“Her toplumun konuşma dilini de kapsayan sözlüklerini ve kelimelere verdikleri karşılıkları inceleyerek medeniyet seviyeleri hakkında ayrıntılı bir tablo çizebileceğimize inanıyorum. Heyecanımızı, umutlarımızı, sevinçlerimizi, üzüntülerimizi ve fikirlerimizi yansıtan en güzel aynadır çünkü dilimiz. Bir nehir nasıl bazen taşar, kabarır, sonra durulur, nazlı nazlı akarsa; ufak çakıl taşları, çalı, kum ve kaya parçaları getirirse uzak diyarlardan, işte onun ucunda oluşan bereketli alüvyon ovası gibidir dil de. Bizim yüreklerimizden izler taşır. İyi niyetlerimizi de kötü fikirlerimizi de. Ayın şavkı da vurur ovaya o yüzden, meyus bir karanlık da.

Binlerce yıldan beri kültürlerin birleşmesi, ayrılması, savaşması, barışması ile oluşan Türkçemiz ise bu yüzden çok zengin bir içeriğe sahiptir. Fakat yerini yedi kat gökler olarak belirlediği, dağların en yüksek tepesine bile “kadınbaşı” diyerek baş tacı ettiği “Hanım”larına karşı takındığı tutumunu koruyamamış, dilde barındırdığı bu ışıltısını cinsiyetçilik kavramının gölgesinde bırakmıştır.”

Bu tarz söylemleri belki abartı bulmuş, belki kullanıldığını bile fark etmemiş olabilirsiniz. Fakat biz “saçı uzun, aklı kısalar; kaşık düşmanları ve eksik etekler” her gün sözle olmasa bile gözle konuşan baskıyı üzerimizde hissediyoruz. “Beş kız bir oğlanın yerini tutar mı? Oğlansız evde duman tüter mi?” deyişi de dilimize ait, “kızın var mı derdin var” deyişi de. Oğlan doğuran övünür, kız doğuran dövünür kültürümüzde. En muhteşem kadın bile hayat arkadaşını yüceltendir ve başarılı erkeğin “arkasında” kalmaya mahkumdur. Yaka süsünden ötesini hedefleyenler daha fazla gölge ile savaşmaya mecbur bırakılmışlardır.

Bin yıllar gelip geçerken, uzay çağı başlamışken bile bir dil kurumunun sözlüğünde “müsait, yollu, taze, oynak, serbest” gibi  kelimelerin ikincil anlamlarında kadınlara özgü cinsiyetçi söylemler barındıran tabirler bulunması bu sebeple bu düşünceye/düşüncesizliğe bir örnektir. Bu duruma yine kadınlar tarafından karşı çıkılmış, hukukun üstünlüğüne baş vurulmuş ve bu kelimelerin Türk Dil Kurumu’nun basılı ve internet üzerinden yayınlanan sözlüğünden kaldırılmasına karar verilmiştir. Buraya kadar bir haklılık mücadelesinin sonuç vermesinin öyküsünü dinlediğinizi, kadınların çabalarının en azından “dilde” sonuç verdiğini düşünebilirsiniz.

Fakat 2018’in Nisan ayının başlarında resmi beyanlarına göre kelimelerin sözlüklerden yargı yoluyla çıkarılabilmesi yolunun açılmasının,  TDK’nin işlevsiz hale gelmesine sebep olabileceği kaygısı ile TDK; ayrımcı sözcüklerin dilden çıkarılması ile ilgili davanın reddini istedi.

18. İdare Mahkemesi “yukarıda bahsedilen kelimelerin ayrımcılık ve ötekileştirme nedeni olarak kabul edilmeyeceğini,  aksine farkındalık yaratarak kadına karşı yapılabilecek ayrımcılığın önlenmesine hizmet edeceği” gerekçesi ile bu kelimelerin sözlükte yer almasına karar verdi. Bu sözcükler “ikincil anlamlarıyla” yeniden dilimizde.

Biz de her sözcüğün ikincil anlamları hakaret dahi içerse farkındalık yaratması amacıyla sözlükte kalması emsalinden giderek yazımızı London’un ünlü cümlesi ile bitiriyoruz:

“Dişisine kötü davranan tek havyan, insandır.”

hayvan 
isim Arapça ḥayvān
1. isim Duygu ve hareket yeteneği olan, içgüdüleriyle hareket eden canlı yaratık
İnce ruhlu insanlar gibi Atatürk de hayvanları severdi.” – F. R. Atay
2. sıfat Akılsız, duygusuz, kaba, hoyrat (kimse)
3. Kızılan bir kimseye söylenen bir söz

 

Hayvan sözcüğünün açıklaması TDK Güncel Türkçe Sözlük’ten alınmıştır.

Umarım herkes içindeki eşitlik ve adalet duygusuna sarılır; böylece “insanlığını” bir kez daha yüceltir.

 

 

Tags: