB) olabilir. Pan Güney Afrika Dil Kurumu işaret dili de dahil olmak üzere Almanca, Yunanca, Güceratça, Hintçe, Portekizce, Tamilce, Telegu ve Urduca gibi Güney Afrika’daki topluluklar tarafından yaygın olarak kullanılan tüm diller ve Arapça, İbranice, Sanskritçe ve Güney Afrika’da dini amaçlar için kullanılan diğer dillerin tanıtımını yapma ve bunlara saygı duyulmasını sağlamak amacıyla kurulan bir kurumdur.  

Güney Afrika Anayasası’nın 6. Maddesi, İngilizce ve Afrikaanca’nın yanı sıra eşit saygınlığı sürdürmek için diğer dokuz resmi Afrika dilinin de geliştirilmesi gerektiğini belirtmektedir. Buradan yola çıkarak, Adalet ve Anayasal Kalkınma Başkanlığı Dil Politikası, Afrika dillerinin mahkemelerde aşamalı olarak nasıl uygulanabileceği ve kayıt dili olarak nasıl kullanılabileceği konusunda açık yönergeler verecek şekilde değiştirilebilir.

Son olarak da, hakimler, dilini anladıkları topluluğa göre mahkemelere çıkabilir. Bu, çeviri hizmetlerine olan bağımlılığı azaltıp dil aracılığıyla herkes için adalete erişimi geliştirebilir.

Sektördeki çeviri emekçilerinden biri olarak benim de önerim şudur:

1972 yılında James Holmes tarafından kaleme alınan ve Çeviribilim’in ‘Amentü’sü olarak bilinen “The Name and Nature of Translation Studies (Çeviribilimin Adı ve Doğası)” adlı makalede çeviri eğitiminin ne denli önemli olduğu açıklanmıştır. Buradan yola çıkarak, Güney Afrika’daki mahkeme tercümanlarına ve bu alanda kendini yetiştirmek isteyen tercümanlara eğitim verilmesi, gerekiyorsa staj progamlarının oluşturulması bir çözüm olabilir. Böylece hem Güney Afrika’daki avukatların şikayet ettiği düşük kalitede çeviri ve eğitim eksikliğinden kaynaklanan ‘niteliksiz tercüman’ sorunu giderilmiş olur hem de yerli halkın adalete daha rahat ulaşması sağlanabilir.

NOT: Metindeki bilgiler, Türkiye’deki bir üniversiteden mezun olan Güney Afrikalı bir hukukçu tarafından gözden geçirilmiştir.

Tags: