“Kendimi bildim bileli şiir sevmedim, sevemedim… Ya dizeler ağır geldi bana ya da ben erken pes edenlerdenim, kim bilir? Belki şiirlerin büyüsünü anlayacak kadar güçlü hisleri yoktur küçük kalbimin… Şiir sokaktaymış, şiir o çok sevdiğim naftalin kokan kafenin duvarlarında, şiir anılardaymış, şiir hayatın içinde hatta. Hayatmış meğer şiir… “Kendimi bildim bileli” ile başlayan her cümlenin sonunda mutlak kararlılık ile hala devam eden şeyler mi olmak zorunda gerçekten? Yetişkin olunca mı alınıyor radikal kararlar, sahi bir de şu var aklımda “yetişkin olma yaşı kaç, insan ne zaman yetişkin olur mesela?”. Kendimi öğrendim, artık şiirsiz yaşayamam…

Aşık oldum. 2 yıl ve çok saat önce. Değiştim, her şey değişti. Cümleler kelimelerden sıyrılıp dans etmeye başladı göz bebeklerimde, yetişkin oldum mu, hala emin değilim ama şiirleri sevme zamanımın geldiğinden eminim bak, bir de şiir olma yaşımızın…

İnsan diyorum, mutlaka sevmeli, dizeleri okurken cümleler dans etmeli göz bebeklerinde. Hayatımın en güzel dörtlüğü, hoş geldin…” *

°

İşte, yukarıdaki satırları dünyanın en sevimli genel yayın yönetmenine borçluyuz, sevgili okurlar. Ben sizlere kendisi kadar duygusal satırlar sunamayacağım, ne yazık ki. Ama görüyorsunuz, şiir sevmediğini iddia eden insan için bile, kendisini dizelerde arayacağı bir gün gelip çatıyor. Bana sorarsanız, şiir de tıpkı müzik gibi evrenseldir, sevgili okurlar. Belki her dilde dizeler, farklı sıralarda birbirleri ardı sıra diziliveriyor, belki her dilde evrensel olduğunu düşündüğümüz duygular farklı kelimelerle ifade ediliyor ve hatta kimi dillerde ifade bulan kelimeler, başka bir dilde hiçbir anlama gelmiyor olabilir. Ama duyguların evrenselliğini kim reddedebilir sevgili okurlar? Duyguların evrenselliği bu kadar reddedilemez bir gerçekken kim çıkıp da şiirin evrenselliğini sorgulayabilir peki?

İşte biz de sevgili Melis ile bir araya gelip 21 Mart Dünya Şiir Günü’nü bir de böyle kutlayalım istedik. Dünya Şiir Günü’nün çıkış noktası ile ilgili sizleri bilgilendirmek isterim. 

İlk kez UNESCO tarafından Paris’te 1999 yılında kabul edilen 21 Mart Dünya Şiir Günü’nün öncelikli amacı şiirsel ifadeler aracılığıyla dilsel çeşitliliği desteklemek ve konuşulurluğu tehlike altında olan dillerin sesini bir kez daha duyurabilmelerini sağlamaktır. İkinci amacı ise şiir eğitimine destek vermek, şiir ve tiyatro, dans, müzik, resim gibi diğer sanat dalları arasındaki ilişkinin devamlılığını sağlamak ve sürdürmek, medyada ilgi çekici bir şiir imajı yaratmak isteği ve böylece şiirin modası geçmiş bir sanat türü olduğu izleniminden uzaklaştırılması arzusudur.

Ben de bu günün anlamına istinaden, sizlere gönlümde en çok yer etmiş şiirlerden birkaç derleme yapayım, gönlümden geleni sizlerle paylaşayım istedim. Belki çevirilerinize  ufak bir ara verir, dizeler arasında kaybolmak istersiniz… Keyifle okuyunuz… 

1.Ahmed Arif – Hasretinden Prangalar Eskittim:

Seni, anlatabilmek seni.
İyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmeze,
Kahpe yalana.

Ard- arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
Dışarda gürül- gürül akan bir dünya…           
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana
Bir bu yana…

Seni bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara,
Akan yıldıza,
Bir kibrit çöpüne varana,
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.

Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamlardan,
Bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni…
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini…

2. Ah Muhsin Ünlü – Yaşasın Ne Kadar Da İdeolojik Yaklaşıyoruz Birbirimize:

3. Asaf Halet Çelebi – İbrahim:

ibrâhîm
içimdeki putları devir
elindeki baltayla
kırılan putların yerine
yenilerini koyan kim

güneş buzdan evimi yıktı
koca buzlar düştü
putların boyunları kırıldı
ibrâhîm
güneşi evime sokan kim

asma bahçelerinde dolaşan güzelleri
buhtunnasır put yaptı
ben ki zamansız bahçeleri kucakladım
güzeller bende kaldı
ibrâhîm
gönlümü put sanıp da kıran kim

4. Didem Madak – İris’in Ölümü:

bugün kalbimi eski bir plak gibi
öyle çok tersine çevirdim ki

bazı şarkılar vardır
cızırtılı bir yağmur gününü anlatır
uzaklarda süren sarı yağmurluklu bir hayatı
deniz bazen kendini kaldırımlara fırlatır
o zaman bir yavru yengece bakan
insanların şarkısı olurdu o şarkının adı
keşke ismim iris olsaydı
keşke ismim herkese
sarı yağmurluğuyla koşan hayatı anlatsaydı

bazı şarkılar vardır
ellerim kocamanlaşır, tuhaflaşır
işte o ellerimle herkese
çamurlu şiirler uzatsaydım
hepsi çok kirli olsaydı tanrım

bazı şarkılar vardır
kırmızı akşamsefalarını anlatır
karanlığın kalbinde yalnız, açmanın acısını
komşu kadınların basma elbiseli konuşmalarını
geceyi onlar bahçeye taşırdı
ben ne zaman öleceğim tanrım
sabah olunca mı
keşke birkaç dakikayı ipek mendillere sarıp saklasaydım
irileşen, gitgide irileşen ağaç gibi
ismi nedensizce iris oluveren bir ağaç gibi
şu odanın ortasında dursam
saat kuleleri dökülürdü dallarımdan tanrım
artık sarı yaprakların ölü olduğuna inanmıyorum

bazı şarkılar vardır
kanatlarında yağmuru taşıyan kelebeği anlatır
kırmızı bir çakmak gibi neşeli ölmek olurdu
o şarkının adı
ardında yalnızca nemli sigaralar bırakmanın acısı
keşke ismim iris olsaydı
keşke ismimin bir anlamı olmasaydı

herkes çıkarsın kalbini
o çirkin mücevher sandığından
ve herkes onu birbirine fırlatsın tanrım

5. Edip Cansever – Ne Gelir Elimizden İnsan Olmaktan Başka:

6. Füruğ Ferruhzad – Yeniden Doğuş:

Tüm varlığım karanlık bir ayettir benim
seni
kendinde tekrarlayarak
yeşermenin ve çiçeklenmenin
sonsuz gündoğumuna götürecek
ben bu âyette senin için ah çektim, ah!
ben bu âyetle
ağaçla ve suyla ve ateşle bütünleştirdim seni

hayat belki
bir kadının her gün filesiyle geçtiği uzun bir caddedir
hayat belki
bir adamın kendini dala astığı iptir
hayat belki
okuldan dönen bir çocuktur
hayat belki
iki sevişme arası rehavetinde
yakılan bir sigaradır
ya da
yoldan geçen bir başkasına
şapkasını kaldırarak anlamsız bir gülümseyişle
“günaydın” diyen adamın
şaşkınca karşıya geçişidir

hayat, bakışlarımın
senin gözbebeklerinde
kendini paramparça ettiği
o tutuklu andır belki
ve bakışım kendisini,
aydınlığın ve karanlığın idrakiyle
karıştıracağım duygusu içindedir

yalnızlık boyutlarındaki bir odada
tek aşklık kalbim,
kendi mutluluğunun yalın bahanelerine
saksıdaki çiçeklerin güzelce soluşuna
eviınizin bahçesine senin diktiğin fidana
ve bir tek pencere için öten kanaryaların şarkısına
bakıyor.

ah!
bana düşen budur
bana düşen budur
bana düşen
bir perdenin asılışının benden aldığı gökyüzüdür
bana düşen terk edilmiş bir merdivenden inmek
ve yalnızlık içinde çürümekte olan bir şeye ulaşmaktır
bana düşen hatıralar bahçesinde hüzünle dolaşmaktır
ve “ellerini seviyorum”
diyen sesin kederinde ölınektir

ellerimi bahçeye dikiyoruın
yeşereceğim biliyorum, biliyorum, biliyorum
ve kırlangıçlar mürekkepli parmaklarımın
arasına yumurtlayacaklar

küpeler takacağım kulaklarıma
kıpkırınızı kirazlardan
ve tırnaklarıma yıldızçiçeği yaprakları yapıştıracağım
çocukları bir zamanlar bana aşık
bir sokak var orada
aynı dağınık saçları, ince boyunları ve sıska bacaklarıyla
o çocuklar,
bir gece rüzgarın alıp götürdüğü
o küçük kızın masuın tebessümünü
düşünüyorlar hâlâ

bir sokak var
kalbimin
çocukluğumun mahallelerinden çaldığı

zaman çizgisinde bir oylumun yolculuğu
ve bir oylumla gebe bırakmak
zamanın kuru çizgisini
bir aynaya misafir gidip dönen
bilinçli imgenin oylumuyla

ve işte böyledir
biri ölür
ve geride kalır biri
hiçbir avcı
çukura dökülen sığ derede
inci avlayamaz

hüzünlü, küçük bir peri tanıyorum ben
okyanusta yaşayan
ve yüreğini ahşap neyinde
usul usul çalan
hüzünlü, küçük bir peri
geceleri bir buseyle ölen
gün ağarırken bir buseyle
yeniden doğacak olan.

7. Ingeborg Bachmann – Çok Anlamlı Olabilirdi:

Çok anlamlı olabilirdi: tükenmekteyiz,
gitmek zorundayız, çağrılmadan geliriz.
Ama konuşmak ve anlaşamamak,
ve bir an bile kavuşamayan ellerimiz,

yıkmakta bunca şeyi: kalıcı değiliz.
İlk adımlarımızı korkutur yabancı işaretler,
bir çarpı işareti parçalar bakışmaları,
istenen, yalnızlıklarda eriyip gitmemiz.

8. Nazım Hikmet – Hep Kahır:

9. Turgut Uyar – Geyikli Gece:

10. BONUS: Rudyard Kipling – If:

If you can keep your head when all about you   
   Are losing theirs and blaming it on you,   
If you can trust yourself when all men doubt you,
   But make allowance for their doubting too;   
If you can wait and not be tired by waiting,
   Or being lied about, don’t deal in lies,
Or being hated, don’t give way to hating,
   And yet don’t look too good, nor talk too wise:

If you can dream—and not make dreams your master;   
   If you can think—and not make thoughts your aim;   
If you can meet with Triumph and Disaster
   And treat those two impostors just the same;   
If you can bear to hear the truth you’ve spoken
   Twisted by knaves to make a trap for fools,
Or watch the things you gave your life to, broken,
   And stoop and build ’em up with worn-out tools:

If you can make one heap of all your winnings
   And risk it on one turn of pitch-and-toss,
And lose, and start again at your beginnings
   And never breathe a word about your loss;
If you can force your heart and nerve and sinew
   To serve your turn long after they are gone,   
And so hold on when there is nothing in you
   Except the Will which says to them: ‘Hold on!’

If you can talk with crowds and keep your virtue,   
   Or walk with Kings—nor lose the common touch,
If neither foes nor loving friends can hurt you,
   If all men count with you, but none too much;
If you can fill the unforgiving minute
   With sixty seconds’ worth of distance run,   
Yours is the Earth and everything that’s in it,   
   And—which is more—you’ll be a Man, my son!

 

Şiir ile kalınız, şiir olunuz…

Yasemin Topçu & Melis Pelin Molu

Kaynaklar

Giriş yazısı Melis Pelin Molu’nun denemelerinden alıntıdır. 

Tags: