Söylediklerinizden duyduklarınıza, yaptıklarınızdan yapacaklarınıza ve en önemlisi de daha önce düşündüklerinizden daha sonra düşüneceklerinize kadar her şeyin kontrol altına alındığı bir dünya düşünün. Bu dünyada kullandığınız dil o kadar sadeleştirilmiş ki eleştirel düşünme yetiniz elinizden alınmış. Dilin kitle kontrol aracı haline geldiği bir dünyadan bahsediyoruz. Kısacası, Eric Arthur Blair’in, yani takma adıyla George Orwell’ın 1984’ünden ve onun Yenisöylemi‘nden.
1984, yayımlanmasının üstünden yıllar geçmesine rağmen ne popülerliğinden ne de okurlara sunduğu distopik dünyanın günümüzde gerçek olma ihtimalinden zerre bir şey kaybetmedi. Ancak bu yazımızda yer vereceğimiz konu 1984’te kullanılan ve Orwell’ın tasarladığı Newspeak, yani Türkçe söyleyecek olursak Yenisöylem dili. Ana konumuz dil ve bunun düşünce üzerindeki etkisi olduğu için daha önce kaleme aldığımız Konuştuğumuz Dil Düşüncelerimizi Etkileyebilir Mi? başlıklı yazımızı okuyabilirsiniz.
En basit ifadeyle dil, bir insanın veya toplumun kendini ifade ettiği işitsel ve görsel araçlar bütünüdür. Bu araç sayesinde düşündüklerini bir başkasına aktarabilen insan iletişim kurar ve aynı dili konuşan bir toplum yine bu araç sayesinde ortak değerler bütününü, yani kültürü oluşturur. Bir var olma aracıdır dil. Kültürle el ele yürüyen dil, yıpratıldıkça el ele yürüdüğü kültürün elini bırakır. Böylece toplumlar, sahip oldukları eşsiz değerlerin deforme edilmesiyle ya asimile olurlar ya da yok olurlar. Yakın zamanda İlber Ortaylı’nın bir söyleşide dile getirdiği şu sözler bu sebeple kayda değerdir: ”Dil konusunda insanların çok hassas olması gerekiyor. O dilin üyesi olan topluluklarda ve toplumda uzaklaşma, parçalanma başlıyor.”
Dilin kültürümüzdeki ve hayatımızdaki öneminden bahsettiğimize göre biraz da Okyanusya’daki öneminden bahsedelim. Okyanusya, Orwell’ın 1984’te yarattığı kurgusal ve totaliter bir ülkedir. Ülkenin resmi dili ise Yenisöylem dilidir. Bu dil, düşünce özgürlüğünü kısıtlamak ya da tamamen yok etmek, düşünce suçu sayılabilecek en ufak eleştirel bir düşünceyi bile ortadan kaldırmak, son derece sadeleştirilmiş olan dil sayesinde toplumun kültür ile olan bağını koparmak, yani kısacası İngiliz Sosyalizmi’nin (İngsos) ideolojik ihtiyaçlarını karşılama amacıyla oluşturulmuştur. Bu amaca ulaşmanın en etkili yolu ise elbette seçilebilecek sözcüklerin en aza indirilmesidir. Orwell’ın 1984’te ustaca kullandığı bu yapay dil, bir Parti üyesinin ifade etmek istediği her düşünceyi doğru ve eksiksiz bir şekilde aktarabilirken bu düşüncelere ulaşmak olasılığını yok eder.
Örneğin, ‘’özgür’’ kelimesi Yenisöylem’den tamamen çıkarılmamıştır ancak ‘Sokağa çıkmakta özgürsün.’ ya da ‘Ormanda özgürce gezebilirsin.’ cümlelerindeki gibi sığ anlamlarıyla kullanılır. İçi boşaltıldığı için anlam zenginliğini kaybeden bu kelime ‘’siyasal özgürlük’’ ya da ‘’düşünsel özgürlük’’ gibi anlamlarda asla kullanılmaz.
Dahası, herhangi bir kelimenin sonuna getirilen -sız eki kelimeye olumsuz bir anlam katmak, önüne getirilen artı- öneki ise kelimeyi güçlendirmek için kullanılır. Güçlendirilen kelimenin vurgusunu artırmak için ise çiftartı- öneki getirilir. Örneğin, soğuksuz kelimesi ‘sıcak’ anlamına gelirken artısoğuk ‘çok soğuk’ anlamına geliyordu.
Ayrıca, Yenisöylem zıt anlamlı kelimelerin ihtiyaç duyulmadığı bir dildir. Ekler sayesinde kelime dağarcığı oldukça daraltılabileceği için zıt anlamlı kelimelerin bu dilde yeri yoktur. Bu dili tasarlayanların yapması gereken tek şey hangi kelimenin dilden çıkarılması gerektiğini seçmekti. Örneğin –siz eki sayesinde oluşturulan iyisiz kelimesi kötü kelimesinin yerini hali hazırda karşılamaktaydı ve kötü kelimesine gerek yoktu.
Bu ve benzeri örnekler daha da çoğaltılabilir ancak iyi olanın kötü, kötü olanın iyi gösterilmesini sağlayan dilin etkisini görmek ve Yenisöylem ile bir karşılaştırma yapabilmek için kurgusal dünyadan çıkıp kendi gerçek (!) dünyamıza bakmak yeterli olacaktır. Orwell, kaleme aldığı Politika ve İngiliz Dili adlı denemesinde aslında 1984’te kurguladığı dünyanın gerçek dünyaya çok da uzak olmadığını açıkça ima etmektedir. Örneğin, ‘’Savunmasız köyler havadan bombalanır, oturanlar yerlerinden edilir, barınaklar ateşe verilir ve buna huzura kavuşturma (pacification) denir.’’ diye yazan Orwell şöyle devam eder: ‘’Stalin dönemi Rusya’sında insanlar mahkemeye çıkarılmaksızın yıllarca hapishanelerde tutulur ya da vurulur veya kutup kamplarında aşağılık bir biçimde ölüme gönderilir ve buna güvenilir olmayan unsurların tasfiyesi denir.’’
Orwell’ın sunduğu örnekleri biraz daha artırılabilir. Örneğin, Vietnam Savaşı’nda yaşanılanların üstünü örtmek için tonlarca anlamsız kelime üreten ABD; Vietnam’daki bir köyün bombalanmasına koruyucu tepki saldırısı, birliklerin köylüler de dahil olmak üzere hareket eden her şeyi vurabildikleri alana ateş serbest bölgesi adını vermişlerdir. Son olarak, dili bu şekilde eğip bükerek kullanan Naziler de örnek olarak gösterilebilir. ‘’Son çözüm’’ anlamına gelen Endlösung kelimesinin arkasına sığınan Naziler, Avrupa’da yaşayan Yahudileri gaz odalarında zehirlemiş, yakmış ya da çalışma kamplarında zorla çalıştırmıştır.
Özetle, dilin düşünce üzerindeki etkisinin yadsınamayacağının farkına varan, bunu hem denemelerinde hem de romanlarında sıklıkla dile getiren ve bunu gözler önüne sermek için yapay bir dil yaratan Orwell, 1984’te bizlere hiçbir zaman unutmamamız gereken mesajlar vermiştir. Yalnızca distopik bir roman olarak ele alınmaması gereken 1984, bizlere ayrıca dilin ne türlü amaçlarla kullanılabileceğinin ve neden dillerin korunması gerektiğinin altını önemle çizmektedir. En nihayetinde dil, bir toplumun en değerli hazinesidir ancak en önemlisi de o toplumun kolektif hafızasını oluşturan bir yapı taşıdır.
Kaynakça
Orwell, George. 1984. Çev., Celal Üster. İstanbul: Can Yayınları, 1.Baskı 1984, 31.Baskı.
The Sappir-Whorf Hypothesis: Worlds Shaped by Words
Not: Yenisöylem diline ilişkin verilen örnekler, çevirisini Celal Üster’in yaptığı 1984 kitabından alınmıştır ve George Orwell’ın ifadeleri şahsımca çevrilmiştir.