İngilizcede birçok durumu karşılayacak kelimeler bulabilirsiniz. Mesela damağınıza fıstık ezmesi yapışıp kalması korkusu arachibutyrophobia olarak adlandırılır. Ya da ne düşündüğünüzü aniden unutmak: aposiopesis. Evlerin yanından geçerken oluşan pencerelerinden içeri bakma dürtüsü: crystoscopophilia. Uyumak üzereyken oluşan düşme hissi: myoclonic jerk. Yani, neredeyse aklınıza gelebilecek her durum için bir kelime var.
Öte yandan, özellikle ortalama durumları anlatan kelimeler eksik. Yumuşak ve sert arası, yakın ve uzak arası veya büyük ve küçük arasını tanımlayacak sözcükler yok. Tatilden döndüğünüzde birikmiş olan işler backlog olarak adlandırılıyor ama gitmeden bitirdiğiniz işler için bir kelime yok, belki de forelog kullanılabilir. Ve olumlu hali olmayan birçok olumsuz kelime var: inept (beceriksiz), disheveled (karmakarışık), incorrigible (ıslah olmaz), ruthless (merhametsiz), unkempt (darmadağınık). Bu sözcüklerin çocuğunun eskiden olumlu karşılıkları olsa da zaman içinde kaybolmuş. Örneğin Milton’un bir şiirinde ruth (merhamet) kelimesine rastlamak mümkün. Bu tarz sözcüklerin bir biçimi kaybolurken, öbürü kullanılmaya devam etmiş ve neden böyle olduğunun bir açıklaması yok.
Bu eksikliklere rağmen İngilizce en geniş kelime dağarcığına sahip olan dillerden biri. Örneğin bir şeyin büyük olduğunu anlatan birçok kelime var: large, immense, vast, capacious, bulky, massive, whopping, humongous… Aynı varlığı bu kadar çok kelimeyle anlatan başka bir dil bulmak zor. Bu kelime bolluğu genellikle iyi bir özellik olarak gösterilse de bu, aynı zamanda İngilizcenin dağınık ve açgözlü bir dil olduğu argümanının da yolunu açıyor. Çünkü, gerçekten şekillendirilebilir için moldable’ın yanı sıra fictile sözcüğüne ihtiyaç var mı? Veya hapşırmak için sneezing yerine sternutation’a? Böyle geniş bir dağarcık, ağdalı cümlelere ve tekrarlamaya olan sevdayı gösteriyor.
Tek bir durum için bunca kelime kullanılırken, tuhaf bir şekilde bazı kelimelere de aşırı anlam yükleniyor. Örneğin fine kelimesinin Oxford Sözlüğü’nde on dördü sıfat, altısı isim ve ikisi zarf olmak üzere toplam yirmi iki anlamı var. Bu tarz sözcükler bazen bir kelimeye birden fazla anlam yüklenmesiyle oluşurken, bazen de farklı anlamlara gelen sözcüklerin eş sesli olmalarından kaynaklanıyor.
Sonuç olarak, İngilizcenin bu kelime bolluğu bir zenginlik olarak görülebileceği gibi, gereksiz sözcükler sevdası olarak eleştirilebilir de. Ayrıca, oldukça spesifik durumları karşılayan kelimeler varken, sık karşılaştığımız durumları anlatacak kelimelerin bulunmaması da bir dezavantaj. Bütün bunlar ele alındığında İngilizcenin gerçekten zengin bir dil olup olmadığına karar vermek de okuyucuya kalmış oluyor.
Kaynakça:
Bryson, Bill. The Mother Tongue: English & How It Got That Way. New York: Avon Books, 1991.