Mustafa Kemal Atatürk’ün dil, edebiyat, eğitim üzerine görüşleri hakkında şimdiye kadar birçok makale ve yazı yayımlanmıştır. Fakat Atatürk’ün yabancı diller karşısındaki tutumuna ilişkin yeterli bilgiye ulaşılamamıştır. Atatürk eğitim hayatında ve sonrasında hangi yabancı dilleri öğrenmiştir? Bu dilleri hangi derecede kullanmıştır? Batı dillerine ve diğer dillere karşı tutumu ne olmuştur? Bütün bunların eğitim ve dilbilim açısından incelenmesi gerektiğini savunan Prof. Dr. Erdal Ceyhan’ın, Atatürk ve Yabancı Dil Eğitimi konusundaki araştırmaları sonucu edindiği bilgilerden derlediği araştırma metnini esas alarak yazımı hazırladım.
Atatürk’ün Eğitim Hayatında Yabancı Dil
Atatürk’ün 1881 yılında doğduğu Selanik şehrinde o yıllarda oldukça büyük bir Rum nüfusu yaşıyordu. Atatürk’ün, Türk mahallesinde yaşamasına rağmen birçok Rum arkadaşı olmuştur. Dayısının kâhyalık yaptığı çiftlikte kaldığı zamanlarda Rum yazıcı Karabet Efendi’den Rumca okuma, aritmetik dersleri almıştır. 1896 yılında Selanik Askeri Rüştiyesi’nde iken kendisine özel ilgi gösteren öğretmenlerinden biri de Fransızca öğretmeni Yüzbaşı Nakiyüddin Bey’dir. Nakiyüddin Bey, Mustafa Kemal Atatürk’e bir yandan geleceğe ilişkin düşünceler verirken diğer yandan da “Sen bu Fransızcanın peşini bırakma.” öğüdünde bulunmuştur.
Mustafa Kemal Atatürk, Manastır Askeri İdadisi’nde iken Fransızca dersinde kendisini yeterli görmeyip, bu duruma bir çare aramış ve tatilde Selanik’e dönünce, 1888’de kurulmuş olan Colleges des Freres de la Salle okulunun Fransızca özel derslerine katılmıştır. Bu özel derslerde Mustafa Kemal Atatürk’ün öğretmenlerinden biri de Frere Rodriguez’dir. Rodriguez’in anlatımına göre Mustafa Kemal çok disiplinli, zeki ve çalışkan, elinde daima kitap bulunan bir gençti; subay olduktan sonra da zaman zaman kendisinden ders almaya geliyordu.Mustafa Kemal Atatürk, Fransızca öğrenmeye gençlik yıllarında fazlasıyla önem vermiştir. “Bir kurmay subay mutlaka yabancı dil bilmelidir, bunun aksini düşünmek büyük hatadır.” diyordu.
Ali Fethi adlı bir arkadaşının yardımı ile Manastır İdadisi’nde iken Voltaire’i, Rousseau’yu, Montesquieu’yu ve ansiklopedistleri okumuş, Fransız Devrimi’nin tarihini öğrenmiş, Fransızcasını ilerletmiş, Mirabeau’yu, Robespierre’i tanımıştır.
Ali Fuat Cebesoy’la Harp Okulu’nda tanışan Mustafa Kemal Atatürk, onun Saint Joseph Fransız Lisesi’nden geldiğini öğrenince çok sevinmişti. Manastır Askeri İdadisi’nde iken bir sınıf ilerisinde olan Ali Fethi’den, Harp Okulu’nda iken Ali Fuat Cebesoy’dan Fransızca konusunda yardım aldı. Ondan sonra Mustafa Kemal Atatürk, Selanik’te edindiği batı gazetelerini okuma zevkine varıyor, dünyadaki devlet şekillerini, milletlerin dünü, bugünü, yarınına ilişkin kafasında bir şeyler toplayarak bunları arkadaşlarıyla tartışmaya başladı. Edindiği Fransızca ile de Harp Okulu’ndaki bir sınıf devresi içinde 70 kişilik sınıfta Fransızca’dan ödül olarak çavuş işaretinin üstüne bir de sarı şerit eklemişti.Harp Okulu’nda tam not 45 olduğuna göre, Fransızca’dan 43, Almanca’dan 36 almıştı.Mustafa Kemal Atatürk, Harp Akademisi’nde derslere başlamadan önce Selanik’e gitmiş, burada yine boş durmamış, Kolej’deki Fransızca derslerine devam etmiştir. Bu arada Fransızca öğretmeninden İstanbul’da kendisine ders verebilecek bir madamın adresini de alarak İstanbul’a dönmüştür. Mustafa Kemal Atatürk’ün Harp Akademisi’ndeki sınavları 11 Ocak 1905’de son bulmuş, Fransızcadan 38, Almancadan 42 almıştı.
Atatürk’ün Yolculuklarında Yabancı Dil
Atatürk Viyana’ya bir rahatsızlığı dolayısıyla gitmiştir. Karlsbad kaplıcalarında Fransızca olarak tuttuğu bir hatıra defterinden söz edilmektedir. Büyük bir olasılıkla bu defterin onun Karlsbad’da özel olarak Fransızca dersi aldığını gösteriyor. Kendisi Karslbad’da genellikle Fransızca konuşmayı tercih etmiştir ve bir İsviçreliden ders almaya başladıktan sonra anılarını o dilde yazmıştır. Bu yazılar üzerinde düzeltmeler vardır. Bununla birlikte Almancayı da konuşabilmektedir, fakat arzu ettiği kadar anlayamadığını hissettiğinden Almanca ders almaya karar verse de, gelen öğretmeni yeterli bulmaz, ders veriş yöntemi kendisini tatmin etmez. Almancayı günlük hayatta karşılaştıkları ile konuşmakla yetinmiştir. Hatıra defterinde kendisinin bir takım kitaplar okuduğunu yazmış, onlardan metinler aktarmış ve düşüncelerinin çözümlenmesini yapmıştır. Örnek olarak ilk okuduğu Andre Beaumier’in “Révolte” adlı kitabıdır.
Atatürk’ün Fransızcayı Kullandığı Yerler
Cumhurbaşkanı olduktan sonra da yabancılarla yalnız özel görüşmelerinde değil, gerektiği zaman diplomatik anlaşmalarda da onun bu Fransızcayı çok iyi konuştuğunu yakınları hep belirtmiştir. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda, resmi bir akşam resepsiyonunda, elçiler arasında bir görüşmede çevirmenin aracılığını beğenmeyerek kendisi atılmış ve “Sizler hep Fransızca konuşuyorsunuz, ben de Fransızca biliyorum, o halde bu dilde konuşalım.” demiş ve siyasal bir konu üzerinde Fransızcayı çok güzel konuşmuştur. İkinci Balkan Konferansı’nın, Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki son oturumundaki konuşması da Fransızca yapılmıştır. Pierre Loti’ye Fransızca bir mektup yazmış, bu mektubun Türkçe metni 1922 yılında “Hakimiyet-i Milliye” koleksiyonlarında çıkmıştır. Atatürk, Almancaya da önem vermiştir. Çankaya’daki kitaplığında birçok Almanca kitap vardı. “Takımın Muharebe Talimi” kitabını 1909’da, “Bölüğün Muharebe Talimi” adlı kitabını da 1910’da General Litzman’dan çevirdiği bilinmektedir. Atatürk’ün bazı şiir çevirileri olduğu da bilinmektedir. Fakat bunların hepsi yayınlanmamıştır. Atatürk’ün, Sadi Borak’ın sözünü ettiği bir şiir çevirisi vardır:
“La vie est bréve
Un peu de réve
Un peu d’amour
Et puis bon jour.
La vie est vaine
Un peu de haine
Un peu d’espair
Et puis bon soir. “
Çevirisi :
” Hayat kısadır
Biraz hayal
Biraz aşk
Ve sonra Allahaısmarladık
Hayat boştur
Biraz kin
Biraz ümit
Ve sonra Allahaısmarladık “
Atatürk’ün Yabancı Dilde Okuma Alışkanlığı
Atatürk’ün özellikle Fransızcayı iyi bilmesi ona Fransız filozoflarının eserlerini incelemek ve anlamak olanağını yaratmıştır. Bizler için kendi kendini yetiştirme alışkanlığının en güzel örneği ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’tür. Boş zamanlarını en etkili şekilde değerlendirdiğini yakınlarının anlatımlarından ve anılarından bilmekteyiz.
Mustafa Kemal Atatürk, okumanın, yeni şeyler öğrenmenin ve batı kaynaklarını yakından izlemenin her zaman en güzel örneklerini vermiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki bir konuşmasında:
“…Efendiler, meşruti kuramı bulan en eski filozofların kuramları
ileri sürmek için çalıştıkları esasları inceledim, bunlara nüfuz ettim.
Jean Jacques Rousseau’yu baştan sonuna kadar okuyunuz… Ben okudum.” demektedir.
Mustafa Kemal Atatürk, ömrünün son yıllarında Alman ve Macar Türkoloji çalışmaları ile ilgili Türk bilim insanlarını, dilbilimcileri sofrasına çağırmış, dilin eski kaynaklarını araştırmış, gerekenlerin çevirilerini yaptırmıştı. Önemli saydığı dil yapıtlarını, bir gecede uçaklarla Avrupa’dan getirtiyor, inceliyor, inceletiyor, birkaç gün içinde bir sonuca vararak uygulamaya geçiyordu. Mustafa Kemal Atatürk, batı uygarlığına açık bir insandı. Batı’nın birçok yönden bizden ilerde olduğunu görüyor. Her türlü geriliğimizin temelinde bilimsel ve teknik bakımdan geri olmamızın bulunduğunu tekrar tekrar belirtiyordu. Bir konuşmasında şöyle demiştir:
“İleri ve uygar bir ulus olarak çağdaş uygarlık alanı ortasında yaşayacağız. Bu da ancak, ilim ve fen ile olur. İlim ve fen nerede ise oradan alacağız ve ulusun, her insanının kafasına koyacağız. İlim ve fen için kayıt ve şart yoktur. Dünyada her şey için, uygarlık için, hayat için, başarı için en gerçek uyarıcı ilim ve fendir. İlim ve fenin dışında uyarıcı aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir.Yabancı dil öğrenmeye de bir bakıma zorunluyuz. Çünkü bilim ve teknolojide batı ülkeleri ile oldukları için onların yapıtlarını anlayabilmemiz, gerekli ilişkileri kurabilmemiz için batı dillerini öğrenmemiz gerekmektedir.” -Mustafa Kemal ATATÜRK
Yeni Bir Alfabe
Osmanlı İmparatorluğu’nda 600 yılı aşkın bir süredir kullanılan Arapça asıllı alfabe batı dillerinin öğrenilmesini her zaman zorlaştırmıştı. Çünkü bütün büyük batı dilleri yazı dili olarak Latin alfabesini kullanıyordu. Latin alfabesi Türkçeye çok daha yakın, uyumlu bir alfabeydi. Oysa Arapça alfabe Türkçe ses ve sözdizimine oldukça ters düşen bir yapıdaydı. Onun için öğrenilmesi ve kullanılması oldukça güçtü. Atatürk yeni bir alfabenin özlemi içindeydi bunun için önde gelen dil uzmanlarıyla bir çok toplantılar yapmış sonuçta yeni alfabenin biçimi kararlaştırılmıştı. 28 Ekim 1928’de Milli Eğitim Bakanlığı bir genelge ile dilimizden Arap ve Acem kültürünü kaldıracak bütün önlemleri aldığını bildirmişti. Ekim 1928’den itibaren ortaokullarda ve liselerde derslere yeni alfabe ile başlanmıştı, Türkçe ve Fransızca dersleri yeni harflerle yapılıyordu.
Türkçe, yüzyıllarca Arapça-Farsça’nın etkisiyle kendi terimlerini yaratma gücünü yitirmiş, geniş ölçüde bu dillerden terim yönünden yararlanmıştı. Oysa artık batı dilleri bilimsel alandaki üstünlükleriyle Türkçeye terimsel yönden birçok yeni kelime veriyordu. Türkçe bu gidişiyle tanınmaz bir hale geliyordu. Atatürk, Türk ulusunun sınırları içinde Türkçe konuşulmasını, Türkçenin sözcük dağarcığı ve terimleri bakımından zengin bir dil olmasını, Doğu kültürünün araçları olan Arapça ve Farsçanın şimdilik etki alanının dışına atılmasını, Batı dillerinin daha yaygın olarak öğrenilmesini fakat buna karşılık Türkçenin bağımsızlığına dikkat edilmesi gerektiğini düşünüyordu.
Buna örnek olarak Mustafa Kemal Atatürk’ün bilimsel terimlerin Türkçeleştirilmesinde karşımıza çıkan ilk adımlardan birisi 1936-37 kış aylarında kendisinin yazdığı ve geometri öğretiminde yol gösterici olarak tasarlanan 44 sayfalık bir geometri kitabıdır. İşte Mustafa Kemal Atatürk’ün aslında Arapça-Farsça olup, kendisinin Türkçeleştirdiği geometri terimlerinden bazıları :
Taksim/ Bölme
Haric-i Kısmet/ Bölüm
Kabiliyet-i Taksim/ Bölünebilme
Zarb /Çarpı
Mazrup/ Çarpan
Mazrubata Tefrik/ Çarpanlara Ayırma
Muhit-i daire/ Çember
Tarh/ Çıkarma
Amudi /Dikey
Gaye/ Limit
Aşa’ri/ Ondalık
Kat’ı Mükafti /Parabol
Ehram /Piramit
Menşur /Prizma
İhtisar/ Sadeleştirme
Suret/ Pay
Mahrec /Payda
Hatt-ı Mümas /Teğet
Bu’ud / boyut
kaaide / taban
seviye / düzey
mekan / uzay
ufkî / yatay
mukavves / eğri
satıh / yüzey
şâkulî / düşey
hat / çizgi
Kutur / çap
amûd / dikey
faraziye / varsayım
nısf-ı kutur / yarıçap
va’zîyet / konum
mahrut / koni
kavis / yay
mustatîl / dikdörtgen
müsavi / eşit
muhit-i daire / çember
muhammes / beşgen
müştak / türev
mecmû / toplam
mesâha-i sathiyye / alan
zâviye / açı
nisbet / oran
tenasüb / orantı
re’sen mütekabil zâviyeler / ters açılar
zâviyetân-ı mütevâfıkatân / yöndeş açılar
kaim zaviyeli müselles / dik üçgen
şibh-i münharif / yamuk
müselles-i mütesâviyü’l-adlâ’ / eşkenar üçgen
müselles-i mütesâviyü’ssâk eyn / ikizkenar üçgen
dılı / kenar
muvazi / koşut
menşur / prizma
hattı mail / eğik
veter / kiriş
re’s / köşe
zaviyei hadde / dar açı
hattı munassıf / açıortay
muhit / çevre
murabba / kare
Atatürk ve Kur’an ‘ın Türkçe Çevirisi
Atatürk, 21-24 Mart 1930 tarihleri arasında bir Alman gazetesi olan Vossische Zeitung yazarına, Almanca verdiği bir demeçte şöyle diyor :
“Ahiren Kuran’ın tercüme edilmesini emrettim. Bu da ilk defa olarak Türkçeye tercüme ediliyor. Hz. Muhammed’in hayatına ait bir kitabın tercüme edilmesi için de emir verdim.”
Atatürk’e göre öğrenmek için anlamak gerekti. Kur’an Arapça yazılmıştı. Bir üstün yapıttı. Fakat üstünlüğü anlaşılmıyordu, çünkü dili Arapça idi ve okullarda öğretilen Arapça, yapıtın üstünlüğünü anlamaya yetmiyordu. Türkçe mealin Mehmet Akif Ersoy’a, tefsirin de Elmalılı Hamdi Yazır’a, hadis tercümesinin de Kamil Miras’a yaptırılması kararlaştırıldı. Atatürk, Kuran’ın tercümesinin devlet bütçesinden olmasını istemedi ve bunu kendi özel parasıyla yaptırmak istiyordu. Ancak Mehmet Akif Ersoy, bu tercüme işini önce kabul etti; sonra avans olarak aldığı parayı geri vererek, tercümesini yapmaktan vazgeçti. Böylece tercüme işi de Elmalılı Hamdi Yazır’a verildi. Bu büyük âlim, hem Kur’an’ın tercümesini yaptı; hem de “Hak Dini Kur’an Dili” adıyla tefsirini gerçekleştirdi. Bu çeviri ve tefsir, 1935 yılında bastırıldı. 9 ciltlik tefsir, yıllar boyunca İslam bilim insanlarınca Kur’an’ın en önemli meali ve tefsiri olarak kabul edildi.
Kaynakça
Görseller: