Yeni bir araştırma, mucizevi bir süreç olan anne karnında dil öğrenimi konusunda pek çok bilgi ortaya koyuyor. Görünen o ki, doğum öncesi süreçte, bilinenlerden çok daha fazlası var.
Araştırmacılar, doğumdan hemen sonra evlat edinilen ve doğal olarak anne karnında duyduğundan farklı bir dil işiterek büyüyen bebekleri gözlemliyorlar ; bebeklerin, doğum öncesi ve sonrasında duyduklarının, sonraki yıllarda sesleri algılayışlarını nasıl etkilediğini ‘anadil’ kavramına yeni bir boyut getirerek açıklıyorlar.
Davranış ve Gelişim bölümü profesörü psikodilbilimci Anne Cutler, “Yenidoğan bebekler anne karnında duymaya alıştıkları dilin konuşulmasını dinlemeyi tercih ediyorlar.” dedi.
Yenidoğan bir bebek, annesinin karnında son üç aylık süreçte duyduğu sesleri, özellikle annesinin sesini tanıyor ve bu tanınmış sesleri yabancıların sesine tercih ediyor. Dahası, kendi anadiliyle benzer ritimdeki dilleri, diğer yabancı dillere göre daha çok benimsiyor. (Bu veriler şu şekilde elde ediliyor : Bebeklerin, iki kişinin karşılıklı olarak aynı dili konuştuğu veya iki farklı dilin konuşulduğunu duyabilecekleri emzik tasarlanıyor ve bu sesleri/dilleri duyduklarında emziği emiş sürelerine göre hangi sesi/dili tercih ettikleri saptanıyor.)
Dr. Cutler, “Bebeklerin, fonemleri (anlam ifade eden en küçük ses birimleri) 1 yaşına kadar öğrenemedikleri düşünülüyordu.” dedi.
Evlat edinilen bebekler üzerindeki araştırma bu tezi çürütüyor.
Washington Üniversitesinden Dr. Patricia Kuhl’un araştırma sonuçları gösteriyorki; bebekler, tüm dillere ait farklı sesleri algılıyor ve ayırt edebiliyorlar. Ne var ki, ilk yılları boyunca çevrelerinde konuşulan kendi anadillerine ait sesleri daha net ayırt edebilirken, çevrelerinde konuşulmayan diğer dilleri ayırt edebilme yeteneklerini kaybediyorlar. Örneğin, Japonca’da ‘r’ sesi için ‘l’ harfi kullanılıyor. Japonya’da yetişen bir çocuk muhtemelen ‘l’ ve ‘r’ seslerini ayırt edemeyecektir. Bir başka örnekle, ‘maske’ anlamına gelen Korece ‘ tal’ sözcüğü Almanca’da tek bir şekilde telaffuz edilirken Kore dilinde üç farklı telaffuza sahip. Yani Kore’de yetişen bir çocuk, Almanya’da yetişen bir çocuğun aksine, bir kelimeyi üç farklı şekilde telaffuz edebilecektir.
Bir bilim dergisinde yayınlanan araştırma sonuçları ise şöyle : Kore’de doğan ve doğumdan hemen sonra evlat edinilerek Almanya’da yetiştirilen yetişkinler üzerinde araştırma yapılıyor. Bu yetişkinler Korece bilmemelerine rağmen Kore dilini, Almanya’da doğup büyüyen Almanlara göre çok daha kolay öğreniyorlar. Bu demek oluyorki; dil çevresi değişse bile doğumdan önce algılanan ses ve sözcükler dil algısı ve öğrenimini etkiliyor.
Kendisi de evlat einmiş bir anne olarak deneyimlerini paylaşan Prof. Christine Moon, “Manevi çocuklarımı doğumda evlat edindim ve onlar doğuma kadar, belirli bir dil deneyimine çoktan sahipti.” diyor.
“Ilk altı ayda ses ve dile dair soyut bilgileri yok ama bir sesin bir sözcüğü gösterdiği düşüncesi soyut olarak var.” diyor Dr. Moon. Yani, bebekler en erken dönemlerinde bile sesleri ayırt edebiliyor ve bunu yıllar sonra, günlük konuşmalarında bulunmayan bir sesin nasıl üretileceğini öğrenme sürecine uyguluyorlar.
“Seslerle genellemeye ulaşmak ve soyut sonuçlara varabilmek, insan beyninin en önemli özelliği. Bizi ‘insan’ yapan da bu.” diyor Moon.
Bebekler, doğumdan sonra da yeni dilleri pekala öğrenebilirler ama doğum öncesinde dil öğrenebilme, dil ve beyin gelişimini açıklamada hayran bırakacak seviyede. Bebeklerin dil konusundaki beyin gelişimine kitap okuyarak, şarkı söyleyerek ve iletişim kurarmışçasına konuşarak katkı sağlayabiliriz.
“Ebeveynlere temel önerimiz, henüz çok küçük olan bebeğinizi dil öğrenimi için sıkmayın. Doğal ve kolay yöntemler var, bunları uygulamanız yeterli. Bebeğinizle konuşun; kelimeleri öğrenmeseler bile dil için gerekli bilgileri alıyorlar.” diyor Dr. Cutler.

Kaynak

Tags: