Son yıllarda devlet büyüklerinin bildiği yabancı diller ve aldığı eğitimler konusu tartışma konusu haline gelmiş ve uzun süre gündemde kalmıştır. Erdal İpekeşen’in 2008 tarihli Hürriyet Gazetesi’nde yazmış olduğu köşe yazısı, Meclis’teki milletvekillerimizin büyük çoğunluğunun en az iki yabancı dile hakim olduğu yönünde, öyle ki Meclis’in tercümana ihtiyacı olmadığı şeklindeydi. Elbette ki günümüz şartlarında bir yabancı dil öğrenme konusu, gelişen teknoloji ve kaynak temini dolayısıyla oldukça gelişmiştir. Bunun üzerine geçmişe döndüğümüz zaman Osmanlı Devleti’nde durum nasıldı, padişahlarımızın yabancı dile yatkınlığı ne şekildeydi diye düşünmüyor değiliz. Dönemin şartlarını göz önüne aldığımızda o dönemde dil öğrenmenin ne kadar zor olduğu bilinen bir husustur. Bakalım, hangi padişahlarımız hangi dillere ve yabancı kültüre ne kadar hakimmiş.
Padişahlarımızın şehzadeliklerinden itibaren çok iyi bir eğitim aldıkları malumunuz. Osmanlı Devleti’nin pek çok kuruluş ve yükseliş devri padişahları çok iyi yetişen, kültürlü insanlardı. Osman Bey ve Orhan Bey hariç bütün padişahların mutlaka yabancı dil bildiği bilinmektedir.
Orhan Gazi’den itibaren hemen hemen bütün padişahlar ikinci dil olarak Rumcayı kullanıyordu, bu onlar için bir nevi zorunluluktu. I. Murad’ın annesi Rum asıllı Yarhisar tekfurunun kızı olduğu için, bundan ne kadar etkilendiği, örneğin Rumca bilip bilmediği meçhuldür. Çocukluğu ve gençliğinde İznik ve Bursa’da medreseler açıldığı bilinmekle beraber I. Murad’ın bu kurumlarda veya bunlarda bulunan değerli hocalardan İslami eğitim görüp görmediği, yahut da babası ve dedesi gibi geleneksel Türkmen eğitimi görüp görmediği bilinmemektedir. Fakat tahminler Rumca bildiği yönündedir.
Yıldırım Bayezid ile Türk tarihi, bu örneği defalarca kez görmüştü. Diplomasiden anlamayan, yıllar boyu savaş meydanlarında gelmiş zaferlerin sarhoşluğuyla kendisine başta iyi niyetle yaklaşan Timur’a gerçek bir kibir örneği ile mektuplar yazan, hikayesinin sonunda da anahtarlarının Timur’un elinde olduğu bir kafeste zehir içmek zorunda kalan Yıldırım Bayezid… Dolayısıyla Arapça ya da Farsça yapılan bu yazışmalarda Bayezid’in dile hakimiyeti ön plana çıkmaktadır.
Fatih Sultan Mehmed ise devrinin en büyük âlimlerinden çok iyi eğitim almıştı hatta Fatih Sultan Mehmed’in yedi ya da sekiz yabancı dil bildiği söylenir. Bunlar ise Arapça, Farsça, İbranice, Keldanice, Slavca, Latince, Yunanca ve İtalyancadır. Fatih Sultan Mehmed’in ilime verdiği önem oldukça fazlaydı; Farsça ve Arapçaya çevrilmiş olan felsefî eserler okurdu. 1466 yılında Batlamyus Haritası’nı yeniden tercüme ettirip, haritadaki adları Arap harfleriyle yazdırdı. Bilimsel sorunlarda, hangi din ve mezhebe mensup olursa olsun bilginleri korur, onlara eserler yazdırırdı. Bilime büyük önem veren Fatih Sultan Mehmed, yabancı ülkelerdeki büyük bilginleri İstanbul’a getirtmiştir.
Sultan İkinci Bayezid, çok hâlim-selim, dindar, hoşgörülü bir padişahtı. Babası Fatih Sultan Mehmed ilime ilgi duyduğu için, oğlu Şehzade Bayezid’in de iyi bir eğitim almasını sağlamıştır. Ona devrin en meşhur âlimlerinden ders okutturup, bütün İslâm ilimlerini en iyi şekilde öğrenmesini sağlamıştır. Arapça ve Farsçayı gayet iyi biliyordu. Çağatay lehçesi ve Uygur alfabesini de öğrenmişti.
Yavuz’un (I. Selim) Sultan Selim’in Farsça, Arapça ve Tatarcayı öğrendiğini biliyoruz.
Kanuni Sultan Süleyman ise Arapça, Farsça, Tatarca, Çağataycayı ve Sırpçayı öğrenmişti.
Sultan Birinci Ahmed iyi bir tahsil görmüştü. Arapça ve Farsça’yı mükemmel derecede öğrenmişti.
Sultan Genç Osman, iyi bir terbiye ve tahsil gördü. Arapça, Farsça, Latince, Yunanca ve İtalyanca gibi doğu ve batı dillerini klâsiklerinden tercüme yapabilecek kadar güzel öğrendi.
Merhametli bir kişiliğe sahip olan Sultan Üçüncü Murad, Arapça ve Farsçayı çok iyi derecede bilirdi.
I. Murad ise Arapçayı ve Batı dillerini çok iyi bilirdi. İlmi ve ilim adamlarını çok sever, fırsat buldukça ilim meclislerine gider, onları yeni çalışmalar yapmaları için teşvik ederdi.
Sultan Üçüncü Selim, edebiyata ve güzel yazı yazmaya çok meraklıydı. Yazmış olduğu hat ve levhalardan bazıları cami ve türbelere asılmıştı. Arapça ve Farsçayı çok iyi konuşuyordu.
Sultan Abdülaziz ise çok iyi Fransızca konuşurdu.
Sultan Beşinci Murad, çocukluğunda ve gençliğinde iyi bir eğitim görmüştü ve Fransızca öğrenmişti. Okumaya çok meraklı olduğundan dolayı Fransa’dan kitaplar getirtir ve sürekli olarak okurdu. Yabancı kültürlerin etkisi altında kalan Sultan Beşinci Murad piyano çalardı, Batı müziği stilinde besteler bile yapmıştır. Avrupalı prenslerle dost olmuş, onlarla mektuplaşmış olan Sultan Beşinci Murad, yerli ve yabancı gazeteleri yanından eksik etmezdi.
Kaynakça: