Bugün kütüphane deyince herkesin aklında kendince canlanan cevapları bulunur. Kütüphane tarihine bakıldığında yavana atılmayacak bir kültür kaynağı olduğu su götürmez bir gerçektir. Bugünün toplumu inanılmaz derecede buluşlar ve icatlar yapmasını sağlayan şeylerin başında bilgi kaynakları gelmektedir. En temel bilgi kaynağı ise kitaplar ve onların toplandığı kütüphanelerdir. Tarihin gördüğü en eski medeniyetlerden bu yana gerek koyun postlarına gerek duvarlara gerek çivi yazısına zamanla kağıda dökülen bilgilerin birikimi ve saklanması sayesinde günümüz toplumunun teknolojisi büyülü bir şekle bürünmüştür. Özellikle dünyanın tanınması adına geçmişte yapılan coğrafi çalışmaların kütüphanelerde saklanması tıp alanında yapılan araştırmaların kütüphanelerde muhafaza edilmesi sayesinde bugün coğrafi ve tıbbi keşiflerin temelleri sağlam atılmış ve üstüne koyulup devam edilebilir duruma gelmiştir.

Okumayan, bilgi birikimi yapmayan, araştırmayan bir medeniyet ne çağını yakalayabilir ne de varlığını muhafaza edebilir. Günümüze kıyasla kadim medeniyetler kütüphaneciliğe büyük önem vermiştir. İnsanoğlunun arzın merkezine ayak bastığı tarihten günümüze kadar geçen süredeki yaşam kültürünü biçimlendiren ve bu kültür değerlerini kaydeden vesikaların incelenmesinde görülecektir ki geçmişten geleceğe bizlere ulaştıran en önemli bilgilerin koruma alanları hiç şüphesiz ki kütüphanelerdir. Her türlü tarihi belgeyi koruma altına alarak bağrında saklayan kütüphanelerin bu kadar önemli bir konumda oldukları için tarihin her devrinde ilk saldırıya uğrayan yerlerin başında geldikleri bilinmektedir.

Asur, Babil ve Hitit medeniyetlerinden günümüze ulaşan ve yazı yazmak için kullanılan kil tabletler çok eski devirlerdeki kitap ve kütüphanecilikle ilgili bilgiler vermektedir. Arkeolojik çalışmalarda elde edilen verilere kütüphanenin tarihi M.Ö 2400 yılına kadar uzanmaktadır.


Her yeni bulgu bu tarihi biraz daha geriye götürme ihtimali taşımaktadır. M.Ö 625 yılında Asur Devleti’nin Hükümdarı Asurbanipal tarafından kurulan Ninova Kütüphanesi bilinen en eski kütüphanedir. Bununla birlikte Irak’ta yapılan arkeolojik çalışmalarn Nippur civarında Milattan 3000 sene öncesine ait olduğu tahmin edilen zengin bir kütüphanenin enkazını ortaya çıkarmıştır.

“İnsanlık bilim ve kültür tarihi yüzyıllar önce üç ünlü kütüphanenin yok olması sonucunda bir daha yerine getirilmesi imkansız büyük kayıplara uğramıştır. Bunlar Bağdat Buhara ve İskenderiye kütüphaneleridir.”

Kadim medeniyetlerden biri olan Mısır, M.Ö 3. yüzyılın ilk yarısında Mısır’ın Hükümdarı S.Ptolemeus tarafından kurulmuş olan İskenderiye Kütüphanesi o devrin gördüğü en büyük kütüphanedir. İçinde büyeleyici bir bilgi birikimi olan bu kütüphanede 700.000’e yakın papirüs tomarıyla parşömen bulunuyordu. İskenderiye Limanına gelen gemilerde bulunan kitaplara el koyularak çoğaltıldıktan sonra geri iadesi sağlanarak farklı kitapların kopyası kazandırılmıştır. Bu şekilde bu kütüphaneler metinlerin aktarımında temel bir rol oynamakla birlikte burada hem kendi ihtiyaçları hem de ticari dağıtım için atölyeler tutmakta, çoğaltılan kopyaların Akdeniz dünyasına yayılmasında da alan oluşturmaktadır. Bu çalışmalar sonucu sağlanan farklı koleksiyonlarla birlikte M.Ö 1. yüzyılda İskenderiyedeki papirüs tomarlarının sayısı yarım milyona ulaştı. Diğer bir önemli kütüphane olan Serapeion Tapınağına ek olarak yapılmış 43 bin ruloyu barındıran bu kütüphane maalesef tarihin acımasızlığı olan savaşlardan nasibini almış muazzam birikime sahip kütüphane tarihler M.Ö 47 yılında İskenderiyenin zaptı sırasında imha edilmesinden ötürü yok olmuştur. Roma İmparatoru Sezar’ın bu istilasından sonra yanan kütüphane yerine Antonious tarafından Kleopatraya 200.000 rulo hediye edilmiştir ve İskenderiye’deki koleksiyon 900.000 tomarı bulmuştur.Eski ehemmiyetini kaybeden kütüphane hıristiyanların Serapamum mabedini yaktıkları, kütüphane tamamen harap olmuştur. Bu durum sonrasında M.S 391 yılında Mısır piskoposunun emriyle tamamen ortadan kaldırılmıştır. M.Ö. 165’te kurulmuş olan Pergamon (Bergama) Kütüphanesi, Roma’daki Bibliotheca Ulphia ve M.S 355’te Büyük Konstantin’in İstanbul’da kurduğu imparatorluk kütüphaneleri ilk çağların önemli kütüphaneleri arasında yer almaktadır. Orta Çağ’da manastırlarda kitap sayısı 1000’i geçmeyen küçük kütüphaneler kuruldu.

“Yunan ve Roma uygarlıklarının yıkılmasıyla kütüphanelerdeki papirüs ve parşömenler büyük zarar gördü ve sadece belirli bir kısmı orta çağı karakterize eden manastır ve katedral kütüphanelerine taşınabildi. Bu dönemde kitaplar, Armarius denen deneyimli bir keşişle Scriptorium adında kitapların yazıldığı, süslendiği ve ciltlendiği atölyeler de kiliseye bağlı din adamlarınca oluşturuluyodu. Belli başlı kütüphaneler manastırlarda yer alıyordu bununla birlikte kralın ya da önemli kişilerin derlediği birkaç laik kütüphane de bulunuyordu. Özel koleksiyonların kalıcı olmamasından dolayı sadece Kilise ve Manastır Kütüphaneleri ayakta duruyordu. Bu kütüphaneler dinsel, cemaatin pratik ihtiyaçlarına uygun olarak litürji, teoloji ve kutsal yazının egemen olduğu kaynakları barındırıyordu ve bunların çoğu Latince geri kalanları Yunanca ve İbranice’den oluşuyordu. En zengin Manastır Kütüphaneleri yüzlerce ciltten oluşuyordu. Mali açıdan daha güçlü olan Katedral Kütüphaneleri, Manastır Kütüphanelerinden daha gelişmiş durumdaydı. Bu dönemde dini kitapların yanında Katedral Kütüphanelerine hukuk, edebiyat ve şiir kitapları da eklenmiştir. Koleksiyonların artışıyla birlikte kitaplar çekmecelerden raflara dizilmiş ve çalınmalarını engellemek amacıyla değerli ve önemli olanlara zincirler bağlanmıştır.”

Ve tüm bu gelişmelerden sonra tarihler Abbasiler için yükseliş çanlarını çalmaya başladı. Abbasilerin yükselmesiyle, bilgi anlamında dünyaya muazzam bir katkı sunuldu hatta bu sayede doğu altın çağını yaşadı. Miladi takvimin 766 yılına tekabül ettiği günlerde Mezopotamya çanağında Bir şehir yükselmeye başladı. Bağdat. Abbasi Halifesi Ebu Cafer El Mansur‘un emriyle yükselmeye başlayan bu şehir Dar‘üs Selam adıyla tarih sahnesine çıkacak ve Medinet‘üs Selam adıyla meşhur olacak ama Bağdat olarak hatırlanacaktı hep.

Abbasiler döneminde o zamanın en güzide ve büyüleyici şehirlerinden biri olan Bağdat’ta “Beytü’l-Hilme” adı verilen (Bilgi Evi) dünyanın görmüş olduğu en büyük kütüphane kuruldu. Bu kütüphanenin içinde 1.000.000’dan fazla kitap mevcutu. O çağın gelişmesi bilim, fen, sosyoloji, felsefe, matematik, tıp hemen hemen her alanda birçok bilgi bulunuyordu ve bu bilgiler dünyanın hemen hemen her yerinden gelen o muhteşem çevirmenler sayesinde farklı dillere aktarılıyor ve böylece dünya bilgiyle yükselmeye başlıyordu.

“7. ve 14. yüzyılları kapsayan altın çağda İslam Kütüphanelerinde büyük önemi vardı. Bu dönemde kitaplar konularına göre sınıflandı. Kütüphanelere dahil edilmesinin ardından düzenlenen materyallerin konu başlıkları, yazarın soyadı ya da kitabın adına göre yapılmadı. Ayrıca İslami kütüphanelerin bir özelliği ise kendi kataloğuna sahip ilk kütüphaneler olabilmesidir. Raflara ilişkin bilgiler ise her rafın sonunda iliştirilen kâğıtta yazılmıştır. Bu kütüphaneler halkın erişimine en uygun kütüphane özelliği de taşımaktadır. Bu halka açık nitelikteki kütüphaneler Akademik, özel ve cami kütüphaneleri ile beraber oldukça rağbet görmüştür. Bilgi halife ve prensler gibi toplum yapısındaki en elit kesimin yanı sıra sıradan insanlar içinde sunulan bir niteliğe sahip olmaktadır.”

Fakat ormanlar nasıl ki, dünyanın oksijen üreten ciğeriyseler ve tek bir ağaç bile yandığında ciğerimiz nasıl yanarsa, insanlığın beyni, belleği ve bilinci olan kütüphaneler ve tek bir bilimsel kitap yandığında da ciğerlerimiz aynı şekilde yanıp kavrulur. Tıpkı İskenderiye’nin akıbeti gibi Abbasiler devrine son veren Moğol Hakanı Hülagü (Cengiz’in torunu), Bağdat’ı aldığında göçebe kültürünün içgüdüsel davranışı ile ilk olarak Bağdat Kütüphanesi’ndeki tüm eserleri Dicle nehrine atarak yok etmiştir. Hepsi el yazması olan kitapların mürekkeplerinin Dicle’nin sularının haftalarca bulanık akmasına yol açtığı söylenmektedir. Bağdat Kütüphanesiyle alakalı birçok söylem bulunmaktadır bunlardan en dikkat çekisi Halife Ömer’in burayı yaktırması hatta içerideki bilgileri yakmak için günlerce uğraşıldığı yönünde söylemler var. Fakat ne var ki ilk emri “oku” olan bir dinin halifesinin kütüphane yakacağına kimse ihtimal vermiyor bununla ilgili şöyle bir açıklama mevcut: Bu fethedilen yerlerde Müslümanların ulaştığı yabancı dillerde yazılmış kitaplar bizzat İslam Bilginleri tarafından Arapça‘ya tercüme edilmiştir. Ve Batı daha sonra bu Arapça tercümelerden çok yararlanmıştır.” şeklindeki belirlemeniz, kısmen doğrudur; çünkü, kitap ve kütüphane yakmalar İslam’ın kılıçla yayıldığı radikal dönemde olup, çeviriler ise yükselişe geçtiği dönemde, bilhassa Endülüs Emevi Devleti döneminde Yunan klasiklerini çevirmeyle olmuştu. (Bkz. Marjinal Tarih Tezleri, Murat Çulcu)

Kim tarafından olduğundan ziyade sonuca baktığımızda dünya büyük bir bilgi birikiminden mahsun kaldı. İskenderiye ve Bağdat kütüphaneleri tarihin bilinen en büyük kütüphanelerindendi ve lakin bunun kıymeti o dönem bilinmedi ya da bilindi fakat yeteri kadar korunamadı.

Bunların yanı sıra M.S. 13. yüzyıl dönemlerinde ele geçirdiği kentlerde ilk önce kütüphaneleri yapan bir Cengiz Han gerçeği vardır. Yine M.S. 1204 yılında İstanbul’un gördüğü en büyük kütüphanelerden biri İstanbul Kütüphanesi Haçlılar tarafından yakılmış ve darmaduman edilmiştir. En üzücü olaylardan birisi de Endülüs Emevi Kütüphanesinin M.S 15. yüzyılda İspanyollar tarafından yakılmasıdır. Yine İspanyollar tarafından M.S 16. yüzyıla ait Maya ve İnka El yazmaları yok edilmiştir. Tarihler 1945 zamanını gösterdiğinde Naziler sırf Rusların eline geçmesin diye Berlin Kütüphanesi’ni yaktığı da elde edilen bilgiler arasında yer almaktadır.

“Türklere ait ilk kütüphane Orta Asya’da Uygurlar döneminde kuruldu.Karahoça ve Turfan kazılarının sonucunda 30 bin adet yazma orta çıkarıldı. Türklerin islamiyeti kabul ettikten sonra kurdukları ilk devlet olan Gaznelilere ait Gazneli Mahmutun Büyük Saray Kütüphanesi ise önemli bir diğer kütüphane olmuştur. Büyük Selçuklu Devleti döneminde bunun devamı olarak başkent Merv’de cami içinde bulunan Aziziye ve Kemaliye kütüphaneleri ve Medrese-i Amidiye içindeki Medrese ve Hatuniye kütüphaneleri gibi 10 tane daha kütüphane kuruldu. Nizamülmülk’ün Bağdat ve Nişapur’da kurduğu Nizamiye medreselerindeki kütüphanelere ait yazma eserler günümüze kadar korundu. Anadolu Selçuklularında ise kütüphaneler daha çok Konya’da toplanmıştır ve birçok İslam bilginin faydalandığı Sedreddin Konevi Kütüphanesi’nden 61 kadar yazma günümüze ulaşmıştır. Osmanlılar döneminde kütüphaneler genellikle medrese bünyelerinde yer alan Medrese Kütüphaneleridir. İlki Osman Bey döneminde İznik’te ikincisi ise Lala Şahin Bey döneminde Bursa’da kurulmuştur. İstanbulun alınmasından sonra da kurulan medreselerin içerisinde kütüphaneler yer aldı. Osmanlı Devleti’ndeki bir diğer kütüphane türü olan Camii Kütüphaneleri yazma eserlerden oluşmaktaydı. Bir köşede duran dolapta kaynakların saklandığı bu kütüphanelerde elyazması’nın yanı sıra; hadis, akaid, fıkıh ile ilgili eserler ve kur’an bulunmaktadır ve bu koleksiyonlar herkesin kullanımına sunulmuştur.İstanbulda Fatih, Şehzade, Eyüp Sultan, Süleymaniye, Beyazıt başta olmak üzere birçok camide; Anadoluda da Bursa, Van, Kütahya, Sivas gibi kentlerde de Camii Kütüphaneleri kurulmuştur.”

Osmanlı döneminde ise ilk kütüphane Osman Bey zamanında İznik’te kurulmuştur. İkinci kütüphane ise Lala Şahin Paşa tarafından Edirne’de kurulmuştur. Yıldırım Bayezid Han zamanında Bursa’da Eyne Subaşı Medresesinin üst katında bir kütüphane ile Eyne Subaşının Balıkesir’de yaptırdığı mederesede bir kütüphane kuruldu. İstanbul’un muazzam fatihi Fatih Sultan Mehmet Han İstanbul’u fethettikten sonra çeşitli imar faaliyetleri arasında önemli kütüphaneler yaptırdı. Kendisinin de çok fazla okuyup farklı dillerden kitapları tercüme ettirdiği bilinmektedir. Bununla birlikte Ayasofya yakınında yaptırdığı ilk medersenin yanında halka açık bir kütüphane kurdurdu. Fatih Camii Külliyesi içinde bir kütüphane inşa ettirdi, Zeyrek Camii Kütüphanesi, Eyüp Sultan Camii yakınındaki kütüphaneler bu kütüphanelerin en bilinenleridir. Bursa, Edirne, Amasya, Manisa, Trabzon ve başka şehirlerde de diğer padişahlar tarafından kütüphaneler kuruldu. Topkapı Sarayı’nın bünyesinde Saray Kütüphanesi kuruldu. Ayasofya, Süleymaniye, Şehzadebaşı ve Bayezid kütüphanleri zenginleştirilerek günümüze kadar gelmiştir.

Tarihte en çok saldırıya uğrayan yerlerinde başında kütüphaneler gelmekteydi çünkü toplum/toplumlar ne kadar cahilleşirse ne kadar körelir ise o kadar kolay yönetilebilir düşüncesiyle ve dini toplumların çıkarları doğrultusunda kütüphaneler her defasında yok edilmiştir. Fakat ısrarla her dönemde her çağda bilgi biriktirmekten vazgeçilmemiş ve her daim yeni kütüphaneler kurulmuş ve muazzam tercümanlar ile birlikte o kütüphanelere yeni bilgiler yeni belgeler aktarılmıştır. Bağtıl ve kültür savaşı her dönemde yaşanmıştır. Özellikle Avrupa’nın karanlık çağlarında yakılan kitabın yok edilen kütüphanelerin haddi hesabı yoktur. Günümüzde ise bu yakıp yıkmalar evrimleşip “yasaklandı” olarak karşımıza çıkmaktadır. Artık teknolojinin de gelişmesiyle elde edilen bilgiler sadece yazılı kaynak olarak değil görsel işitsel kaynaklar olarak da dijital ortamlara aktarılıp saklanması ve erişilmesi kolaylaştı. Yani artık toplumların bilgiden muhaf kalması kadim çağlardaki kadar kolay değildir. Fakat bilgiye ulaşmak isteyen insan bulmak, işte bu çağmız için tartışmaya açık en önemli konulardan biridir.

 

Tüm bu bilgilerin bugüne kadar ulaşmasını sağlayan kişiler elbetteki ön ayak olan kişiler olarak değerlendirilse de aslında bizim bütün bu bilgilere ulaşmamızı kadim çağlar hakkında bilgi, teknelojinin üstüne koyup koyup bugünki haline getirmemizi sağlayan birikimi bizlere cefakar ve aynı zamanda vefakar çevirmenlerimiz sayesinde olmuştur. Onların, gece gündüz demeden yaptıkları çeviriler bizlere bilginin ulaşmasını sağlamıştır. Kütüphane haftası münasebetiyle geçmişten günümüze bize bilgiyi sunan tüm çevirmenlerimizi hürmet ve şükranlarımızı sunuyor, onlara canı gönülden teşekkür ediyoruz. Siz olmasaydınız bilgiye bu kadar hızlı ulaşamazdık.


Kaynakça:

Mimdap

Bucak Kütüphane

Yeni Nesil Kütüphane

En Eski Kütüphane

Blog.Milliyet

Kütüphane

Kütüphane Tarihi

Arkitera

Kütüphane Haftası

Tags: