Merhabalar İlknur hanım,

Röportajımızı kabul ettiğiniz için çok teşekkürler öncelikle. 🙂

🙂 Ben teşekkür ederim.

Sizin yeriniz benim için çok ayrı biliyorsunuz. “Harekete geçmek için neyi bekliyorsun?” sorunuzla, bir anda çok farklı, alternatif bir yaşam ideali için cesaretlendirdiğinizi söylemem yanlış olmaz sanırım. Üzerine eğilmek için can attığım ekoloji, feminizm gibi konularda pratiğe geçmem için bana sunduğunuz yönlendirmeler için ne kadar teşekkür etsem az. İyi ki tanıştık! :)

Rica ederim, cesaret verebildiysem ne mutlu bana! Genelde hayallerimizin peşinden gitmeye değil “hobi olarak gene yap”maya yönlendiriliyoruz.

Günümüzde her çevirmeni daha çok tercih ettiği uzmanlık alanıyla anıyoruz. Sizin için de “ekoloji çevirmeni” dememiz mümkün mü? Neden ve ne zamandan beri ekoloji?

Amatör olarak çevirmenliğe Buğday dergisine gönüllü çeviri yaparak başladım. Sanırım 2005 yılıydı. Buğday dergisi, ekolojik yaşamın desteklenmesi için çalışan Buğday Derneği’nin yayını. Aslında o dönem kentsel politika ve yerel yönetimler üzerine yüksek lisans yapıyor ve siyaset bilimi kitapları okuyup onları Türkçeleştirmeyi hayal ediyordum. Tamamen tesadüf eseri Buğday’ın gönüllü çevirmen ilanını gördüm ve hem derneğe katkıda bulunmak hem de çeviri yapmayı öğrenmek için iyi bir fırsat olduğunu düşündüm. “Ekoloji çevirmeni” olmak gibi bir planım yoktu yani.

TÜBİTAK’a da çeviri yaptığınızı anımsıyorum. Dolayısıyla bilimsel çeviriye de katkı sunduğunuzu söyleyebilir miyiz?

TÜBİTAK için yaptığım çeviriler daha ziyade popüler bilim kitapları. Sağ olsunlar, ellerinden geldiğince ilgi alanıma giren çevre kirliliği ve benzeri konularda kitaplar gönderiyorlar ama sonuçta orada çok ciddi bir yayın ekibi var ve gönderdikleri tüm kitaplar konu ne olursa olsun oldukça ilginç ve eğitici oluyor. En son bir astronotun hayat hikayesini çevirdim mesela.

Daha önce sosyal medyada “Herkes ucuz işçilikten dem vuruyor. Biraz da aldığımız en yüksek rakamları konuşalım.” çıkışınızla kimilerinin desteğini kazanırken kimilerinin tepkisiyle karşılaştınız. Bunu yüksek rakamlar konusunda insanları cesaretlendirmek için mi yaptınız, yoksa bunu ucuz işçiliğe yönelik bir tür protesto çıkışı olarak mı okumalıyız?  

Emek sömürüsü çeviri sektörüne özel bir durum değil. Bunun suçunu düşük ücretle emeğini satmak zorunda kalan çevirmenlere atmayı doğru bulmuyorum. Düşük ücretler sürekli dile getiriliyor, 8 çok düşük, 5 korkunç, 3 etik değil… Ama kaç olması gerektiğini sorunca bir suskunluk var.

Hepimiz başlarken birilerine “Bunun piyasası nedir?” diye sormak zorunda kaldık. Biri bana kaç lira istemeliyim diye sorduğunda ne kadar yüksek fiyat söylersem piyasayı o kadar yükseltmiş olurum, dolayısıyla hak ettiğimizi düşündüğümüz fiyatları söyleyelim ki genç arkadaşlar da cesaretlensin diye düşündüm. Kimsenin bundan rahatsız olacağını tahmin etmemiştim doğrusu ama herkesin profesyonel pozisyonu farklı. Ben kendimi ciddi bir rekabet ortamında hissetmiyorum işimde, ama hissedenleri de anlıyorum.

Ancak çeviri alanı, takdir edersiniz ki özel sektörün diğer birçok alana göre görece baskın olduğu bir alan. Bu, bir yandan kişisel büyümeyi olanaklı kılarken bir yandan da birçok sorunu beraberinde getiriyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Sanırım sorunlar özel sektörün baskın olmasından değil enformal faaliyetin yoğunluğundan kaynaklanıyor. Vergisini ödeyerek bu mesleği icra eden büroların ve serbest meslek erbaplarının enformal faaliyetten muzdarip olduğu açık, ama enformal çalışan insanları istihdam edenler de yine büyük ölçüde çeviri büroları.

Sonuçta mesele dönüp dolaşıp kapitalist sistemin çıkmazlarına dayanıyor, ne bürolar ne çevirmenlerin bu soruna çözüm getirebileceklerini düşünmüyorum. O yüzden birbirimizi suçlamak yerine dayanışmak gerek.

karikatür

Bu karikatürü daha önceden haber kaynağınızda paylaşmıştınız. Bu karikatürden hareketle, sizin de çevirmen olmak için hatta her meslek için kişinin akademik eğitim alması konusunda ısrarcı olmadığınızı ve kişinin kendini yetiştirebileceğini savunduğunuzu söyleyebilir miyiz?

Kesinlikle. Aksini söylersem kendimle çelişmiş olurum, alaylı bir çevirmen olduğum için. 🙂 Ama bunu yine çevirmenlik özelinde düşünmüyorum.

Dünyamızın büyük bir çevre felaketine doğru yürüdüğünü düşünüyorum. Doğa ve sanatın bu kadar darbe almaya başladığı bir dönemde, çevirmenler ve dil bilenler, bu konuya gönüllü ve özgün bir katkı sunabilir mi sizce? Bu konuda ortak bir proje üretebilir miyiz?

Evet, çevirmenlik bu anlamda çok özel bir meslek. Dünyanın bir yerinde düşünülmüş, yaşanmış, yazılmış ya da söylenmiş bir şeyi, dünyanın başka bir yerindeki biri için anlaşılır kılmak… Beş senedir Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali için gönüllü çevirmenlik yapıyorum. Hayatımda yaptığım en anlamlı işler bu alt yazılar belki de.

Her yıl dünyanın dört bir yanından onlarca hikayeyi Türkçeleştiriyoruz, binlerce insan izliyor, kimisi kendi evini yapmak için, kimisi çocuğuyla doğada daha fazla zaman geçirmek için, kimisi karbon ayak izini azaltmak için ilham alıyor. Edebi çeviriler de öyle değil mi? Dünya edebiyatı okumadan dünyayı anlamlandırabilir miyiz?

Bunun dışında Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali gibi pek çok proje geliştirilebilir bence.

Her zamanki gibi çok keyifli bir sohbetti bence, İlknur hanım. Bize vakit ayırdığınız için tekrar çok teşekkürler! :)

Ben teşekkür ederim, röportaja layık gördüğünüz için 🙂

Tags: