Bir sabah uyandınız, evden çıktınız, yol üstünde durup girdiniz bir kahveciye, sipariş veriyorsunuz. O da ne ?! Rusça mı konuşmaya başladınız?
Birçoğumuz bu tip haberleri nadir de olsa duymuş ve aynı tepkiyi vermişizdir: “Hadi canım!”
Evet, kulağa çılgınca gelebilir ancak bu “yabancı aksan/dil sendromu” olarak adlandırılan ve nadir görülen bir olaydır.
İlk defa 1907 yılında Fransız nörolojist Pierre Marie, Parisli bir adamın bir travma sonrasında Alsas* (Alsasça, Fransa’nın Alsace bölgesinde konuşulan bir dil olup Aşağı Almanca’nın bir lehçesidir.) aksanı ile konuştuğunu yazmıştır. Bunun ardından Astrid isimli Norveçli bir kadının Birinci Dünya Savaşı sırasında kafasına isabet eden bir şarapnel nedeniyle travma geçirdiği, Almanca ya da Fransızcaya benzer bir aksan geliştirdiği kayıtlara geçirilmiştir. Bu ayrıntılı olarak belgelenen ilk vakadır. Aslında Astrid’in aksanı monoton bir konuşmaya dönüşmemişti ancak kelimelerin vurgularını değiştirerek kullanıyordu. Savaş dönemi olduğu için Astrid’in bu yeni yabancı aksanından dolayı arkadaşları, komşuları onu dışlıyor, bazen satıcılar bile ona bir şey satmak istemiyorlardı. Ne de olsa bir Alman casus olabilirdi, neden olmasın? Belki de bir sabah yeni bir dille uyanmak o dönemlerde düşündüğümüz kadar da avantajlı değildi.
–
Nörolojist Georg Herman Monrad-Krohn bu sendroma “disprozodi” adını vermiştir. ‘Prozodi’ ritim, tonlama, vurgu gibi dilin kelime dağarcığı olmayan kısımlarına denir. “Yabancı Aksan Sendromu” terimi ise 1982’de nörolinguist Harry Whiteaker tarafından kullanılmış, ardından 100’den fazla vaka çalışması yayınlanmıştır.
Yabancı aksan sendromunun sinirsel ve ruhsal kökenli olmak üzere iki türü vardır. Yukarıda incelediğimiz Astrid’in vakasının sinirsel kökenli olduğu düşünülüyor. 2016 yılında 16 yaşındaki Reuben Nsemoh’un komadan çıktıktan sonra akıcı bir şekilde İspanyolca konuşmaya başlamasının ise ruhsal kökenli olduğu düşünülüyor. Ruhsal kökenli travma henüz yeni keşfedildiği için konu hakkındaki araştırmalar devam etmektedir
Peki insanların bilmedikleri bu diller bir travma sonucunda birden bire mi yükleniveriyor? İşte asıl değinilmesi gereken nokta tam da bu!
Bilim, yabancı aksanı bir kişinin bir dili konuşması, ancak konuşurken başka bir dilin kurallarını ve seslerini kullanması olarak tanımlıyor. Fazla alkol almış insanlarla konuşmaya çalıştığınızda kelimelerin çıkışının anlaşılmaz olduğunu duymuşsunuzdur. Bunun sebebi aslında kişinin kas kontrolünü yitirmesidir, yabancı aksan da sarhoşluk durumuna benzer bir durumdur ve kişinin kaslarını kontrol edememesinden kaynaklanır. Doktorların biyolojik nedenleri saptayabildiği bazı durumlarda bu hastalık tedavi edilebiliyor ancak çoğu zaman kişinin hayatında kalıcı bir hale geliyor.
Cerrahi müdahele olmadan bir aksan edinmek ya da ondan kurtulmak için ise uzmanlar lehçe koçlarına başvurulmasını ya da kazanılmak istenen aksana yönelik dinleme yapılmasını öneriyor.
Ayrıca bugüne kadar görülen vakaların çoğunda kişi, travma sonrasında edindiği aksanı/dili travma öncesinde ya sıkça duymuş ya da halihazırda öğreniyordur. Hiç bilmezken birdenbire bu dilin beyne işlenmesi söz konusu değildir. Örneğin 2016 yılında travma geçiren Reuben, arkadaşlarının ona sürekli İspanyolca konuştuğunu aktarmıştır. Reuben her ne kadar kazadan sonra İspanyolcayı akıcı bir şekilde konuştuğunu söylese de bu akıcılık travmadan haftalar sonra azalmıştır. Uzmanlar bu olayı, bu tür travmalardan sonra bazen beynin gereksiz de olsa her bilgiyi sünger gibi çekmesi ancak beynin normal fonksiyonlarına döndüğünde bilgileri tekrar filtrelemeye başlaması ile açıklıyor. Konuyla ilgili uzmanlardan biri olan Dr. Karen Croot şöyle söylüyor:
“Bu durum, bir çeşit motor kontrol bozukluğudur. Konuşma, yaptığımız en karmaşık işlerden birisidir ve beynin birçok bölgesi, konuşmayla ilgili süreçleri kontrol etme sürecine katılır. Eğer ki bu bölgelerden bir veya birkaçı hasar görürse, konuşmayla ilgili zamanlamada, melodide ve gerginlikte değişimler yaşanabilir.”
Bir diğer açıklamaya göre ise birçoğumuz öğrenmekte olduğumuz ya da öğrenmiş olduğumuz dili toplum içerisinde konuştuğumuzdan çok daha iyi bildiğimizi düşünürüz ancak iş bunu sergilemeye geldiğinde beynin ilgili organı kendini baskı altında hisseder ve kişi ana diline sığınır ya da o dilde akıcılığını yitirir. Beyin travması ve koma gibi ciddi durumlarda da bu beynin sinyal akışında aksamalar yaratabilir ve beyin önceki gibi çalışmadığı için öncelikleri farklılaşır.
Son olarak aslında medyada yansıtıldığı kadar gizemli olmasa da bugüne kadar yaklaşık 60 kişide görülmüş nadir bir vaka olduğu için ve beynin çalışma prensipleriyle ilgili bilgileri gün yüzüne çıkarma potansiyeli olduğu için ilgi çekici bir konudur ve üzerindeki araştırmalar devam ediyor. Ayrıca dil edinimi tüm toplumlarda karmaşık ve aşılmaz bir durum olarak görüldüğü için de medyada bomba etkisi yaratması olağan bir durumdur.
Kaynakça
Görseller
Elinize sağlık Elif Hanım çok güzel bir yazı olmuş.