Çeviribilimde Yerelleştirme Paradigmasına Doğru kitabı ile şimdiye dek ortaya konan kuramlar ışığında yerelleştirmeyi ele alarak bu alanın yeni bir paradigma olup olmadığına dair çeviribilim öğrencilerine ve alana ilgi duyanlara birbirinden faydalı bilgiler sunan Mehmet Cem Odacıoğlu ile yaptığımız röportajımız ile, siz okuyucularımızı da alana ve alanın yeni gözbebeği olan yerelleştirmeye yeni bir açıdan bakmanız için röportajımızı okumaya davet ediyoruz.

Öncelikle Mehmet Cem Odacıoğlu’nu kendi ağzından tanıyalım:

“2013 yılında Bartın Üniversitesi Çeviribilim Bölümü’nde araştırma görevlisi olarak işe başladıktan sonra aynı hafta içinde, Sakarya Üniversitesi’nin ÖYP’lilere yönelik açtığı lisansüstü eğitim kontenjanlarından yararlanarak, Sakarya Üniversitesi Çeviribilim Bölümü’ne doktoramı yapmak ve araştırma görevlisi olarak çalışmak üzere atandım. Doktoramı tamamladıktan sonra, kadromun bulunduğu Bartın Üniversitesi’ne 2008 yılının kasım ayında geri döndüm. Aslında akademisyen olmadan önce lisans döneminde çeviri kuramlarına ilgi duymaya başlamıştım. Aklımda kuramlarla ilgili pek çok soru ve duyduğum merakla Atılım Üniversitesi İngilizce Mütercim Tercümanlık Bölümü’nden 2009 yılında mezun oldum. Aynı yıl Hacettepe’de aynı anabilim dalında yüksek lisansıma başladım. 2011 yılında mezun oldum. Yüksek lisans tez konum çeviri kuramlarını uygulamaya dökmek oldu, ancak çeviri kuramlarını henüz tam anlamıyla ve içselleştirerek tartışmaya açacak bilgi donanımına sahip olmadığımdan bu söz konusu çalışmayı yapmak için doktora serüvenini bekledim.”

1) Teknolojik gelişmeler sebebiyle çeviribilim alanında önemli bir yer tutmaya başlayan yerelleştirmeye dair bu kitabı yazma amacınız nedir?

Bu kitabı yazmaktaki amacım gerek çeviribilimciler ile çeviri eğitmenlerinin gerekse çeviri öğrencilerinin yeni çeviribilimsel yaklaşımlara karşı tutumlarını ölçmek ve çeviribilimin farklı ve yeni disiplinlerle de ilişki kurabileceğini göstermek oldu. Zaten yerelleştirmeyle ilgili yapılan çalışmalar literatürde mevcut. Ben de buna kuramsal açıdan bir katkı sağlamak istedim. Bu nedenle kitabımda disiplinlerarasılık kavramı dışında disiplinlerötesilik kavramına da değindim. Bildiğiniz gibi yerelleştirme endüstrisinin bakış açısından çeviri, yerelleştirme işlemlerinde sadece bir adım olarak görülüyor. Ben bu kitapta çeviri kavramının kapsamının genişletilmesi ve çevirinin aslında yerelleştirmenin her sürecinde önemli bir adım olduğunu vurgulamaya çalıştım. Bunu yaparken de paradigma kavramından yola çıktım. Yerelleştirmenin her adımında çeviri eyleminin izleri olmasından hareketle yerelleştirmenin de çeviribilim çatısı altına dâhil edilmesi gerektiğini düşünerek bu alanı yenilikçi bir çeviribilim haritası önerisiyle çeviribilimin altına yerleştirdim ve yerelleştirmenin çeviribilimin bir paradigması olup olamayacağını, kuramsal bir denemeyle tartışmaya açtım.

2) Kitapta sıklıkla geçen terimlerden bir tanesi de yerelleştirmenin sağlıklı bir şekilde ve kolaylıkla atlatılmasına yardımcı olacak bir adım olan uluslararasılaştırma. Peki uluslararasılaştırmanın yerelleştirmeye ve çeviriye ne gibi etkileri vardır diyebiliriz?

Zaten kuramsal açıdan çeviribilim çatısı altında irdelediğim yerelleştirmenin olmazsa olmaz adımlarından biri de uluslararasılaştırma. Hepimizin bildiği gibi, uluslararasılaştırma olmadan yerelleştirme yapmak mümkün değil. Uluslararasılaştırma aşamasında, belli bir kültür ve topluluğa ait olan bir ürün, çoğunlukla dijital ürünler ve onların bileşenleri, her türlü kültüre özgü kavramdan arındırılarak standart hale getiriliyor. Böylece çevirmenin çeviri sürecinde anlamakta zorlandığı kavramlar bir bakıma atılarak ya da sadeleştirilerek yerelleştirme sürecinin daha kolay atlatılması sağlanıyor. Anthony Pym’in de belirttiği gibi uluslararasılaştırma, aslında bir standartlaştırma aşamasıdır. Sonraki aşama olan yerelleştirme işleminde ise bu standartlaştırılan metinden birden fazla dile yerelleştirme süreci başlıyor ve standart metin kültürel (yerel) olarak çeşitlendiriliyor. Pym aslında yerelleştirme alanının içindeki temel yeniliğin uluslararasılaştırma olduğunu belirtiyor. Bu yüzden yerelleştirmenin bir paradigma olarak değerlendirilebileceğini iddia ediyor. İşlevci çeviri kuramları erek odaklılığı vurgulasa da klasik çeviri anlayışına göre çeviri, kaynak metinden yola çıkılarak yapılır. Yani bir tarafta kaynak metin öteki tarafta da erek metin söz konusudur. Yerelleştirme işleminde ise kaynak metnin yerini bu bahsettiğimiz uluslararasılaştırılmış metin almıştır. Bu nedenle yerelleştirme paradigmasının meşru hale getirilmesinde bu aşamanın önemli bir yeri var.

3) Yerelleştirme paradigmasının ortaya çıkmasında belirleyici olan birtakım ihtiyaçlardan söz edilebilir mi?

Bilim dallarının ilerlemeye devam etmesi ve bilimsel alt kollarının genişlemesi için paradigmalara ihtiyaç vardır. Çeviribilimin de mevcut bilimsel ilerleyişini devam ettirmesi için yeni paradigmalara ihtiyaç duyduğunu düşünüyorum. Özellikle yerelleştirme endüstrisinin çeviribilim çatısı altında incelemeye alınması, onun farklı bir disiplin olarak ele alınmasındansa çeviribilime entegre edilmesini mümkün kılabilir. Şu an içinde bulunduğumuz koşullar, bilgi ve iletişim teknolojilerinin hayatımızı ne kadar önemli ölçüde değiştirdiğini açıkça gösteriyor. İnternetin hayatımıza girmesi ve bilgisayar teknolojilerinin hızlı gelişimi çeviri etkinliğini de etkiledi. Önceki dönemlerde geliştirilen çeviri kuramlarına baktığımızda, çoğunun (işlevci çeviri kuramları hariç) edebî çeviriye yönelik olduğunu görüyoruz. Ancak günümüzde profesyonel çevirmenlerin ihtiyaç duyduğu kuramlar, özellikle son teslim tarihlerinin iyice katılaşmasıyla, işlevci çeviri kuramlarıyla sınırlı kalmış durumda. Bu kuramlar, her ne kadar çevirmene üst bakış sağlamada ve çevirmenin atacağı adımları ve alacağı kararları belirlemesinde önemli bir rol oynasalar da artık yeterli değiller. Vermeer çeviri kuramlarının gelecek nesillerin onlardan faydalanmaya devam etmesi için yeniden yorumlanması gerektiğini belirtiyor. Bu nedenle biz mevcut çeviri kuramlarını kitabımızda tartışmaya açarak, entegre yerelleştirme kuramı başlığı altında kuramsal bir deneme yaptık. Bunu yapmaktaki amacımız çevirmenlerin artık daha yeni yaklaşımlara ihtiyaç duyduğunu düşünmemiz oldu.

4) Yerelleştirmenin çeviribilimden tamamen ayrı tutulabileceğini düşünüyor musunuz? Size göre yerelleştirmenin çeviribilim ile ilişkisi nedir, yani yerelleştirmeyi çeviribilim alanında nereye koyabiliriz?

Çeviribilim camiası ve yerelleştirme endüstrisi arasındaki köprü sağlam olarak kurulabilirse, gerek çeviribilimciler gerekse endüstride çalışanlarca düzenlenen konferanslar ve çeviri kuramlarının pratikteki önemini yansıtan tartışmalar aracılığı ile yerelleştirmenin çeviribilimin farklı bir paradigması olduğu anlayışı benimsenirse, ayrıca yerelleştirme alanıyla ilgili kuramsal çalışmalar artarsa, yerelleştirme alanının çeviribilimin bir parçası olduğu her kesime duyurulabilir. Ancak bu konuyla ilgili yapılan çalışmalar yetersiz kalır ve köprü kurulamazsa yerelleştirme, çevirinin bir adıma indirgendiği, çeviribilimden farklı bir disipline dönüşebilir. Bilindiği gibi paradigmalar inanç ve değerlerden oluşmaktadır. İnandığımız şeyi meşrulaştırabiliriz. Aradaki ilişkiyi şöyle özetleyebiliriz: Yerelleştirme ile çeviribilim arasındaki ilişki, yerelleştirme işlemlerinde hâlâ bir çevirmenin bulunmasından ileri gelmektedir. Çevirmen yerelleştirme işlemlerinde sadece dilsel çeviri yapan kişi veya uzman olmaktan çıkması ve çevirinin de aynı şekilde salt dilsel aktarım yapmak olmadığının anlaşılmasıyla arada kurulan ilişki daha sağlam temellere oturtulabilir. Metin dediğimiz kavram aslında sadece sözcük veya kelimelerden oluşmamaktadır. Bir resim, bir grafik veya bir müzik parçası da metindir. Dolayısıyla çevirmenin yerelleştirme işleminde, dilsel çeviri yapmak dışında, bir yerelleştirme uzmanı pozisyonuna da bürünerek hangi rengin hangi farklı şekilde erek kültüre veya yerel topluluğa çevrileceğini bilmesi de gerekir. Örneğin mor rengi Fransızlar için ölümü çağrıştırır, bu yüzden yerelleştirilen dijital üründe kullanılan mor yerine mavi tercih edilebilir. Bunun tercihin yapılmasında Fransız kültürünü iyi tanıyan bir uzmana ihtiyaç vardır. Bir yazılım mühendisinin bütün kültürlere aynı anda hâkim olması beklenemez. Onun işi kodlarladır. Bu, çevirmenden beklenir. Bu nedenle spesifik olarak ele alacak olursak yerelleştirmede çeviri eylemi (işlemi) sadece sözcük aktarımından oluşmaz. Bu gerçeğin gerek çeviribilimciler gerekse yerelleştirme endüstrisinde çalışanlar tarafından kabul edilmesiyle yerelleştirme ve çeviribilim arasındaki ilişki daha net anlaşılabilir. Yerelleştirme bu bağlamda uygulamalı çeviribilimin alt kollarından biri olarak düşünülebilir. 

5) Yerelleştirmenin özel bir çeviri alanı olarak ele alınması gerektiğini biraz açımlayabilir misiniz? Örneğin, sıklıkla teknik metinlerde (örneğin bir kullanım kılavuzunda) yerelleştirmelere başvuruyoruz, bu bağlamda teknik metin çevirisini yerelleştirmeden ayıran nedir?

Aslında bu sorunun cevabını bir önceki soruda verdim. Kısaca tekrar değinecek olursak çeviri, yerelleştirme işlemlerinde bir adımmış gibi gösterilse de bundan fazlasıdır. Her şeyin başında metin kavramı sadece sözcüklerden oluşmaz. Çevirmenden sözcük aktarımı dışında, sözcüğün arkasındaki anlamı da aktarması ya da yerelleştirmesi beklenir. Burada uzman olarak hangi rengin nasıl aktarılacağına karar vermek çevirmene düşmelidir. Ayrıca, yerelleştirmeyi çeviribilimden farklı bir disiplin olarak ele almamak ve onu çeviribilim çatısı altında ele alabilmek maksadıyla, çeviri kavramının kapsamını genişleterek yerelleştirmenin de özel bir çeviri alanı olduğunu söyleyebiliriz. Tekrar tekrar belirtecek olursak çeviri yapmak sözcük çevirisi yapmak değildir sadece. Bundan fazlasını gerektirir. Bu özellikler yerelleştirme alanında mevcuttur ve yerelleştirme, çevirinin özel bir alanı olarak nitelendirilebilir.

6) Kitabınızın bir kısmını da makine çevirisine ayırmıştınız. Peki çevirmenin yardımcısı konumundaki bu araçların bir gün çevirmenin yerini alacağını düşünüyor musunuz?

Bence makine çevirisi sistemleri bugün bile, özellikle teknik çeviri yapmadaki başarı oranıyla, önemli bir konuma ulaştı. Google’ın son zamanlarda tanıttığı nöral makine çevirisi sistemi, istatistik tabanlı makine çevirisi sistemine göre daha doğru sonuçlar veriyor. Önümüzdeki yıllarda sadece kullanıma yönelik metinlerin çeviri sürecinde çevirmene ihtiyaç duyulmayabilir. Pym’in de belirttiği gibi çevirmenlerin bundan sonraki görevleri aslında çeviri yapmanın ötesinde post-editing ile sınırlı kalabilir. Yani makine çevirisinin yaptığı ham çevirinin sonraki aşamada çevirmen eliyle değiştirilmesi durumu. Duygu içerikli metin türlerinde veya ifadelerde ise makine çevirisinin çok doğru sonuçlar vereceğini düşünmüyorum. Bu nedenle çevirmenin çeviri sürecindeki aktif rolü edebî çeviride devam edecek görünüyor.

7) Diğer çeviri alanlarına kıyasla web yerelleştirmesi ya da küçük cihaz yerelleştirmesi gibi alanlar hızla ilerleme göstermekte. Peki biz çevirmenler bu hıza ayak uydurabilmek için neler yapmalıyız?

Çevirmenler tıpkı çevirinin çeşitli alanlarında uzmanlaşabileceği gibi (tıp çevirisi, hukuk çevirisi, edebî çeviri vb.) yerelleştirme işleminin kimi alanlarında da uzmanlaşabilir. Söz gelimi sizin saydığınız web yerelleştirmesi, küçük cihaz yerelleştirmesi gibi alanlar dışında oyun yerelleştirmesi, hatta reklam yerelleştirmesi gibi alanlar da var. Bu alanlarda uzmanlaşmak isteyen çeviri öğrencilerinin, diğer çeviri uzmanlık alanlarında olduğu gibi, kendilerine maddi kazanç getireceklerine inandıkları bir yerelleştirme alanı belirlemesi iş yükünün hafifletilmesinde önemli olabilir. Bunun dışında, hızla büyüyen yerelleştirme endüstrisine ve bu endüstrinin yeni alanlarına ayak uydurabilmek için çevirmenlerin çeviri eyleminin salt dilsel ve kültürel bir etkinlik olmadığının farkına varması ve çevirinin teknoloji tabanlı aktarım yönünün de olduğunun bilincinde olması gerekiyor. Bunun için çevirmenlerin sahip oldukları edinçlerini teknolojiyi de içine alacak şekilde genişletmesi gerekli. Bunun yolu da sanırım dijital okuryazarlıktan ve iyi bir çeviri eğitiminden geçiyor.

8) Yerelleştirme endüstrisi ile akademi arasında oluşan boşluğu gidermek için bir köprü kurulabilir mi?

Elbette kurulabilir. Aslında endüstride çalışanların çoğu çeviri kuramlarından faydalanıyor, ancak bunları isimlendiremiyor veya isimlendirmek istemiyor. Yapılan işlemin bilimsel boyutunun olduğu, çevirinin salt bir etkinlik olmanın ötesinde bir bilim dalı haline geldiğinin endüstri ve piyasaya kabul ettirilmesinde çeviribilimcilere büyük rol düşüyor. Köprünün kurulabilmesi için uzlaştırıcı fikir alışverişine ve aynı platformlarda ortak çalışmalar yapılmasına ihtiyaç var. Yurtdışında çeviribilimcileri ve endüstriyi bir araya getiren konferansların düzenlenmesi umut verici. Sayının arttırılması ve aradaki boşluğun kapatılması için bu etkinliklerin düzenlenmeye devam etmesi ve ortak çalışmalar yapılması son derece önemli.

9) Yerelleştirme alanı ile ilgili çalışma sayısındaki ve literatürdeki eksiklik nasıl giderilebilir? Bu bağlamda akademiye, sektöre ve çevirmenlere düşen görevler nelerdir?

Yerelleştirme alanında yazılan kaynakların çoğunun İngilizce olduğunu yaptığım araştırmalarda gördüm. Başka dillerde bu konuyla ilgili yapılan çalışmaların sayısı oldukça az. Ancak bu büyük bir sorun teşkil etmiyor, zira zaten İngilizce bir lingua franca. Ancak Türkçe literatür veya Türk çeviribilimcilerin çalışmaları için Prof. Dr. Mine Yazıcı, Doç. Dr. Mehmet Şahin, Doç. Dr. Hüseyin Ersoy, Doç. Dr. Şaban Köktürk, Yrd. Doç. Dr. Sinem Canım Alkan gibi değerli hocalarımızın çalışmalarına bakılabilir. Yurt dışında biraz önce de değindiğim gibi sayısız İngilizce kaynak mevcut. Makalelerin bir kısmı çeviribilimciler bir kısmı da çeviri eğitmenleri ve çeviri piyasasında çalışanlar tarafından hazırlanmış. Özellikle kuramsal açıdan Pym’in makaleleri önemli bir yer tutuyor. Yine de alanla ilgili çalışmaların sayısı sınırlı. Sorunuzda da değindiğiniz üzere akademi ile sektördeki çevirmenleri bir araya getiren konferansların sayısının artması ve uzman kişilerin ortak bir platformda bir araya gelmesi literatür eksikliğinin giderilmesinde önemli bir rol oynayabilir. Zaten bununla ilgili konferansların sayısının arttığını gözlemliyoruz. Bunun daha ileri götürülmesinde akademi ve endüstri arasında uzlaşının sağlanması önemli bir role sahip.

10) Yerelleştirmenin ders olarak okutulmadığı okullarda, öğrencilere kendilerini geliştirmeleri için nasıl bir yol izlemelerini önerirsiniz?

Yerelleştirmenin ders olarak okutulmaması, okutulan yerlerde de seçimlik ders olarak açılıp rağbet olmayınca kapanması bence bir eksiklik. Şu an, özellikle ülkemizde, yerelleştirme alanında uzman çeviri eğitmenlerinin sayısı az. Dolayısıyla yerelleştirme paradigmasının geniş kitlelerce benimsenmesi için çeviri eğitmenlerinin kendilerini bu alanda eğitmeleri gerekiyor. Gerekirse bununla ilgili kurslar açılabilir. Yerelleştirme alanında staj imkânı sunan kurumlara öğrenciler dışında çeviri eğitimcileri de katılabilmeli. En azından şu an için bu alanla ilgilenen ve uzmanlaşmak isteyen öğrenciler çeviri eğitimi programlarında yerelleştirme dersinin açılması için uğraş vermeliler. Bunun dışında öğrencilerin bu alanda önde gelen şirketlerde staj yapma imkânları da var.

Tags: