Pek çoğumuz bilir; çevirmenlik yalnızlık içerir, yalnızlıktan oluşur. Bu nedenledir ki dikkat odağında olmak isteyenlerin işi değildir. Yakın zamana kadar bir çevirmenin hayattan beklentisinin; düzenli, sakin, kendi halinde bir yaşam tarzı olması gayet normal karşılanabilirdi. Ancak çeviri sektörü, çevirmenlerin o bilindik ve alışıldık düzenli hayatını baştan yazacak zorlu bir parkura dönüştü ve hala dönüşmekte. Peki, neler değişti ve bu mücadelede başarıyla var olabilmek için neler öneriliyor?

Pek çok çevirmen, halihazırda birlikte çalıştığı bir kurum/kuruluş olsa da freelance olarak adlandırılan serbest çalışma düzenine sahiptir. Bu, teknolojinin geldiği nokta ile birlikte düşünüldüğünde ve İstanbul’da yaşayan bir çevirmene İsveç Bankası ile iş yapabilme olanağı sunan online çalışma fırsatları göz önünde bulundurulduğunda, oldukça iyimser bir tablo oluşması bekleniliyor. Ne var ki her fırsat ve yenilik, rekabet ve yenilgi ihtimalini de beraberinde getiriyor.

Online iş imkanları, çeviri sektöründe en çok da ücretler üzerinde küresel bir yarış ortamı oluşturdu. Normal şartlar altında rekabet iyidir; zira gelişim ve yenilikçiliği teşvik eder. Ancak her sektörde olduğu gibi çeviri sektöründe de bu durum kötüye kullanılmakta ve tabiri caizse olmayacak kişiler, olmayacak işleri, olmayacak ücretlerle yapabilme cesareti (!) göstermekte.

Bu durumda çevirmenler için iki çıkış yolu görünüyor:

1) Daha çok ve daha karlı işler için çabalamak ki bu, çeviri yapacak zaman ve enerji bırakmayacaktır.

2) Bu çabayı onlar adına gösterecek bir aracı ile çalışmak ki bu da kazançta kesinti anlamına gelmektedir.

Kayıp vererek çabalamak ya da aracı ile çalışmanın alternatifi; çevirmenin, kendisini online pazarda öne çıkarmayı bilmesidir. Çevirmenler arası rekabetin ücretlere yansıması ise belki de en acı tabloyu gözler önüne sermektedir: 5 TL’ye kadar düşebilen 1000 karakter ücreti, durumu en iyi şekilde özetliyor aslında. Çevirileri; kalitesiz – kelimesi kelimesine – kaliteli olarak sınıflandırdığımızda, yabancı dil ve çeviri kalitesi yönünden bilinçsiz bir müşteri, özellikle online platformda, yalnızca ücrete odaklanabilmektedir.

Tüm bu finansal baskıların ötesinde (ancak ücretler üzerinde bir o kadar da etkili olarak) bir de teknolojik faktör bulunuyor: yüksek kalitede makine çevirisindeki gelişmeler.

Teknoloji, bundan birkaç yıl önce de çeviri sektöründe önem arz ediyordu ancak sonuçlar belliydi: biçimsel olarak tutarlılığa yakın olsa da anlamsal açıdan kalitesiz çeviriler. Ne zaman ki deep neural networks olarak adlandırılan derin nöral ağlara bağlı gelişen çeviri motorları gelişti; çeviri dünyasında devrim niteliğinde bir değişim başladı.

Yapacağı çeviri için en düşük ücretleri önerenler, genelde, çeviri yazılımları kullanıp hemen ardından hızlı bir okuma (proofreading) yaparak teslim edenlerdir. Günümüzde çeviri bürolarının neredeyse tamamı, teknolojinin kendi alanlarına katkısı ve vadettikleri karşısında heyecanlı görünüyor. Bu teknolojilerin kullanımı şu an için hala çevirmenlerin elinde olsa da söz konusu hızlı gelişim, çevirmenlerin başlıca endişelerinden birini oluşturuyor.

Sektörün çalışanları kadar bu durumdan etkilenenler de karamsar. Öyle ya her meslekte olduğu gibi bu yolda da verilen emekler söz konusu. Özellikle dil ve kültür gibi canlı iki olgu etrafında şekillenen bir meslekten bahsediyoruz; dili öğrenmekle kalmıyor, o değişip geliştikçe biz de kendimizi güncelliyoruz. İçine gireceğimiz hedef kitleden tutun ki kendi dilimize taşıyacağımız dilin toplumuna ait kültüre kadar dahil oluyoruz. Sonu olmayan bir emek ve birikimin söz konusu olduğu bu noktada, deneyimli çevirmenlerin önerisine kulak verilebilir: ‘En iyi işler (dolayısıyla en iyi ücretler) için uzmanlık bilgi ve alanınızı geliştirin.’

Hedefinizi net bir şekilde belirlemez ve bu zorlu yarışa donanımlı bir halde dahil olamazsanız; her geçen gün gelişen makinelerin yaptığı çevirileri kontrol edip en sonunda da size gerek kalmadığı düşünülen bir noktada mesleğinize veda edebilirsiniz.

Peki, ‘rekabete hazırım, piyasada başarıyla var olabilirim’ diyenler?

İlk olarak, edebiyat çevirisi için herhangi bir tehdit görülmüyor. İngiltere’de 2001-2015 yıllarında kurgu roman çevirisinde %600 artış gözlemlenirken bu oran Amerika’da da istikrarlı bir şekilde artıyor. Bu ülkeler, kaliteli ya da çok satan kitaplar için kendi sınırları dışına çıkabilen nitelikli okuyuculara sahip. Ayrıca hiçbir okuyucu, çevirisi makineden çıkmış bir edebi eseri tercih etmez. Edebiyat çevirisinde çevirmenin rolünü bir örnekle özetlemek mümkün: Roy Jacobson’ın, 2017 Man Booker Ödülü aday listesinde bulunan kitabı Unseen’in aslen bir Norveç adası lehçesine sahip dili, Don Bartlett ve Don Shaw tarafından, orijinaliyle aynı nitelikte olacak şekilde öyle bir ustalıkla İngilizceye aktarılmıştı ki ödül jürisi, ödülün maddi karşılığının yazar ve çevirmenlere eşit bir şekilde verilmesini uygun görmüştü.

Çeviri sektörünün en yoğun alt dalının ticaret olduğunu söylemek yanlış olmaz. Burada da çeviriden ziyade ‘yeniden yazma’ söz konusudur. Yöneticilerin, bir konuşma ya da metnin çevirisini, orijinali yeterince ifade edemediği gerekçesiyle reddettiği durumlar olmaktadır. Ancak iyi bir çevirmenin bir metne baktığında ya da çeviri sürecinde yapacakları bellidir: içerik üzerinde düşünür, gerekli noktalarda yeniden adlandırma (söylenilenden ziyade söylenilmek isteneni bulma) yapar, cümleleri nerede bölüp nerede birleştireceğini bilir… Söz konusu alanda, çeviri yazılımları kullanışlı olabilir ancak unutulmamalıdır ki bu araçlar biçimsel çeviri yapar. Dillerin kendine özgü sessel, anlamsal vs. özellikleri bulunduğundan ve her dilin ‘iyi bir cümle’ anlayışı farklı olduğundan, makine çevirisi yardımdan ziyade karışıklığa neden olabilir. Bu nedenle, söylenilmek istenen üzerinde düşünülüp, çeviri bir ‘rewriting’ (yeniden yazma) olarak görmek en doğrusu olacaktır.

Bir diğer pazar alanı: ‘transcreation’ (uyarlama, yerelleştirme). Belki de en sık uygulandığı alan reklamlar olan uyarlama/yerelleştirmenin amacı; kaynak mesaj üzerinde düşünmek, hedef dile çevrildiğinde doğru kültürel referanslara, mizaha vs atıfta bulunabilmek ve böylelikle orijinal mesajı, hedef dilde yeniden adlandırma yoluna gitmeden, hedef kültürde aynı etkiyi yaratabilmektir. Çeviri sektörünün bu alt dalında transcreator’ yani yerelleştirme/uyarlama uzmanı, çevirmenden ziyade yazar ve hatta belli bir etkiyi yaratmakla sorumlu olduğu için bir yazardan çok daha yetkin birisi olarak düşünülebilir.

Çeviri sektörüne etki eden baskı ve stres faktörlerini ve çeviri alt dallarının bu faktörler karşısındaki durumlarını özetledik. Özellikle teknoloji bazlı düşünecek olursak, baskı (ya da ‘yok olma’) ile mücadele eden tek meslek çevirmenlik değil. Endüstriyel ve iktisadi hizmetler de dahil olmak üzere geçmişten günümüze dek önem arz etmiş pek çok meslek, makineler tarafından da pekala yapılabilir birer ‘kaydedilen bilgi ile tekrarlanabilir iş’ olarak görülmektedir. Dil ve yazı becerileri, geleceğin çevirmenleri için yeterli bir edim olmaktan çıkmış olup, tıpkı yasal veya finansal meslek kollarında olduğu gibi müşterilerinin güvenini kazanma, ne istediklerini anlama ve buna uygun hizmet verebilme gibi işlevsel edimler gerekmektedir. Tam olarak bu noktada, çevirmenliğin tanımını yeniden yapmak, çevirmenliğe güncel bir anlam yüklemek ve çevirmenleri ‘yalnızlıktan kurtarmak’ gerekmektedir.

KAYNAK

TheEconomist

Tags: