Liderliğin tanımı şu şekilde yapılmaktadır:

1. Önder, şef
2. Bir siyasi partinin, bir hareketin başında olan, karar yetkisini elinde bulunduran, emirleri veren, en üst düzeyde yönetimiyle görevli kişi.
İnsanlara lider olacak fıtratların, fıtri bir şecaat ve cesarete sahip olmaları gerekir. Cesur olmayan lider olamaz. Lider, gözü kara, yüreği de pek olmalıdır. (İlgili cümle kaynağı: F. Vural)
3. Mensup olduğu halkın toplumuna yarar sağlayan değişimi yönetmek için, sorumluluğu; sezgi, zeka ve bilgiye dayalı karar ve uygulamalarla taşıyan kişiye denir.
Lider; elindeki gücü kullanabilme kapasitesine bağlı olarak, çevresini etkileyen kişidir.

 

Liderlik kavramınına istinaden açıklamaları görmekteyiz. Sözlüklerde bilgileri tıpkı bir önceki cümledeki gibi bulursunuz. Teorik, net ve yalın. Bazı kavramlar ve olgular pratiğe dökülüp gerçekleştirilmeden değer yargılarına dönüşmez, içleri doldurulamaz. İşte, bugün lider olmanın nasıl bir kavram olduğunu tüm dünyaya gösteren ‘o’ adamın ölüm yıl dönümüdür.

Geçen o koskocaman 80 yılın ardından yaktığı ateş hâlâ yanmaya devam ediyor… 

Rüzgarları zamanında üç kıtaya ulaşmış o köklü vatan savrulan taraf olmaya başlamıştı, dört bir yandan kuşatılmıştı ve parçalanmak üzereydi. Türkiye’nin ve Türk milletinin üzerine gökyüzünden süzülen bir anka kuşuydu Mustafa Kemal.

Ve ardında çok büyük bir miras bıraktı.

Hürriyet mücadelesi onu bir devlet adamı yaparken, ülkeyi ulaştırmak istediği gelişmişlik ve refah düzeyi onu sayısız vasfa atfedilen bir lider yapmıştı. Bu sayısız vasfını ve çok yönlülüğünü ise bir milletin ayakta kalmasının sadece hürriyet ile elde edilemeyeceğini idrak edebilmesine, dehasına borçluydu.
Çünkü Atatürk, kavramların içini doldurabilen bir liderdi. Gerçek bir liderdi…

Atatürk eğitimin ve yabancı dilin önemini çok iyi anlamış, anlatmış ve yaşamıştır. 

Çeviri Blog olarak bu pek çok vasıf arasından dile ve çeviriye verdiği değer ile Mustafa Kemal’i anlatmak istedik. Bizzat bildiği diller, örnekler ve çevirileriyle…
Atatürk’ün Harbiye yıllarında “Bir erkanı harp subayının muhakkak dil bilmesi gerektiğini ve bunun aksini düşünmenin büyük bir hata olacağını” sık sık ifade etmesi, onun yabancı dil öğrenme hususundaki gerekliliğe olan inancını açıkça ortaya koymaktadır. Atatürk’ün hangi yabancı dillere hakim olduğu net olarak bilinmese de Türkçe dışında bildiği ve kayda geçen diller bir hayli fazladır.

Atatürk’ün tanıştığı ilk yabancı dil 1895 yılında Selanik Askeri Rüşdiyesi’nden aldığı mezuniyet karnesindeki Fransızca olmuştur. Atatürk’ün geçme notu o yıllardaki bazı derslerin değerlendirme sistemine göre en yüksek not olan 45’e tekabül ediyor.
‘’Ancak Atatürk’ün 1896 yılında Manastır Askeri İdadisi’nde Fransızca dersinde bazı problemler yaşadığını, bu konu hakkında “Fransızca’da geri idim. Muallim benle çok meşgul olmuyor, acı ihtarlarda bulunuyordu” dediğini öğrenmekteyiz.(3)(4)(5)(6).
1897 yılında Manastır Askeri İdadisi’nin 2. sınıfı’na geçen Atatürk, bu yılın ilk günlerinde Selanik’e döner. Bu aradan yararlanarak Fransızcasını geliştirmeyi düşünür ve Tophane semtindeki Frerler okulunun (papaz okulu) özel sınıfına kaydını yaptırarak derslere düzenli olarak girer(7)(8). Fransızca öğretmeninin acı ihtarlarına muhatap olmak istemez. Böylelikle zayıf olduğunu düşündüğü Fransızcasını geliştirir ve 1898 yılında Manastır Askeri İdadisi’nden yine en yüksek not olan 45 ile mezun olur(9). Manastır İdadisi’nde kendisinden bir sınıf yukarı olmasına rağmen, iyi anlaşabildiği Ali Fethi’den Fransızcasını ilerletmede yardımlar aldığını öğreniyoruz(10). Bütün bunların sayesinde Selanik’te edindiği batı gazetelerini okuma zevkine varıyor, dünyadaki devlet şekillerini, milletlerin sosyal hayatı hakkında kafasında oluşan bilgileri arkadaşlarıyla tartışıyordu(11).
Atatürk Harbiye’deki derslerine başlamadan önce, Selanik Koleji’nin kurslarına devam etmiş ve Fransızca öğretmeninden İstanbul’da kendisine ders verebilecek bir madamın adresini de almıştır(12).

“Benden sonra beni benimsemek isteyenler bu temel mihver üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar.” M. K. Atatürk

1899 yılında Harbiye’de Ali Fuat (Cebesoy) ile tanışan Atatürk, öteden beri bir yabancı dile sahip olmayı büyük bir hasretle beklediğinden, onun Moda’daki Fransız St. Joseph Lisesi’nden geldiğini öğrenince çok sevinmişti. Okumak istediği eserleri sözlükle takip etmek kendisini yoruyordu. Manastır İdadi’sinde Ali Fethi’den yardım aldığı gibi, burada da Fransızca’sını geliştirme konusunda Ali Fuat (Cebesoy)’dan yardım alır. Edindiği Fransızca sayesinde de Harbiye’de bir sınıf dönemi içinde 750 kişilik sınıfta Fransızca’dan mükafat alarak çavuş işaretinin üstüne bir de sarı şerit eklendiğini öğreniyoruz. Bu çabalarının bir sonucu olarak Fransızca gazeteleri daha rahat okur hâle gelir, dahası Fethi’nin kendisine ta Manastır’da alıştırdığı Fransız yazarların eserlerini daha iyi anlayarak gizlice de olsa okur(13). Harbiye’de yabancı dil olarak Almanca, Fransızca ve Rusça derslerini alan Atatürk’ün mezun olurken Fransızca’dan 38, Almanca ve Rusça’dan 42 notlarını alarak mezun olduğunu öğreniyoruz(14).

Yukarıdaki bilgilerden anlaşılacağı gibi pek çok konuda sergilediği o üstün öngörüsünü yabancı dil öğrenme konusunda da göstermiş, yabancı dil öğrenmenin önemini daha okul yıllarında kavramış ve özellikle kendisini yetersiz hissettiği dönemlerde özel dersler almak da dâhil olmak üzere her olanağı denemiştir.
Atatürk’ün dönemin eğitim sisteminin gerektirdiği Farsça ve Arapça, bunlara ilaveten öğrenimi sırasında Fransızca, Almanca ve Rusça öğrendiğini ilk etapta kolayca anlamaktayız.’’

“Bir millet irfan ordusuna sahip olmadıkça, muharebe meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin kalıcı sonuçlar vermesi ancak irfan ordusuna bağlıdır.” M. K. Atatürk

Bulgaristan’da askeri ataşe olarak görev yapan Atatürk Türkiye’ye gelen Bulgar heyetleri ile birebir görüşmeler gerçekleştirmiş ve askeri ataşelik görevinde bulunduğu zamanlarda Bulgaristan’ın bazı yüksek aileleri ile de yakın ilişkiler kurmuş olmasından ötürü Bulgarca’ya olan hâkimiyeti de açığa çıkmaktadır. Bu aileler ile Bulgaristan’dan ayrıldıktan sonra da mektuplaşmalarda bulunduğunu belirttiği aktarılmaktadır.

‘’ Atatürk’ün İngilizce ile olan ilişkisini ise satır aralarında geçen şu anekdottan elde edebiliriz: Atatürk’ün sekreteri Hasan Rıza’ya bir gün Atatürk’ün iki gecedir yatağa gitmediği, yaklaşık kırk saattir durmaksızın okuma yaptığı, sadece sade kahve içtiği ve sadece sıcak duş almak için ara verdiği iletilir. Hasan Rıza, Atatürk’ü kütüphanede pijamalarının üstüne bir ropdöşambr giymiş olarak bir kitaba kapanmış durumda bulur. Uyanık olduğuna ısrar etmesine rağmen, gözleri yorgun görünmektedir ve onları aralarda ıslak bir pamukla silmektedir. Okuduğu kitap, H.G. Wells’in “Dünya Tarihin Anahatları” adlı İngilizce eseridir. Bu eser Atatürk için bir tür ilham elçisidir. Kitabı bitirir bitirmez Türkçeye çevirisinin yapılmasını emreder. Eserin Türkçe’ye çevirisini bir yıl sonra, aynı çizgiler içeren “Türk Tarihinin Anahatları” adlı eserin basımı izler(18). Bu anekdottan Atatürk’ün İngilizceye de hâkim olduğu sonucu rahatlıkla çıkarılabilir.’’

Atatürk’ün bu dillere ne kadar hâkim olduğu hususunda önemli bilgiler mevcuttur. ‘’Bunlardan birini örnek vermek gerekirse; subayların meslek bilgilerini arttırmak için meslek yayınlarının yapılmasını gerekli gören Atatürk, o yıllarda değişmiş olan piyade talimatnamesinin uygulanmasını kolaylaştırmak için Berlin Askeri Üniversitesi’nin eski müdürlerinden Gn Litzmann’ın “Seferler Mevcudunda Takım, Bölük ve Tabur’un Muharebe Talimleri” adlı kitabından “Takımın Muharebe Talimi” ile “Bölüğün Muharebe Talimi” başlıklarını taşıyan 64 sayfadan oluşan bölümlerini Türkçe’ye çevirdiğini öğreniyoruz(19). Ayrıca çeşitli kaynaklardan Atatürk’ün yabancı komutanlarla veya büyükelçilerle hararetli tartışmalara katıldığını öğreniyoruz(21)(21)(22).’’

Atatürk’ün yabancı dile karşı olan ilgisinin diğer bir örneği olarak, 02.12.1930 tarihinde Harp Akademi’sini ziyaretinde Fransızca, İngilizce ve Almanca derslerini dinlediği aktarılır.

Afet İnan Atatürk’ün yabancı dillerin öğretilmesi üzerinde önemle durduğunu ve sadece o dili değil, o dilin üniversite çapında edebiyatından, dilbilim özelliklerine kadar öğrenilmesinin gerekliliğine inandığını belirtir.

Sonuç olarak Almanca, Arapça, Bulgarca, Farsça, Fransızca, İngilizce ve Rusça biliyor diyebiliriz.

‘’ Utkan Kocatürk – Peki Atatürk’ün bildiği yabancı diller.. Fransızca konuşuyor değil mi?
Afet İnan – Fransızca iyi bilirdi; hem yazardı hem konuşurdu.
Utkan Kocatürk – Almanca?
Afet İnan – Almanca, zannederim az bilirdi, onu konuştuğunu görmedim.
Utkan Kocatürk – Ama okuduğunu anlıyor muhakkak Almancadan da değil mi?
Afet İnan – Evet, Almanca da herhalde.. Ama daha çok Fransızca üzerine.. Mesela sefirlerle veyahut ecnebilerle kendisi de direkt olarak konuşurdu.’’

Sadece dil bilmek ile kalmayıp kelime türeten bir liderden bahsediyoruz. Eserlerinden biri olan Geometri Kitabı hala yararlanılan ve örnek olma niteliği taşıyan bir bir eserdir.

‘’ “Müsellesin, zaviyetan-ı dahiletan mecmu’ü 180 derece ve müselles-i mütesaviyü’l-adla, zaviyeleri biribirine müsavi müselles demektir.” yerine “Üçgenin iç açıları toplamı 180 derecedir ve eşkenar üçgen, açıları birbirine eşit üçgen demektir.” dememizi Atatürk’e borçluyuz.
“Müsellesin, zaviyetan-ı dahiletan mecmu’ü 180 derece ve müselles-i mütesaviyü’l-adla, zaviyeleri biribirine müsavi müselles demektir.” Osmanlıca bilmeyenlerimizin bu cümleyi anlayacağını sanmıyoruz.

Bugün kullandığımız Türkçe ile yukardaki cümle şu anlama geliyor: “Üçgenin iç açıları toplamı 180 derecedir ve eşkenar üçgen, açıları birbirine eşit üçgen demektir.”1937 yılından önce öğrenciler metamatiği Osmanlıca terimlerle öğreniyorlardı. Daha doğrusu öğrenmiyorlar, ezberliyorlardı. Ta ki, Atatürk’ün bizzat yazdığı Geometri kitabında yeni matematik terimler geliştirilene kadar.

Atatürk, 4 Ocak 1933 yılında, Türk Dil Kurumu toplantısına başkanlık yaparken. [Kaynak]
1937 yılının Kasım ayında yeni bir eğitim ve öğretim yılına girilirken, Mustafa Kemal Atatürk, Türk Dil Kurumu’nun çeşitli bilim dallarına ait Türkçe terimleri saptadığını, bu sayede dilimizin yabancı dillerin etkisinden kurtulma yolunda esaslı adımını attığını ilan eder. Aynı yıl okullarda, eğitim Türkçe terimlerle basılmış olan kitaplarla başlar ve bu olay kültür hayatı için önemli bir adım olur. Atatürk, dilde özleşmeyi olanakların son kertelerine kadar zorlamış, bilim ve düşün dilinin sadeleştirilmesinin ve eğitimin Türkçe yapılmasının gerekliliğini önemle vurgulamıştır.

Atatürk’ün geometri kitabı, bilimsel terimlerin Türkçeleştirilmesinde karşımıza çıkan ilk adım yine, Atatürk’ün 1936-37 kış aylarında kendisinin yazdığı ve geometri öğretiminde yol gösterici olarak tasarlanan 44 sayfalık bir geometri kitabı. Kitap, 1937’de Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yazar adı konmadan yayınlanmış, 1971 yılında da ikinci bir baskısı Türk Dil Kurumu tarafından çıkarılmış. Kitapta yer alan, günümüzde de kullanılmakta olan pek çok terim, Atatürk tarafından türetilmiş. Atatürk’ün türettiği sözcükler ile daha önce kullanılan Osmanlıca sözcükler karşılaştırıldığında yapılan işin önemi ortaya çıkıyor. Tablodan da görülebileceği gibi bugün kullandığımız matematik terimlerinin hemen hemen tamamı Atatürk tarafından türetilmiş, başka bir ifadeyle bu sözcüklerin büyük çoğunluğu tutmuş. Atatürk’ün önerdiklerinden sadece “varsayı, pürüzma, dikey üçgen, dikey açı, tümey açı, imsiy, ökül, yüre” terimleri yerine, bugün sırasıyla “varsayım, prizma, dik üçgen, dik açı, tümler açı, benzerlik, tüm/bütün, küre” terimleri kullanılıyor.’’

Osmanlıcası – Atatürk’ün önerdiği
Bu’ud – boyut
mekan – uzay
satıh – yüzey
kutur – çap
nısf-ı kutur – yarıçap
kavis – yay
muhit-i daire – çember
mümâs – teğet
zâviye – açı
re’sen mütekabil zâviyeler – ters açılar
zâviyetan’ı mütabâdiletân-ı dâhiletan – iç ters açılar
kaaide – taban
ufkî – yatay
şâkulî – düşey
amûd – dikey
zâviyetân-ı mütevâfıkatân – yöndeş açılar
va’zîyet – konum
mustatîl – dikdörtgen
muhammes – beşgen
müselles-i mütesâviyü’l-adlâ’ – eşkenar üçgen
müselles-i mütesâviyü’ssâkeyn – ikizkenar üçgen
şibh-i münharif – yamuk
mecmû – toplam
nisbet – oran
tenasüb – orantı
mesâha-i sathiyye – alan
müştak – türev
müsavi – eşit
mahrut – koni
faraziye – varsayı
hat – çizgi
mukavves – eğri
seviye – düzey
dılı – kenar
muvazi – paralel-koşut
menşur – pürüzma
hattı mail – eğik
veter – kiriş
re’s – köşe
zaviyei hadde – dar açı
hattı munassıf – açıortay
muhit – çevre
kaim zaviyeli müselles – dikey üçgen
tamamlıyan zaviye – tümey açı
murabba – kare
mümaselet – imsiy
umumi totale – ökül küre – yüre

 

Agop DİLAÇAR

Agop Dilaçar Anlatıyor:
“Geometri kitabını Atatürk, ölümünden bir buçuk yıl kadar önce Üçüncü Türk Dil Kurultayı (24-31 Ağustos 1936)’ından hemen sonra 1936-1937 yılı kış aylarında Dolmabahçe Sarayı’nda kendi eliyle yazmıştır.
1936 Sonbaharında bir gün Atatürk beni, Özel Kalem Müdürü Süreyya Anderiman’ın yanına katarak Beyoğlu’ndaki Haşet Kitabevi’ne gönderip uygun gördüğümüz Fransızca Geometri kitaplarından bir tane aldırttı. Bunlar Atatürk’le birlikte gözden geçirildikten sonra, yazılacak Geometri kitabının genel tasarısı çizildi. Bir süre sonra ben ayrıldım ve kış aylarında Atatürk bu eser üzerinde çalıştı. Geometri kitabı bu emeğin ürünüdür.’’

Yıllar Sonra Bugün

Atatürk’ün yabancı dile olan ilgisinden ve bunu öğrenmeye verdiği değerden bahsetmişken yakın dönemde ortaya çıkmış olan Fransızca konuşmasıyla ilgili videoya değinmemek güç olur. Dile hakimiyeti, konuşurken sesinde var olan rahatlığı fark etmemek imkansız. Bahsi geçen videoyu izlemek için lütfen buraya tıklayınız.  Aynı zamanda blogumuzun değerli yazarlarından olan Pırıl Cennet’in bu konuda daha önce yapmış olduğu çalışmayı okumak için tıklayınız.

Vefatının 80. yılında saygı, hasret, özlem ve minnet duygularıyla anıyoruz…

 


KAYNAKÇA

lafsozluk

turkorg

Mustafamkemalim

matematikciler

sozcu

Doç. Dr. Erdal CEYHAN, Atatürk ve Yabancı Dil Eğitimi

Agop Dilâçar, “Geometri” kitabının “Önsöz”ü, Türk Dil Kurumu Yayını, 1981, s.V

 

 

Tags: