Çeviri Blog herkese iyi tatiller diler!
Bildiğiniz üzere yaz mevsimi, güzel anıların biriktirildiği tatiller, arkadaşlarımızla uzun sohbetler, sıcak güneşin altında yenen soğuk dondurma, herkes için tanımı değişse de biraz da boş vakit demek. İşte bu boş vakitte yapılacak birçok aktivitenin arasında kitap okumak yaz ayları için vazgeçilmez bir keyif aracına dönüşebiliyor. Kimileri hep ertelediği sürükleyici romanını okuma planı yaparken kimileri ise düzenli kitap okuma alışkanlığına dönmek veyahut sahilde güneşlenirken uyuklamadan önce iki satır bir şeyler okumak istiyor. İşte biz de bu nedenlerle sizler için birkaç kitap önerisi hazırladık. Şimdiden iyi okumalar!
Ve Ateş Bizi Tüketiyor – Murat Gülsoy
Sokak lambasının aydınlattığı girişte, gemi tarifesinin yanında asılı olan semt haritası dikkatimi çekti. Kırmızı bir noktanın yanında “Buradasınız” yazılıydı. Ağır ceza reisinin titreyen parmaklarıyla bu kırmızı noktaya dokunduğunu, “Buradayım ama burası neresi?” diye mırıldandığını duyar gibi oldum.
Mevsimlerin hızla değiştiği, hayatın akıp geçtiği bir kış gecesi kaybolan yaşlı komşusunu aramaya çıkan bir adam, yaşadığı mahallenin bildik sokaklarında tekinsiz bir yolculuğa sürüklenir. “78 Nova”nın kadife koltuklarından üniversitenin gizli dehlizlerine, zifirî karanlıktaki bir heykel sergisinden kendi filmini çekenlerin açık hava sinemasına, eski bir sarayın bahçesinden bağlar arasındaki hayal evine ve nihayet yeraltındaki metro inşaatından ölüm kuyularına uzanan bu yolculukta kahramanımız hem yol boyunca karşılaştığı insanların hikâyelerinin bir parçası olacak hem de yaşlı komşusunun kim olduğunu öğrenecektir.
Murat Gülsoy, sıradan hayatların ardına gizlenen karanlığı, on yıllarca saklanan derin korkuları, yaşlı kalplere gömülmüş hüzünlü aşkları, başkalarının aynasında kendi benliğiyle yüzleşmeyi fantastik, yer yer grotesk bir arayış hikâyesine sığdırırken sırlarla dolu geçmişin kapısını cesaretle aralıyor.
Ve Ateş Bizi Tüketiyor… Gecenin içinde dolananların, gecede kaybolanların romanı…
Otostopçunun Galaksi Rehberi – Douglas Adams
Mahalle Kahvesi – Sait Faik Abasıyanık
” (…) Mahalle çocuğu, Saitin hikâyelerinde bir iki tane değildir; birçoktur. Bunu, onun bu yaşa kadar değişmemiş mizacına veriyorum. Bence Sait Faik ne genç hikâyecidir, ne ihtiyar. Bence o, kırkını aşmış bir mahalle çocuğudur.
Ama sakın bu hükmü onu kötülemek için söylenmiş bir söz sanmayın. Çocuk deyişim ona gençlikten daha genç bir yaş biçişimden, mahalle çocuğu deyişim de onu, ekseri mahalleden yetişenler gibi, halktan bir insan, halka bağlı bir insan sayışımdan ileri geliyor.”
Orhan Veli
Yaprak, 1 Şubat 1950
Damızlık Kızın Öyküsü – Margaret Atwood
Hiç kimsenin yüreği mükemmel değildir.
“Biz iki bacaklı rahimleriz, hepsi bu.”
Kadın, “bunaltıcı düşlerden uyandığı” bir sabah, hiçliğe dönüşmüş olarak buldu kendini. Artık bir adı yoktu, düşüncesi, benliği, arzusu yoktu ama bir rahmi vardı. Yaşamını kolonilere sürülmeden, öldürülmeden, Damızlık Kız olarak sürdürmesini sağlayan rahmi. Artık âşık olmayacaktı, sevmeyecekti, onaylanmış bir dilin ötesine geçmeyecekti. Duvarlara asılmış sıra sıra cesetler, tek gerçeğin savaş ve üreme olduğunu hatırlatıyordu. Özgürlük hatırlanmayacak kadar uzaktaydı…
Margaret Atwood’un başyapıt niteliğindeki feminist distopyası Damızlık Kızın Öyküsü, bütün distopyalar gibi geleceğe dair bir paranoyayı değil, içinde yaşadığımız gerçeğin ta kendisini dile getiriyor. Erkek egemen muhafazakâr bir rejimin üremeyle sınırlandırdığı, mahrem örtülerin ardına gizlediği kadın bedenleriyle bize aşina gelen bir gerçeğin.
Anlatılan bizim hikayemizdir!
Atları Bağlayın Geceyi Burada Geçireceğiz – Melisa Kesmez
Cesaretimiz var mı her şeyi bir anda öylece bırakıp gitmeye? İnsan her nereye giderse gitsin kendini de beraberinde götürmez mi? Varlığından güç aldığımız arkadaşlar ne zaman yük haline geldi? Hepimiz başarılı olmak zorunda mıyız bu hayatta? Her seferinde duvara tosladığımız halde hâlâ yeni ilişkiler kurmaya, var olanı kurtarmaya çalışmak hayal kırıklıklarına bağımlı hale gelmemizle açıklanabilir mi? Melisa Kesmez, heyecanlı ve mütevazı sesinin her satırda hissedildiği kısa öykülerinde soruları müzikle, dramla, şiirle yoğuruyor, cevapları ise nüktedanlığı da elden bırakmayarak veriyor.
“Aklımızın devre dışı, sadece kalbimizin olduğu” yeniyetmelikten zaman mefhumunun olmadığı balık krakerli ve kaygısız çocukluk yıllarına, yüzyıllık dostla oturulan öğle rakısından patrona son çare olarak yazılan istifa maillerine, sevdiğimiz “o” olmayı çoktan bırakmış uzatmalı evliliklerden gel demese de gittiğimiz, gitmek istediğimiz sevgililere, eski sevgililere, aileye, aldatmalara, aldatılmalara; üzerimize haddinden fazla gelen ancak bir türlü vazgeçemediğimiz “modern dünyamızın” tüm inceliklerine dokunuyor, yalın ama coşkulu, naif ama kararlı, fısıldıyor kulaklara: Atları Bağlayın, Geceyi Burada Geçireceğiz.
Hayatın En Yakın Benzeri – James Wood
Hayatın En Yakın Benzeri, anı ile eleştirinin sınırlarını bulanıklaştırıp iki türü ustaca buluşturan bir deneme. Çağımızın en önemli eleştirmenlerinden James Wood, dünya edebiyatının büyük isimlerini incelerken kurmaca ile hayat arasındaki kopmaz bağları vurguluyor.
Kurmaca hayatlarımızı betimleyerek onları fanilikten kurtarıyor, ölümsüzleştiriyor. İnsanın en kutsal, en kişisel eylemi olan okuma “eyleme dökülemeyecek düşüncelere sahip olma”mızı sağlıyor. Wood, bu kısa ve özlü kitabında kendi hikâyesinden yola çıkarak edebiyat yazarı ile okuru arasında gizli bir işbirliğini somutlaştırıyor. Hayatın En Yakın Benzeri, eşsiz bir edebiyat güzellemesi.
Kurmacada kişiyi bütün fiilleri ve sahtelikleri, korku ve gizli hırsları, gururu ve hüznü içinde yakından inceleme konumundayızdır. İnsanları ciddi biçimde gözlemleyerek anlamaya başlarız… deyim yerindeyse onlara dört yönden ve arkalarından bakmış oluruz.
Corto Maltese: Tuzlu Denizin Şarkısı – Hugo Pratt
Yıl 1913, yer Pasifik Okyanusu. Birinci Dünya Savaşı’nın arifesinde Corto Maltese Escondida Adası’nın hâkimi, gizemli korsan Keşiş’in yanında Güney’in efsanevi denizlerinde maceradan maceraya koşuyor.
Özgürlük düşkünü ve serseri ruhlu maceraperest Corto Maltese Kayıp hazinelerin, yardıma muhtaç arkadaşların, tuhaf hikâyelerin peşinde dünyayı dolaşıyor.
Aşıklar Delidir ya da Yazı Tura – Ayfer Tunç
Saatin içindeki kum taneleri gibi parmaklarının arasından akıp giderken hayat, hikâyeleriyle birbirini tamamlayan iki aşık, belirsizlik içinde sevgilerini var ediyor. Ama bazen kum saati sadece akmıyor, yere düşüp kırılıyor, kumlar ortaya saçılıyor. Böyle anlarda ailenin sadece huzur ve güzelliği değil geçmişe terk edildiği sanılan hatıraları, marazları da taşıdığı anlaşılıyor.
İki aşığın genetik bir hastalıkla kesişen yolları bir noktada ayrılsa bile biri İstanbul’da, diğeri New York’ta aynı nefesi alıp vermeyi sürdürecekler… nefesleri yettiği sürece.
Ayfer Tunç, ilmek ilmek işlediği cümleleriyle modern bir destan yazıyor. Aşıklar Delidir ya da Yazı Tura ailenin, arkadaşlığın, sadakatin, hastalığın ama en çok deliliğin ve acının öyküsü.Çünkü âşıklar delidir ve deliler acı çeker.
Umutlandı. Yüzü açık kalmış bir kitap gibiydi, aşk hakkında hiç söylemediği sözler satır satır okunuyordu. Mucizeler her zaman beklenir hayattan. Aşkın kendi varlığından gelen, iyileştirici bir gücü vardır ve kıyaslanacak olursa, aşkla geçen zamanın özgül ağırlığı, saatlerin gösterdiği zamanınkinden kat kat fazladır.
Aşk zamanın yoğunluğunu arttırmaya muktedir olan tek kimyadır.
Hepyek – Seray Şahiner
Uzun zamandır ne yazacağını merakla beklediğimiz, birden fazla türde yazdıklarıyla oldukça geniş bir okuyucu kitlesine hitap eden Seray Şahiner’in yeni öykü kitabı Hepyek manifesto niteliği taşıyor…
Şimdiye dek Şahiner edebiyatında pek aşina olmadığımız sulara cesurca giriliyor Hepyek’te. Kır öyküsü çıkıyor karşımıza ama bu tanıdığımız bir kır değil. Erkek anlatıcılar, komiler, dansözler, babaanneler; hastane odaları, yetiştirme yurtları… Hepsi bir arada, kimsenin kurmadığı bir çetenin üyeleri… Hepsi bir arada, hepyek ile yüzleşmenin ne demek olduğunu tek başına anlatıyor.
İnsanlık tarihi, biraz da iletişim araçlarının tarihi olarak okunabilir. Bu araçların neredeyse her biriyle kimi zaman sezdirerek, kimi zaman doğrudan anarak uğraşıyor Şahiner. Bunları edebiyatın meselesi haline getiriyor.
Hepyek; Haşim İşcan Geçidi’ne her girdiğinde bisiklet almaya karar verip geçitten çıkar çıkmaz bu hayali unutanların, fesleğen görünce gayrı ihtiyari okşayıp elini koklayanların, sokak çalgıcılarına para verenlerin, niyet etmedikleri dünyanın falına gaipten işaretlerle bakanların, hayatta kalma yolu olarak oyunu benimseyenlerin kitabı… Ama hakikaten “sadece” bu kadarı değil.
Şimdi, hepyek gelebilir!
Yetenekli Bay Ripley – Patricia Highsmith
Dizinin ilk kitabı Yetenekli Bay Ripley’de, New York’ta yaşayan hırslı, zeki ve kurnaz bir genç olan Tom Ripley’yle tanışıyoruz. Ripley, zengin bir ailenin, aile işlerine sırt çevirmiş oğlu Dickie’yi geri getirmek üzere İtalya’ya gönderilir. Dickie’nin yaşamı onu öylesine cezbeder ki, Dickie gibi olmak, ona yakın olmak arzusu Ripley’de kısa sürede bir takıntıya dönüşür.
Bu takıntı, edebiyat tarihinin en unutulmaz antikahramanlarından birini doğuracaktır.