En renkli, en kahraman çevirmenlerimizden biri o: Özden Özberber. Kâh kitap çevirmeni, kâh editör, redaktör ve bir de, kendisi usta bir dövme sanatçısı! Bu kez röportaj serimizin aksine, daha farklı, çevirmenimizden habersiz bir sürpriz hazırlayalım istedik. Özden hanımı en yakınlarına sorduk ve arkadaşlarının onunla ilgili düşüncelerini derledik!
Sevgili Ayşe Kul, şunları söyledi kendisi için:
“Sevgili Çağdaş, Çeviri Blog sayfasında yayınlamak üzere sevgili dostum Özden Özberber hakkında bir ‘sürpriz’ yazı yazmamı rica ettiğin, bana böyle güzel bir jestte katkıda bulunmama fırsat verdiğin için çok teşekkür ederim. Şimdiden atacağı sevinç çığlıklarını, içine gireceği duygu selini hisseder gibiyim :).
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki insan, kendi hakkında bir yazı yazması ne kadar zorsa, en sıkı dostu hakkında bir şeyler yazmak, dostunu en doğru ifadelerle tanıtmak ve üstelik duygularını ‘kısa birkaç sözle’ yazıya dökmek de o kadar zordur, ama elimden geldiği kadar anlatmaya çalışayım… Özden’le ilk olarak yaklaşık 7-8 yıl önce İ.Ü. Alman Dili ve Edebiyatı bölümünden eski bir sınıf arkadaşımın ve bir de aynı tercüme ofisinde çalıştığım bir başka arkadaşım vasıtasıyla, sosyal medya üzerinden tanıştım. Meğer aynı bölümde okumuşuz, ancak benim sanırım 3-4 sınıf altımdaymış. Kendisiyle daha ilk buluştuğumuzda buradan derin bir dostluğun doğacağını anlamıştım aslında, zira Almanya’da doğup büyümüş olmanın getirdiği benzer geçmişlerden, benzer hikâyelerden, benzer “frekans düzeyinden” dolayı tersi düşünülemezdi…
Özden bana göre çok özel bir insan. Tabii ki herkes en iyi dostu hakkında aynı şeyi düşünür ama Özden gerçekten çok özel bir insan. :) Bunu kendisiyle en azından bir-iki kez görüşmüş olan, ya da onu sosyal medya üzerinden takip eden herkes tasdik edecektir. Ben şu şekilde açmak isterim: Özden, Alman’ların ‘Lebenskünstler’ olarak tarif ettiği insanlardandır. ‘Lebenskünstler’in kısaca karşılığı şu: ’10 parmağında 10 marifet”, ancak bu karşılık çok yetersiz kalır… Hayatın getirdiği tüm zorluklara inanılmaz yaklaşımlarla, sıradan bir insanın asla aklına gelmeyecek çözümlere başvurarak göğüs geren, ne kadar zor durumda kalırsa kalsın pes etmeyen, diplerden, hatta en diplerden ustalıkla, bilgelikle, merhametle, kıvrak zekaya karşı amatör ruhla, cesaretle çıkmayı başaran ve bu yolda birbirinden çok farklı kulvarlarda koşmaktan çekinmeyen kişilere ‘Lebenskünstler’ – yani ‘yaşam sanatçısı’ denir. Bu tanımın vücut bulmuş halidir Özden. Bir bakarsın İstanbul’da yerleşik önemli bir medya-yayıncılık firmasında yöneticilik yapar. Bir bakarsın, Goethe, Kafka, Heinrich Böll, D. Kehlmann gibi klasikleşmiş Alman edebiyatçılarının eserlerini ustalıkla dilimize çevirir veya çeviri editörlüğünü yapar, sonra bir bakarsın İstanbul’un saygın bir dövmeci stüdyosunda dövmeci çıraklığına soyunur ve bunu da çok büyük bir ciddiyetle yapar. Bir sonrakinde bakarsın Almanların devlet kanalı olan ZDF’te röportaj verir. Bir bakarsın ‘Ejderhalar Pişirilmez’ adlı şirin mi şirin, tatlı mı tatlı bir çocuk kitabını, Goethe’yi çevirirken sergilediği kadar inanılmaz bir titizlikle Türkiye’deki çocuk edebiyatına kazandırır. Ancak bu faaliyetler tabii ki kedili bir evi geçindirmek için yetersiz gelir. Yıllarca dünyanın en önemli otomobil devlerinin teknik dokümanlarını ve ayrıca diğer ticari metinleri başarıyla, titizlikle çevirerek yaşamını kazanmaya çalışır. İstanbul’un keşmekeşinden uzaklaşıp biraz nefes almak için sahil kasabasına taşınır ve burada ‘takı ve geçici dövme standı’ kurar. Sayamadığım daha nice işe, kulvara el atar, hepsini de başarıyla, ‘usta edasıyla’ yürütür. İş hayatı hakkında yazabileceklerim bu kadar.”
Böyle anlatıyordu Ayşe hanım Özden Özberber’in kariyer geçmişini. Özden Özberber, bir çevirmenin, yeri geldiğinde dilin her kostümünü nasıl kuşanabileceğinin en güzel örneklerinden biri aslında. Ayrıca çevirmenlerin genel özelliği olan “çok yönlülük” konusunda da başarılı bir ilham kaynağı.
“Kişiliği ile ilgili olarak ise: Özden hayvan sever. Bildiğiniz gibi değil ama. Özden her gün taşındığı sahil kasabasında turlarını atar ve oradaki sokak hayvanlarının ‘Alfası’ olmayı başarır. Onu ziyaret edip birlikte dışarı çıktığınızda bir anda çevrenin bütün köpeklerinin etrafında nasıl doluştuğunu, kuyruk sallayarak, gözlerini pörtleterek, yere yatıp okşanmak için yuvarlanarak, adeta ‘Yupiiie, Özden ablamız geldi!!!’ dercesine sevindiğini görmeye gerçekten değer, gözleriniz dolar, şaşkınlıkla izlersiniz. Kömür efendi adındaki kara kedisini Özden’i tanıyan herkes tanır. Ona ‘evdeki kedi’ diye bakmaz mesela, hayat arkadaşıdır, ‘ailesidir’, bir gece dışarıda gecelemek zorunda kaldığında vicdanı rahat etmez Kömür yüzünden…
Ve Özden dosttur. Kendisi çok kötü hissetse bile sevdiği bir insanın başı derde girdiğinde oradadır, o insanın yanındadır, derdine çare bulmak için canhıraş savaş verir, o kadar anaç bir tavırla el uzatır ki, asla yalnız hissetmezsiniz. Özden duygusal bir dünya vatandaşıdır: sadece Türkiye’deki değil dünyadaki bütün kötülükleri kendine dert edinir, ‘dünyayı kurtarmak’ ister ve bir ‘Süpermen’ olmadığını kabul etmek ona zül gelir. Özden, benim ailevi bağlarla sahip olduğum değil, bilerek, isteyerek, severek seçtiğim ‘kardeşimdir’… İyi ki onu seçmişim, yine olsa yine seçerim! :)”
Özden Özberber’in çevirdiği eserlerin başlıcaları ise şöyle:
Can Yayınları
Eşkol Nevo – Dört Ev Hep Hasret (Çeviri)
Daniel Kehlmann – F (Çeviri)
Heinrich Böll – Yolcu Sparta’ya Varırsan Eğer (Editörlük)
Doğan Egmont Yayıncılık
Dorit Rabinyan – Bizim Düğünler
Doris Dörrie – Mavi Elbise (Çeviri)
Pegasus Yayıncılık
Nele Neuhaus – Ölüm Dostluğu (Çeviri)
İnkilap Yayınları
Goethe – Faust
Aylak Adam Yayınevi
Michaela Holzinger/Monika Maslowska – Ejderhalar Pişirilmez (Çeviri)
Bakın, Özden Özberber gibi bir kitap çevirmeni olan Arzu Altınanıt ise nasıl anlatıyor Özden Özberber’i:
“Bir gün sevgili Çağdaş’tan bir mesaj aldım. Özden Özberber için bir sürpriz hazırladığını söyleyerek onunla ilgili bir yazı yazmamı rica etti. Zor bir görevdi bu. Özellikle de benim için. Evet, Özden’i tanıyordum. Evet, onun hakkında çok şey biliyordum. Evet, kafa yapımız çok uyuyor görünüyordu. Evet, tatlıydı, çılgındı, dobraydı… Ama tüm bunlar sanal ortam bilgileriydi. Çağdaş bunu istediğinde Özden’le uzun süredir arkadaş olmama rağmen yüzünü hiç görmemiştim. İşte bu yüzden benim için bu yazıyı yazmak çok zordu çünkü ben, bir insana dokunmalıyım, gözlerinin içine bakmalıyım, gülüşünü duymalıyım. Bunlar olmadan bir şeyler eksik kalır. Durum bu olunca uzun zamandır başlıyor ve bırakıyorum. O yazı bir türlü yazılamıyor. Hep o eksiklik duygusu, hep havada kalan bir şeyler…
İki gün önce birden tüm bu eksikler kalktı ortadan. Özden beni görmeye, onun deyimiyle ‘mıncıklamaya’ TÜYAP’a geldi ve işim kolaylaştı. Karşılaştığımız andan itibaren sanki çok uzun yıllara dayanan bir arkadaşlığımız ve birbirimizi bir süredir görmemiş olmanın özlemi vardı. Yazılarından edindiğim o izlenimden farklı biri çıkmadı karşıma. O tatlı, çılgın, dobra kadın kanlı canlı oradaydı işte.
Yukarıda da yazdığım gibi Özden’le tanışmamız sanal ortamda oldu. Sonra ne oldu, nasıl olduysa birbirimizi arkadaş olarak ekledik. Daha özelini görür oldum yani. Karşılıklı laf atmaya, şakalaşmaya başladık. Sonra bir gün bir paylaşımına yazdığım cevapla birkaç basamak atladık, daha da özele girdik.
Özden kimdir?
Özden mesleğini hakkıyla yapan bir çevirmendir. Çok değerli eserlerde imzası bulunan bir çevirmen. İmzasıyla nihayet elime geçen çevirisini okumak için sabırsızlandığım bir çevirmen.
Özden bir dövme ustasıdır. Bu konuda beni kandırmayı başaramamış olsa da bu işin de altından hakkıyla kalkan bir usta.
Özden bir duygu selidir. İner, çıkar, uçar, düşer. Her anı, her durumu duygularıyla yaşar. Herkesle üzülür, herkesle sevinir, tepesini attırana da hiç çekinmeden ağzına geleni söyler. Onun bu dobra duruşudur belki de böylesi güven telkin eden. Sevdiği kişinin sonuna dek arkasında olan, sevmediği kişiye yağ çekmeyen biridir o.
Özden ciddi bir hayvanseverdir. Sadece kendi hayvanını sevenlerden değil hem de. Sokak hayvanlarının da annesidir.
Özden, uzun süredir sanal ortamda yazıştığım ve iki gün önce boynuna atlayacak kadar kendimi yakın hissettiğim bir delidir. Benim gibi mesafeli birine bu duyguyu vermeyi becermiş biridir o. İşte bu yüzden alkışı hak ediyor. :)”
Sayın Özün Süzen ise sorumuza edebi bir dille yanıt vererek hepimizi duygulandırdı:
“Atlanmış bir yüzyılın histerik kabusunu aynı anda görüyorduk… Suç Bahçesi diye bir ülkedeydik; Birbirimizden habersiz an’ı bütüne bölmeye çalışıyorduk yıllardır. Boyalı varoluşa içten dün masalları uyduruyorduk dinleyenleri hiç sıkmayan… Çocukluğumuza katlattığımız kağıttan kayıklara her hayvandan iki tane bindiriyorduk, son kullanma tarihi geçmiş pastörize anne sütü ve konsantre yağmur sularını kayıktan aşağı atıyorduk kimse zehirlenmesin diye… Kör karanlığa ebelenmiş bakışlarımızla gecenin rengine göre renk değiştirmeyen melekler ve karadelikler arıyorduk. Zıt istikametlerden aynı şeyleri arayarak aynı noktaya doğru ilerliyorduk farkında olmadan… Yol boyu, ölü kuklalar, zavallı bir saygıyla önünde eğilinen ayak izleri, tehditkar silahlara reveranslar, boş masalarda küllenmiş tablalar, sandalyelerde kıç izleri, tırnak sökümü mutlu düşünceler, kof özneler, küsmüş tümleçler, tembel yüklemler toplaya toplaya eteklerimize yaklaştık birbirimize… Hareketini figürüme gömdüğüm platin heykelim tanığımdı; aynı sestendik, aynı gülüşten… Aynı böcek soğururdu özlerimizi… Seninle X’inci yağmur yortusunda yankılaşmıştık. Ben, sağ elin orta parmağıydım, sen bana bitişik sol işaret parmağı… Ortak eklem yabancısıydık… Muhtemelen henüz birbirimizden habersiz olduğumuz zamanlarda apayrı kişiler aynı şiirleri yazdılar bize, aynı resimleri boyadılar, aynı heykelleri yonttular, aynı ezgiyi mırıldandılar spontane… Biz de apayrı yerlerde aynı yıldız kayarken aynı dilekleri tuttuk muhtemelen seninle… Benim dileğim, maskesi zamanla kirli bu yaşamda, atlanmış, es geçilmiş bu histerik yüzyılda, karıncanın dudağıyla gökteki ayı aynı anda görebilen, kirpilerden kuşlara, foklardan balinalara, kedilerden domuzlara dek tüm canlıların mırıldandığı o muhteşem gerçek yaşam senfonisini duyabilen, henüz doğmamış çocuklarla bile neşesini, aşını aşkla bölüşebilen tüm canlılara dost bir dosttu… Sanırım dileğim oldu…”
Özden hanımın üniversite yıllarından arkadaşı Fulya Aydınoğulları ise:
“Özden, benim için tıpkı ismi gibi içten, yürekten ve doğal olan her şeyi ruhunda barındıran can dost anlamına geliyor. Üniversite yıllarına dayanan dostluğumuz ya da ikimizin deyimiyle ruh ikizi hallerimiz bugüne kadar hiç değişmedi. Çünkü arkanızda sizi asla yargılamayan, her ihtiyaç duyduğunuzda daha siz söylemeden yanınızda biten, her türlü çatlak ruh halinize oyunbozancılık yapmadan tıpkı bir çocuk coşkusuyla eşlik eden bir dost bulduğunuzda bunun bulunmaz bir nimet olduğunu bilirsiniz ve onu kendi canınız gibi korursunuz. Hele ki bu kişi Özden gibi birbirinden renkli becerilere sahip ise kendinizi dünyanın en şanslı kişilerinden sayabilirsiniz. Artık her daim mis gibi çevrilmiş ve hatta adınıza imzalanmış yeni kitaplarınız (harika bir çevirmen), çılgın yeni bir dövmeniz (acayip dövmeler yapar), hatta yeni bir hayat felsefeniz bile olabilir (her görüştüğümüzde yeni bir varoluş teorisiyle karşı karşıya bırakır)! Özetleyecek olursak, bu kadını seviyorum!”
Bir de hep bahsettiğimiz gibi “dövme ustalığı” mesleği var Özden Özberber’in. Özberber’in yakın arkadaşı olan Tolga Uçağı, “Özden ile 5 yıl kadar önce tanıştık. Aceleci bir müşteriydi. Benim aksime, insanlarla hızla kaynaşan, dost canlısı biri olduğundan kısa sürede arkadaş olduk.” diye belirtiyor ve ekliyor: “Çevirmenlik yetmedi, dövme yapmayı öğrenmek istedi. İnatçılığı sayesinde pes etmeyip çok çalıştı, dövmeciliğin temel bilgilerini beni canımdan bezdirerek öğrendi. Özden: ‘Tolga bu neden olmuyor?’ Ben: ‘Çünkü şu hatayı yapıyorsun, doğrusu bu!’ 5 dakika sonra.. Özden: ‘Tolga bu yine olmuyor..’ Ben: ‘Yine aynı hatayı yapıyorsun, dediğimi yaparsan olur!’ 3 dakika sonra. Özden: ‘Tolga bu…’ Ben: ‘İnadı bırak, söylediğimi yap!’ 4 dakika sonra.. Özden: ‘..ya bu yine olmuyor..’ Ben: (camdan atlayarak kaçar) Netice olarak öğrendi. :) Kısa zamanda temiz işler çıkarmayı da başardı.”
Titiz çalışan, entelektüel, çok yönlü sevgili “süper kahraman” çevirmenimize biz de Çeviri Blog olarak böyle bir sürpriz yapmak istedik! :) Sürprizimiz için bize katkı sunan tüm herkese sonsuz teşekkürler! :)