21. yüzyılın hastalığı tüketim çılgınlığı…
Çağımızın en büyük vebası haline gelen tüketim hastalığı günümüzde hayatın her alanına tesir etmiş durumda. Bu durum insanların giyimine, yiyeceklerine, kitap&sinema veya tiyatro kültürüne kadar her noktaya etki eden bir hal almış durumda. Bu durumun getirmiş olduğu sonuçlardan bir tanesi olarak “sabırsızlık” da gösterilebilir. Nitekim halihazırda bir tüketim toplumunun ve internet sayesinde her şeye hızlıca erişim sağlıyor olmalarının getirmiş olduğu bir sonuç olarak sabırsızlık insanlıkta ciddi derecede baş göstermiş bir hastalık haline gelmiştir.
Sabırsızlık ve tüketim çılgınlığının aşırı boyutlara ulaşmasının sonucu olarak sadece insanların bireysel yaşamında değil aynı zamanda çalışma hayatına da etki etmesine neden olmuştur. Bu durumda iş hayatında birçok olumsuz koşula stresli çalışanlara ve verimsiz bir iş hayatına neden olmaktadır. Böylelikle bireyler mecbur olduğu için her sabah evlerinden çıkıp ya da bilgisayarlarının başına geçip çalışmak durumunda kalırlar.
Bu durumun çeviri sektörüne etkisine bakacak olursak eğer özellikle ele alınması gereken alanlardan birinin basım yani kitap alanı olması gerektiğini görebiliriz.
Bu alanda çalışan çevirmenlerin çoğu serbest çevirmen olarak çalışmaktadır. Kısa zamanda birçok iş istenmekle birlikte ödenmek istenen rakamlar ve telif verme konusu tamamen kabus bir konu haline gelmiştir. Bunun tek sebebi elbette ki çağın önlenemez tüketim çılgınlığı olarak göstermek yanlış olmakla birlikte azımsanamayacak kadar yüksek bir etkisi olduğunu görmemek de yanlış bir tutum olacaktır.
Çevirmen bir kitaptan ortalama üç bin kazanabiliyor. Tek çeviri için almış olduğu ücret aşağı yukarı verilen ücrete göre bu şekilde olabiliyor. Lakin yaptığı iş için telif alamıyor. Tutan bir kitap için tek seferlik ücret alırken bu çeviriden telif verilmiş olsa her baskıda kazanabilecek. Böylelikle çevirmen yaptığı işi daha bir şevkle yapacak ve fakat bunun yerine üzerine kitaplar yüklenip hepsi için kısa süreli teslim tarihleri isteniyor. Bu noktada da çevirmenden hızlı olması bekleniyor. Bu hızın içerisine redaksiyon konulması da istenebiliyor. Bu noktada çevirmenin de insan olduğunu ve bir süre sonra bir bıkkınlık yaşayacağını göz önüne alacak olursak ortaya çıkabilecek olan yetersiz çevirilerinin sorumluluğunu üstlenmesi gereken kim olacak? Burada salt suçlu olan çevirmen mi olacak yoksa az maaş çok iş benzetmesini ele alarak işveren mi olacak? Yoksa aynı oranda çift taraflı bir durum mu söz konusu olacak? Lakin buradaki aslında en temel sorunlardan biri tüketim çılgınlığının yaratmış olduğu sabırsızlıktır. Eski dönemlerde olan “kaliteli bir kitap, biran önce dilimize aktaralım” düşüncesinden uzaklaşıp “bu kitap çok satar, bunu biran önde çevirelim ve para kazanalım” veya “bu kitap popüler kültüre göre diğer kitap ise fazla edebi, popüler kültürden kazancımız daha çok olur” düşüncesi ile gidilip çevirilerin mümkün olduğunca az fiyata mümkün olduğunca hızlı zamana yetişmesini isteme sorunsalı doğuyor.
Bu durumun çağımızın kitap kültürü anlayışını değiştirmiş olduğunu görmek güç değil. Eskiye oranla edebi ağırlığı olan kitaplara rağbet popüler kültürde olan rağbete göre çok daha düşük bir oranda kalmaktadır.
Çevirmenlerin bu tüketim çağında hunharca kullanılıyor olduğu gerçeği yadsınamayacak bir gerçek haline gelmiştir. Lakin çevirmenlere bu kadar ihtiyaç varken hala çevirmenliği basit bir meslek basit bir işmiş gibi gören ve bu şekilde yaklaşan insanlar da var. Çevirinin ne olduğunu, kuramın ne olduğunu, yerelleştirmenin nasıl ne şartlar altında yapılması ya da yapılmaması gerektiğini bilmeyen kişilerin veyahut yabancı dil bilgisi bulunmayanların çevirmen ve çevirisini kötülemeye kalkması kabul edilemez bir durum. Çevirmenler hatasızdır, bu meslek kutsaldır vb. gibi bir söylev değil daha çok işi bilenin iş hakkında yorum yapmasını tercih etmektir. Örneğin; evde iki yumurta kırmayı bilmeyen insanların, yemek konusunda karşısındakileri hunharca eleştirmesi gibi bir durumdur. Fakat şöyle de bir gerçek var ki son dönemlerde çıkan birçok çeviri kitabının içinde fazlasıyla çeviri hatası sayılabilecek veya anlam bozukluğu sayılabilecek hatalar mevcuttur. Bu durumun bu kadar çoğalmış olmasının sebeplerini araştıracak olursak önümüze birçok sebep çıkabilir örneğin eğitimin yetersizliği, yetersiz zamanın, ucuza çalıştırılma veya tam manası ile hakkın verilmemesi gibi birçok etmen sıralanabilir.
Yukarıdaki etmenlerin hepsi kabul edilebilir fakat nelerin daha çok etkili olduğuna bakacak olursak konunun başına geri dönmemiz gerekecek. Yani çağımızın en büyük vebası olan tüketim çılgınlığının ve sabırsızlığın her alanda tesirini gösteriyor olmasıdır. Bundandır ki çeviri ofislerine gelen hemen hemen her müşterinin “benim işim acil” kalıbı ile işini biran önce hallettirmeye çalışma çabalarının artık basım sektörüne de kaymış olması. Yine bu durumun bir sonucu olarak da yapılan çevirinin kısa sürede temiz çıkması istense de bunun olmamasının ya da beklenin altında olmasının sebebi bu tüketim çılgınlığıdır. Yapılan çevirinin düzgün bir redaksiyonu düzgün bir son okumasının yapılamaması veyahut kısıtlı zaman dilimi verildiği için düzgün yapılamaması çeviride hataların çoğaldı, çevirilerin kalitesizleştiği yönünde söylemlere/sonuçlara varmaktadır. Tüm etmenleri bir kenara koyduğumuzda çeviri ile ilgili yükselen seslerin yine temelinde insanların tüketim çılgınlığının getirmiş olduğu sabırsızlık olduğunu görmek mümkündür. Bir şeylere hızlı bir şekilde ulaşmayı ama ulaşılan şeye sorunsuz bir şekilde ulaşmayı amaçlamak doğru bir bakış açısı olmayabilir. Nitekim bu işin erbabı insanlardır. Yani çevirmen de bir insandır. Eğer çevirmen hunharca tüketilirse bir süre sonra ortaya koyacağı çeviri eserleri de aynı şekilde tükenmiş durumda olacaktır. Ucuz işçilik ve kısa zamanda teslim anlayışı çevirmeni ve çeviri kalitesini tüketmekten. Ülke genelinde kalitesiz işlerin ortaya çıkmasına sebep olduğu gibi fazlalaşacaktır.