Çevirmen olmanın zorluğunu herkes bilir, fakat bunun bir de çevirmen olmaya karar verme süreci, lisede dil bölümü seçimi, üniversite giriş sınavlarına hazırlık aşaması, bir mütercim tercümanlık bölümü kazanmak, ağır bir çeviri eğitimi ve bu süreçte sektörle tanışmak, kendine çevirmen olarak bir yol çizmek ve bu yönde çalışmak, mezun olmak ve bir iş bulma süreçleri de var.

Sizi 15 yaşında bir lise öğrencisinin dünyasına götürmek ve onun çevirmen olmaya giden yol haritasını paylaşmak istiyorum…

LİSE DÖNEMİ

Alan Seçimi

Lisenin alan seçme döneminde, karşımıza DİL diye bir alan çıkar, öğrencilerin %90’ı bu bölümün ne olduğundan bihaberdir ama cazip yönlerinden birisi olan sayısal derslerin olmaması, öğrenciyi fazlasıyla etkiler ve Dil bölümüne gitmek için ailesini her türlü ikna yollarına sürükler, anne ve baba için çocuklarının doktor, mühendis ve avukat hayalleri alan seçimi döneminde son bulur çünkü dilci çocuk ilk savaşını Dil bölümüne kapak atarak kazanmıştır.

Dil bölümü de neyin nesi?

Dil bölümüne girmeyi başaran öğrenciler olarak karşımıza çıkan ilk sorun, bölümümüz hakkında yeterli bilgiye sahip olmamamızdır, sayısal ve eşit ağırlık bölümlerindeki arkadaşlar yapmak istedikleri meslekleri söyleyince, şöyle bir duraksarız ve hemen aklımızdan şu soru geçer “Ben ne olacağım ve ne yapacağım?
Hemen araştırmalara başlarız ve karşımıza hiçbir fikrimizin olmadığı bölümler çıkar: Amerikan Kültürü ve Edebiyatı, Alman Dili ve Edebiyatı, Çeviribilim… Bu eğitim dönemimiz içerisinde yavaş yavaş bölüme aşina olur, üniversitedeki bölümleri de araştırarak kaba taslak bir fikir sahibi olmaya başlarız.

LİSE 3 DÖNEMİ

Arkadaşlar, toplu alımlarda indirim yapacaklarmış!

Eğitim dönemimizin bu kısmında üniversite sınavı yavaştan fark edilir ve Milli Eğitim Bakanlığının vermiş olduğu “Yes, you can!” adlı LYS-5’le alakası olmayan müfredat kitabı bırakılır ve yeni kaynaklar aranmaya başlanır. Karşımıza birdenbire ELS, Dilko gibi yayınlar çıkar ve fiyatlarını görünce umutsuzluğa kapılırız fakat toplu alım indirimlerini görürüz ve bütün sınıfı ortak ederek kaynak sahibi olmaya çalışırız.

Kelime kutum hangi renk olsun?

Kaynak sıkıntısını ortadan kaldırdıktan sonra sınıfça teorik bilgilerimizi bir nevi de halletmiş olan bizler, işi biraz pratiğe de dökmek isteriz, Google’da yaptığımız küçük araştırmalar sonucunda edindiğimiz bazı fikirler olur, bunlardan başlıcaları; yabancı dizi izlemek, yabancı müziği şarkı sözlerini görerek dinlemek ve bir kelime kutusu oluşturmak.

Yabancı dizileri bi’ heves açarız, başta İngilizce alt yazıyla birlikte izleriz fakat diziden hiçbir şey anlamayız, daha sonra bu Türkçe alt yazıya dönüşür ve bu girişimden çok da bir şey elde edemeyiz ama artık yabancı dizilerin varlığından haberdar oluruz.

İkinci olarak şarkı sözlerini açarak yabancı müzik dinleriz ve çoğu şarkıyı ezberleriz, bu da daha çok eğlence ortamlarında şarkıya eşlik edilerek, etraftakilere “Ben bu şarkıyı ezbere biliyorum.” diyerek hava atmamızda yardımcı olur.

Ve hemen hemen her dilcide bulunan meşhur kelime kutuları… Dilcinin özenerek hazırladığı, zaman zaman süslediği, içine ezberlenen kelimelerin atıldığı kutulardır. Genellikle bir haftadan sonra masanın üzerinde unutulur ve en son iğne iplik kutusuna dönüşerek bir dilci geleneği daha son bulur.

LİSE 4 DÖNEMİ

Maalesef Dershanemizde Dil Sınıfı Bulunmamaktadır.

Lisede son yıla girdiğimizde önümüzde beliren YGS ve LYS tehlikesi, dil öğrencisini bir hayli zora sokar, çoğu dershanede dil sınıfı bulunmadığı için dil okuyan öğrenciler sınırlı sayıda seçim hakkına sahiptir, YGS ve Dil eğitimini bir arada veren dershane bulabilen öğrenciler şanslıdır aksi takdirde öğrenciler YGS için ayrı, LYS için ayrı dershaneye gitmek zorunda kalırlar. Dershane + dil kursuna, devam eden okulda eklenerek muhteşem bir şeytan üçgeni elde edilir.

YGS bitince LYS kasacağım!

YGS döneminde dil öğrencileri ağırlıklı olarak Türkçe ve Sosyal Bilimler alanından sorumlu olduklarından kafaları biraz da olsa rahat olur. Genellikle yapılan YGS’ye ağırlık verme hatası ilerleyen zamanlarda fark edilir ve şöyle bir karar alınır “YGS bitince tamamen LYS kasacağım!” YGS gelir geçer ve biriken LYS konuları ve çözülmesi gereken testler bir yığın olarak karşımıza çıkar. YGS-LYS arası dönem, sınav dönemine kadar iyi bir sonuç almak için elimize geçen son şans aralığıdır.

SINAV SONRASI DÖNEM

Okul puanını da eklersek yerleşirim.

Sınav sonrasındaki süreçte, dil öğrencileri yoğun bir puan hesaplama olayına adım atar, 3 senedir kullanılmayan matematik, bu dönemde tavan yapar. Okul puanı dil öğrencisinin en kıymetlisi olur, her puanlamada çıkan sonuca sonda eklenerek bizleri mutlu eder.

Evet, evet öğretmen olacağım.

Tercih dönemi dil öğrencilerinin kâbus dönemlerinden birisidir. Bu dönem genellikle rehberlik hocalarının bulunamamasıyla ünlüdür. Ayrıca bu dönemde aileden gelen meraklı sorular dil öğrencisini yoğun bir araştırmaya iter ve her bölüm tek tek aileye açıklanır fakat yine de İngilizce Öğretmenliği dışında kalan bölümler (Mütercim-Tercümanlık, İngiliz Dili ve Edebiyatı…) yapılan açıklamalara rağmen ailenin merakını ve endişesini gidermek için yeterli olmaz. Sonuç olarak dil öğrencilerinin %90’ı öğretmenlik okuyor diye bilinir. Örnek olarak; Mütercim-Tercümanlık bölümünde okumama rağmen son iki senedir akrabalarım tarafından öğretmenler günüm kutlanmaktadır.

İngilizce gelmeyecek. Almanca mı yoksa Fransızca mı okusam ya da tekrardan mı hazırlansam?

Bölümlerin ne olduklarıyla ilgili yeterli bilgiye sahip olunduktan sonra İngilizce bir bölüme puanı yetenler için bu dönemde tercih kararları genelde şehir, üniversite eğitimi kriterlerine göre değişir. Fakat İngilizce bir bölüm kazanmak isteyen ama yerleşemeyeceğini düşünen kişiler için tercih kriterleri şehir ve üniversiteden çok seçim yapacakları dil ile ilgilidir. Genelde öğrenciler Almanca ve Fransızca arasında kararsız kalırlar. Bu bölümlerde okuyan ve mezun olanlarla iletişime geçme imkânı kısıtlı olduğundan, İnternet üzerinden detaylı araştırmalar yapılır. Her öğrencinin merak ettiği sorular genel olarak şu şekildedir:

-Almancanın/Fransızcanın iş imkânları nelerdir?
-Almanca mı daha önemli Fransızca mı?
-Almancanın mı ataması daha fazla Fransızcanın mı?
-Almanca mı okunmalı Fransızca mı?
-Almanca mı daha zor Fransızca mı?

Öğrenciler bu sorulara internette yanıt aramaya çalışırlar, fakat bu yanıtlar kişiden kişiye göre değiştiği için net bir cevap bulunamaz. Burada önemli olan “Gerçekten ikinci dili okumak istiyor muyum?” sorusudur. Sırf İngilizce bir bölüm gelmediği için ikinci bir dile yönelmek yanlıştır. Eğer cevabımız evet gerçekten okumak istiyorum, kendimi başka bir dilden geliştirmek istiyorum olursa, diğer bir aşama olan “Hangi dili daha çok seviyorum, hangi dil bana daha yakın geliyor ve hangi dili öğrenirken sıkılmam” gibi soruları kendimizce cevaplamamız gerekir. İş imkânlarından yola çıkarak bu dili okumalıyım gibi bir yanılgıya düşülmemelidir.

ÜNİVERSİTE DÖNEMİ 

Dil öğrencisi hazırlık mı okur?

Üniversiteye başladıktan sonra dil öğrencilerinin sıklıkla duymaya maruz kaldıkları sorulardan bir tanesi de “Sen dil okumuyor musun, neden hazırlığı geçmedin?” sorusudur. Dilcinin hazırlık okumaya hakkı yokmuş gibi bir algıya sahip kişiler her üniversitede karşımıza çıkar. Daha çok İngilizce bir bölüme yerleşenler için bu soru can sıkıcı bir hal almaya başlar, hâlbuki okuyan kişinin, alanında en iyisi olabilmesi için en temel eksikliklerini de kapatması gerekir. Hazırlık sürecinde gözden kaçan hatalar ve eksiklikler kapatılabilir ve daha öz güvenli bir şekilde bölüme başlanabilir. Almanca, Fransızca, Rusça, İspanyolca gibi bölümlerde ise hazırlık okumak neredeyse kaçınılmazdır. Bu kişiler, yeni bir dil, yeni bir kültür ve yeni bir uzmanlık alanı yoluna girdikleri için hazırlık okumaları neredeyse zorunludur. Ayrıca unutulmamalıdır ki, hazırlık okumak, öğrenciyi; yeni bir şehre, yeni insanlara, yeni okula adapte etme sürecinde büyük bir rol oynar.

Dilcilerin de işi kolay ya!

Üniversiteye başladığımızda farklı bölümlerde okuyan pek çok insanla arkadaşlık kurarız, üniversite okumanın en güzel yanı da budur, ta ki o meşhur cümleyi duyana kadar “Siz dilcilerin işi de kolay, yata yata üniversiteyi bitiyorsunuz.” Özellikle Mühendislik ve Tıp bölümlerinde okuyan öğrencilerin, dil bölümü okuyan öğrencilere karşı gösterdikleri küçümseyici tavırlar, dil öğrencisinde bölüm savunma mekanizmasının oluşmasına sebep olur. Dil okuyanların diğer bölümde okuyanlara göre daha sosyal olması ve daha çok çevreye sahip olması bu kişileri rahatsız eder. Özellikle vize ve final haftalarında hem çalışıp hem sosyal hayatımızı aksatmamamız bu kişilerde çekilemeyecek bir hal alır. Ama bütün bu senaryolara rağmen yanımıza gelip “Kanka şunu çevirebilir misin ya?” diyebilmeleri de en güzel intikam vakitlerinden birisidir.

Erasmus, Work and Travel, olmadı bir otelde çalışırım

Dil okumak pratik eğitimi beraberinde getirir, her dil öğrencisi yurt dışına çıkıp yabancı dilini geliştirmek ister. Üniversitelerin Erasmus imkânlarından faydalanabilirseniz ne mutlu size! Faydalanamayanlar için ise geriye az bir seçenek kalır: Work and Travel veya turistik bir yerde rehberlik yapmak, bir otelde çalışmak. Work and Travel çoğu öğrenci için masraflı olduğundan kendi ülkemizde yabancı dilimizi geliştirme ve üzerine para kazanma fikri daha cazip gelir ve dil öğrencilerinin büyük bir kısmı bu tarz yerlerde yerli Work and Travel imkânından faydalanırlar.

Nereden başlayacağını hâlâ çözememek

Aslında bu sorunun temeli lise yıllarına dayanır, o zamandan beri süre gelen “Ben ne olacağım, mesleğim ne olacak, nerede çalışacağım, para kazanabilecek miyim?” gibi temel sorular, üniversitenin bitmeye yakın olduğu dönemlerde henüz sektöre atılmayı başaramamış öğrenciler için sıkıntı yaratan bir durumdur. Öğrencilere yol gösterecek kişilerin azlığı, sektöre nasıl atılacağını bilmemek, nasıl iş almaya başlayacağını bilmemek, nerelere iş başvurusu yapabileceğini bilmemek her öğrencinin kafasına takılan sorulardan bazılarıdır. Yön gösterecek insanlara nasıl ulaşabilir onu bile bilmediğimizden, pek çok öğrenci bölümüyle alakası olmayan işleri yapmakta ve bu da dil bölümlerinin görünürlüğünü azalmakta ve çeviri sektörünün gelişmesine engel olmaktadır.

Barış Kılıç

Tags: