Bugün de sektörün en tatlı isimlerinden Arzu Altınanıt’ın yanındaydım. Kendisiyle sohbet havasında geçen röportajımızı keyfile okuyacağınızı umuyorum. :)
Merhabalar Arzu hanım. Röportaj isteğimi kırmadığınız için çok teşekkür ederim.
Rica ederim. Benim için büyük bir zevk. Heyecanla bekliyorum soruları.
Öncelikle kitap çevirisine başlama yolunda bana desteğinizi ve rehberliğinizi hiç unutamayacağımı söyleyerek başlamalıyım. Buradan tekrar teşekkür ederim. Bu yolda çalışan veya çalışacak diğer arkadaşlara da katkı sağlaması açısından, sizce sadece kitap çevirmenliği ile geçinmek mümkün müdür diye sorularıma başlayayım.
Ben de öncelikle rica ederim Her zaman gençlere destek olmalıyız diye düşünüyorum ve bunu büyük bir keyifle yapıyorum. Ayrıca bizim işimizde paylaşım, dayanışma ve yardımlaşma çok önemli. Her işte öyle elbette ama evinde tek başına çalışan bir insan olarak sanal ortamdaki meslektaşlarım ofis arkadaşlarım gibi oluyor. Soruya gelince… Kötü yerden vurdun. Hayır, kitap çevirmenliği ile geçinmek mümkün değil. Çok isim yapmış bir çevirmen değilseniz ve çok isim yapmış bir seriye, iyi bir sözleşmeyle imza atmadıysanız kazanç yüksek değil. Ayda bir kitap çevirebilirsek makul bir miktar kazanılır ama ben onu yapamıyorum.
O halde siz de kitap çevirmenliğini ek iş olarak mı yapıyorsunuz?
Ben emekliyim. Emekli olduktan sonra İstanbul’dan ayrılıp Bodrum’a yerleştik. Bir sene tatil modu çok iyi geldi ama sonra sıkılmaya başlayınca bir şey yapmam gerek diye düşünmeye başladım. O sırada bir tanıdık aracılığıyla bir kitap çevirisi geldi. Yaparım diye düşündüm. Yıllar önce bir kitap çevirmiş ve bu işten nefret etmiştim. Bilgisayarın olmadığı yıllar. Ama bu kez de öylesi sıkılmıştım ki zaman geçer düşüncesiyle başladım. Başlayış o başlayış. Emeklilik dışındaki tek işim bu şu an. :)
Kitap çevirisi, Bodrum ve huzur… Sanırım olabilecek en güzel ütopyalardan biri. :) Gerçi siz böyle deyince kızıyorsunuz biliyorum. Neticede herkes gibi çalışmaya devam ediyorsunuz, ama insanlar “Bodrum” deyince bunu adeta bir hobi olarak algılamaya meyilli sanırım. :)
Maalesef öyle. Tatil mekanı olarak isim yaptığı için “Bodrum’da yaşıyoruz.” dediğimizde herkes 365 gün tatil yaptığımızı sanıyor. Yok öyle bir şey. Biz de çalışıyor ve büyük şehirdeki insanlar nasıl yaşıyorsa öyle yaşıyoruz. Avantajları var elbette. İstediğin saat, istediğin süre denize girmek ve bunu yapmak için bütün gününü o meşhur beachlerde geçirmek zorunda olmamak gibi. Sakin ve huzurlu olması çok güzel ama yaşam olarak yok birbirimizden farkımız.
Kitap çevirmenliğini ek gelir değil doğrudan meslek olarak yapan çevirmenlerimizin çoğu en çok satan kitapları çeviriyor. Pek bilinmeyen kitapların çevirileri ise genelde ancak ek iş olarak yapılabildiğinden pek konuşulamıyor. Sizce bu sorunun kaynağı ne ve nasıl çözülebilir?
Ben böyle bir genelleme olduğunu düşünmüyorum. Sebebi muhtemelen şu: Çevirmenliği ek gelir olarak yapmayan çevirmenler tüm mesai saatlerini bu işe harcadıkları için daha kısa sürede çeviri teslim edebiliyorlar. Günlük çeviri sayfamız ek iş olarak yapanlara göre daha fazla oluyor doğal olarak. En çok satan kitaplar da kısa sürede çevrilip raflarda yer alması istenen kitaplar olduğu için, bu tür çevirmenlere geliyor genellikle. Bir de şu olabilir. Sadece bu işle uğraşınca daha çok çevirimiz çıkıyor, böyle bir durumda da akla gelen ilk isimler bu isimler oluyor sanırım. Elbette bu benim düşüncem.
Fakat her basımda çevirmen ücretinin yeniden ödendiği düşünüldüğünde, daha çok basılan kitapların avantajı olmuyor mu?
Genellikle yayınevleri artık öyle çalışmıyor. “En Çok Satan Kitaplar” denen kitaplarda genellikle çeviri satın alınıyor ve tek ödeme yapılıyor. Telif hakkıysa çoğunlukla klasiklerde söz konusu. Onlarda fazla baskı yapmayınca getirisi çok düşük oluyor. Aslında çok satanlar için de yayınevi ile anlaşma yoluna gidilebilir ama kaç baskı yapacak veya ya yapamazsa riskini almak istemiyoruz sanırım. Bizim de hatamız var yani. Telif hakkında ilk basım ücreti daha düşük olunca “Ya baskı yapmazsa?” kaygısını yaşamak işimize gelmiyor sanırım.
Peki, size göre kitap çevirisinin ücretlendirilme şekli adil mi? Avrupa’da da kitap çevirmenleri aynı hesap şekliyle mi çalışıyor?
Yurtdışı fiyatlarını bilmiyorum. O yüzden de kıyaslama yapamam. Bizdeki fiyatlar verilen emeğin karşılığı mı diye sorarsan hayır, değil. En adil olan yayınevlerini seçiyoruz diyelim. Çünkü gerçekten sayfa başı komik rakamlar verenler var. Hatta ödemelerini çok uzun sürede yapanlar ya da hiç yapmayanlar bile söz konusu.
Size göre “iyi yayınevinin” tanımı nedir?
Benim için iyi olan yayınevi şu demek: Fiyatları makul olan; yani sömürmeye değil, paylaşmaya dayalı çalışan; ödemelerini zamanında yapan; iletişimi güçlü olan; çevirmenini de ekipten biri gibi gören ve onu çalıştıran biri gibi değil de birlikte çalışan bir iş arkadaşı gibi davranan ve çıkardığı kitabın arkasında duran bir yayınevi.
Editörle çevirmenin iletişimi de çeviri sürecinde çok önemli. Buna açık yayınevleri kesinlikle daha başarılı oluyor.
Sizi en iyi Bir Başka Mavi, Tersyüz, Gözlerindeki Canavar, Ruhumdaki Canavar, Kuşlar Öterken, Geçmişin İzinden, Yüzleşme ve Veranda Öyküleri çevirilerinizden tanıyoruz. Şimdi de Charlotte Bronte’dan Jane Eyre’ı çeviriyorsunuz. Çevirmek istediğiniz kitapları özel olarak siz belirleyebiliyor musunuz? Arzu Altınanıt, hangi kitapların çevirmenidir?
Senin yazdıkların dışında yıllar önce çevirdiğim “Müslüman Toplumlarda Erkekler Arası Cinsellik ve Erotizm” diye bir kitap var ama o sıralar öğretmenlik yapıyor olduğum için benim adımla yayınlanamadı ve yayınevi Arzu’yu Dilek yaptı, bir de Canat diye bir soyadı uydurdu. Onun dışında Güneşin Kızları, Gözyaşlarının Tadı, Kızgın Kum Bahçesi, Erkeğin Özüne Giden Yol, Hayatımın Yedi Rengi kitapları da var. Sempre’yi teslim ettim, henüz basılmadı. Fransız Suit’inin editörlüğü için anlaşmıştık ama o da çeviriye dönmüştü. Düzeltilmiş baskıda adım editör olarak geçiyor olsa da aslında % 80’i benim çevirimdi. Ama yayınevi kitabı yeniden çevirtip çıkardı ki doğrusu oydu çünkü kitabın orijinal dili Fransızca. Jane Eyre devam ediyor.
Kitapları editörlerle birlikte belirliyoruz. Bunu istemem dediğim kitabı bana zorla vermiyorlar. Zaten uzun süredir birlikte çalıştığımız için artık neyi sevip neyi sevmeyeceğimi çok iyi biliyorlar.
Çevirdiğiniz kitapların konularına benzer olarak siz de edebi yazılar karalıyor musunuz?
İtiraf zamanı yani. Benzer konularda değil ama bir roman çalışmam var. Zaman bulursam bitirmeyi hedefliyorum. Olur mu olmaz mı bilemem ama yazı yazmayı çok seviyorum.
Bu arada bilgisayarınızı epey yüksek bir platformun üzerine koyarak çalışıyorsunuz. Böylesi sağlık için daha mı avantajlı?
Evet, tek sebep o. Ben dizüstü bilgisayarcıyım. İşime geliyor çünkü her yere taşıyabiliyorum. Deniz kenarına bile. (Bodrum avantajlarından biri daha). Geçen sene boyun fıtığı sorunum başlayınca doktorum ekranın göz hizasında olması gerektiğini söyledi. Ben de ona göre bir düzen kurdum. Çalışma alanım uzay üssü gibi oldu.
Çok güzel görünüyor ama. :) Çok geçmiş olsun.
Herkese tavsiye ediyorum. Ne sırt ağrım kaldı ne de boyun. :)
Çevirdiğiniz kitaplarınız haricinde blogunuzda da yaratmaya devam ettiğinizi biliyor ve heyecanla takip ediyoruz: bircevirmenindunyasi.wordpress.com Blogunuzda genelde kitap eleştirileri, Türkçe ve çevirmenlik üzerine yazılar var. Ne zaman bir blog açmaya karar verdiniz ve ne zamanları blogunuza yazı yazıyorsunuz?
Ben yazı yazmayı çok seviyorum. İnsanlarla bir şeyler paylaşmayı da. Bunu bilen kızım (aynı zamanda meslektaşım ) bir blog açmayı önerdi bana. Yanılmıyorsam üç seneyi geçti. Deneyelim dedim ve başladık. Başlangıçta sadece çeviri ve çevirmenlik üzerineydi ama öyle devam etmedi. Ağırlıklı hala çeviri ve çevirmenlik olsa da şimdi daha ziyade kişisel bloga dönüştü. Orada yazmak bana büyük keyif veriyor. Ciddi bir okur olduğum için bazen okuduğum kitapları da paylaşıyorum. Gezilerimden de söz ediyorum. Ne zamanları sorusuna gelince… Bu konuda hiç düzenli bir blogger değilim maalesef. Ne zaman içimden gelirse, aklıma ne zaman bir şey gelirse o zaman yazıyorum. Oturup ne yazayım diye düşünmüyorum. Başladığımda aksın istiyorum ve şu anda da öyle oluyor.
Son olarak sizin de çoğu çevirmen gibi bir kediniz var mı diye sorsam. :)
Vardı. :( İki tane. Maalesef melek oldular. Bir köpeğim var. O da eve başka kedi sokmuyor. İzin verse yine olacak aslında.
Başınız sağolsun. Röportajı böyle kötü sonlandırmak hiç istemezdim aslında.
Teşekkürler. Hiç önemli değil. Hayatımızda oldukları süre içinde tattırdıkları güzellikler yeter.
Tekrar çok teşekkür ederim, röportaj isteğimi kırmadığınız ve Cumartesi tatilinizi bana ayırdığınız için. :)
Ben teşekkür ederim. Tatil mi dedin? :D