- Kısaca kendinden bahsedebilir misin?
Fransızca ve İngilizce Mütercim Tercümanlık bölümü son sınıf öğrencisiyim Hacettepe’de. Bu sene mezun olacağım. Tabii heyecanlıyım. Aklımda bir sürü şey var. Yeni mezun coşkusu, iş kaygısı. Ama çok sevdiğim bir bölümde okuduğum için kendimi çok şanslı sayıyorum. Fransızcayı çok seviyorum ve de İtalyanca gibi de yeni diller öğrenme fırsatı buluyorum. Hayatımızda da sürekli bir öğrenme faaliyeti var olduğunu söylersek, ben bundan keyif alıyorum. Bunun haricinde ben ana sınıfından üniversiteye değin Tevfik Fikret Lisesinde eğitim gördüm. Ankaralıyım ve şehrimi seviyorum. Özellikle evimin yakınında olan kampüsümü çok seviyorum. Yaz aylarında bile özleyip buraya geldiğim oluyor. Hafta sonları da tenha iken yeşillikler üzerine şezlong atıp vakit geçirmeyi seviyoruz. Çimlerde ilgi alanına giren derslere çalışmak rahatlatıcı olabiliyor.
- Mezuniyetin yaklaşmasıyla yüklenen bunca stres ve yoğun programın arasında ayrı bir çabaya giriştin ve Fransızca alanında ikinciliğe layık oldun. Peki, yarışma öncesi, esnası ve sonrası yaşadıklarını anlatır mısın?
Açıkçası bir miktar stresliydim. Çünkü bize verilen kılavuz İngilizce idi ve ben onu tamamen fransızcaya çevirdikten sonra hazırlanmak durumunda kaldım. Daha fazla çalışmayı ve pratik yapmayı planlıyorum ama o hafta final haftasıydı. Yarışmaya 4-5 günlük bir hazırlık ile girecek olmanın verdiği ‘yeterli olur mu’ kaygısı vardı. Fakat otele gittikten sonrası iyiydi. Akşam arkadaşlarımın da sohbet ve desteği ile hiç stresim kalmamıştı. Diğer yarışmacılarla tanıştık, konuştuk. Başka üniversitelerin çoğunda AB metinleri dersi olmaması veya sadece seçmeli olması ister istemez bir özgüven aşıladı bana. Yarışmaya kendini denemek için katılan da; oldukça iddialı olup, verilen sürenin yarısını kullanarak çıktığında ‘kolaydı canım’ gibi yorumlarda bulunan da vardı. Yarışma esnasında ise elimden geleni yaptığım için içim rahattı. Çeviri esnasında odaklanabilmem ve de AB metinleri çevirisinden Hilal Hocamızın bizi sözlüksüz çeviriye zorlamasının epey faydasını gördüm diyebilirim. Sınavdaki terminolojiye ve metin formatına aşinaydım. İki saatte bitirdim ve kontrol etmek için de zamanım kaldı. Kelime çalışmamı ise kendi hazırladığım İngilizce – Fransızca – Türkçe temelinde küçük çapta tatlı bir sözlükle sürdürmüştüm.
- Brüksel’e düzenlenecek gezi hakkında heyecanlı olduğunu biliyorum. Peki bu yarışmanın ve ödülün mesleğine katkısının ne olacağını düşünüyorsun?
Ben Erasmus programı ile Brüksel’de bulunmuştum. Fakat o zamanlarda, şehirde sıkça karşılaşılan eylemler dolayısıyla istediğim yerleri gezememiştim. Özellikle AB bölgesi diye anılan yerde bulunmak istemiştim. Orada komiserler gibi AB organlarının üyelerine rastlamak mümkün; herkes şık takımlar içinde ve ellerinde gazeteleriyle poz verir gibi duruyor. Birçok farklı aksanda İngilizce ve Fransızca konuşan ve hiç yadırganmayan onlarca insan var. Yani tekrar orada olmak dört gözle beklediğim bir durum.
- AB metinleri çevirilerinin zorluklarını ve sevdiğin yanlarını paylaşır mısın bizimle? Sana göre bu tür metinlerin en kendine has nitelikleri olarak neler ön plana çıkıyor?
Ben edebi çeviride zorlanıyorum. Bir dilde öylesine güzel ifade edilmiş betimlemeleri diğerine aktarmak epey zor geliyor bana. AB metinleri ise formüle edilebilir bir çeviri sistemine sahip. Belli kurallar çerçevesinde olmak zorunda. Fakat, şöyle bir zorluk var diyebilirim ki Türkiye’de AB alanındaki her çalışmayı İngilizce gerçekleştirmişler ve Fransızca’dan sınava hazırlanmam için normalden daha fazla gayret sarf edip kaynak arayışlarına girmem, veya çeviri yapmam gibi durumlar ortaya çıktı. Neyse ki bu vesileyle de ilginç ve çok kullanışlı internet siteleri buldum. Örneğin bunlar, ‘gayri kabil-i rücu’ gibi kelimelerin İngilizce, Fransızca gibi birçok dildeki karşılıklarını aynı anda sıralıyor. Araştırma ve ufuk geliştirme açısından, bu yarışma daha başlamadan bile yararlı olduğunu kanıtladı. Komisyonun nasıl çalıştığına, oradaki çevirmenlerin bir gününün nasıl geçtiğine varana okuyup, videolar izledim. AB metinleri çevirisinin en kendine has yanı ise zannediyorum ki çoğu kelime için geçerli ve uygun kullanımın sabit ve belli bir karşılığının olmasıdır. Elbette böylesi bir durumun beraberinde getirdiği tutarlılık gibi zorluklar, AB organ ve kuruluşlarında çalışırken yararlanılabilen alan terminoloji bellekleri ile çalışmaya başlandığında çok büyük bir ölçüde kaybolabilmekte ve çeviride müthiş hız kazanılabilmektedir.
- Çeviri alanındaki akademik eğitimi yeterli buluyor musun? Daha iyi olabileceğini düşündüğün görüş ve öneriler sunabilir misin?
Belçika’da bulunduğum üniversitede çeviri öğrencileri ile konuştuğumda, abartmak gibi olacak ama ‘Skopos’ dahi bilmeyenleri ile karşılaştım. Çünkü teoriden ziyade pratik eğitime odaklılar. Belirtmeliyim ki, böyle yaparak oldukça başarılılar da. Kendi üniversitem için konuşacak olursam, teori ve yan bilgiler çok ön planda, çeviri pratiği ise buna oranla bir hayli eksik kalıyor diyebilirim. Bir sene kuram, teori gösterilmesi mantıklı ve başarılı. Özellikle edebi çeviri alanında, çevirinin yeniden yaratım sayıldığı bir uğraşıda belirli stratejiler izlenmeli, patikalar takip edilmeli. Fakat takibinde bunları pratiğe dökme 2 sene boyunca gerçekleşmeyince, piyasaya çıkan bir çevirmen sudan çıkmış balığa dönebiliyor. Daha önce görmediğimiz bir metin türünün çevirisiyle başa çıkmak, işin zorluk derecesini katlıyor. Rica edebileceğim bir şey var ise o da çeviri pratiğine önem verilmesi, mütercim tercümanlık ve çeviribilim bölümlerinde çevirinin akademik boyutuna olduğu kadar piyasa gerçekliğine de yer verilmesi olabilir.
- Elde ettiğin bu başarının ne kadarı yetenek, ne kadarı çalışma diye düşünüyorsun? Sence çevirmenin kendini geliştirmesi için ne yapması gerekir?
Yetenek demem anlamsız olur. Çünkü ben matematik öğrencisiydim. Bir gecede fikrim değişti ve dil alanına yöneldim. Sonrası çalışmak ve istemek. Mesela ben bu yarışmaya tamamen kendi isteğim doğrultusunda hazırlandım ve girdim. Beni iten bir güç yoktu. Düşünürken fark ettim ki AB metinlerinin İngilizcelerini biliyorken Fransızca kısmından eksiktim epey. E bu yarışma vesile olabilirdi, ben de çalıştım. Her yıl başında yeni kararlar alırım. Geçen yıl ‘çift anadal yapmak istiyorum’ ‘strassburg programına katılmak istiyorum’ ‘uluslararası ilişkiler okumak istiyorum’ demişim. Şimdi fark ediyorum ki, ben bunları düşlemiş ve gerçekten istemişim. Ki, hepsine birer tik koyabiliyorum. Eklemeliyim ki burada haz alarak söylemeye çalıştığım ise, bunlara erişirken ilerlediğim yol. Misal bana ikinci oldun demen değil, yarışma anını sorman heyecanlandırıyor, ve ondan öncesi. İsteyerek, severek yapacağını bildiğine yönelmek birçoklarında olduğu gibi bir çevirmen için de en atılası adım olur derim ben.
- Sence uzmanlık alanı çevirmenliği mi önem arz eder, yoksa bir çevirmen her alanda mı uzman olmalıdır? AB metinleri çevirisinde uzmanlaşmak ister misin?
Uzmanlık alanı. Bir çevirmenin kendini yakın hissettiği bir konuda uzman olması ve o konuya, çeviri içi ve dışı süreçlerine bütünüyle hakim olması çok saygıdeğer ve sağlam bir yoldur. Örneğin bölüm başkanımız Ayfer Altay Hocamızın ismini Türkiye’de hukuk alanında çıkarılan sözlükler, AB sitesi, Dış İşleri Bakanlığı terminoloji listesi gibi her genel geçer belgenin altında görebiliyoruz. Onun bu alana dair dediği, doğruluktan şaşmıyor. Bir de, işin haz alma boyutu var. Fransızların kelebek gibi uçmanın yüzeyselliğe yol açacağını tasvir ettiği bir sözü, çok dağılmadan, bir veya birkaç noktada gelişmenin ve geliştirmenin daha tatmin edici olduğunu vurguluyor. Tabii, özellikle öğrenci iken kelebek gibi uçmak ve konmak kendimizi, sevip sevmediklerimizi keşfetme bakımından önemli bir rol oynuyor. Bu yöntemle ben, kitap okumayı çok sevmeme rağmen, edebiyat çevirisine elimdekini bitirdikten sonra yönelmeyeceğimi öngörebildim. Şahsen AB metinleri çevirisinde uzmanlaşmak isterim elbet. Ama asıl amacım bundan öte, AB uzmanlığı olabilir. Gözlemlediğime göre İngilizce açısından durum böyle olmasa da Fransızca alanında AB – Türkiye için daha fazla çalışma gerektirecek gibi görünen açığı kapatmak niyetindeyim.
- Türkiye’deki çeviri sektörü hakkında ne düşünüyorsun?
Geçen yaz bir çeviri bürosunda çalışarak edindiğim tecrübelere dayanarak konuşacak olursam, pek olumlu bakıyorum diyemem. Düşük ücrete fazlaca çalıştırılan çok sayıda öğrenci var çeviri piyasasında. Ayrıca okulda bize ‘olması gereken’ diye gösterilen çevirmen ardından diğer çevirmen veya kontrol ve redaksiyon, son okuma gibi kısımlar çoğunlukla atlanabiliyor. Bu da kalitede düşüştür. Bence çeviri işi sürecindeki roller iyi belirlenmeli. Çevirmen çevirisini yapmalı, başka bir çift göz onu etik olarak illaki kontrol etmeli, varsa proje yöneticisi bu dağılımları çok hassas bir biçimde gerçekleştirmeli. Elbet acil işler, istisnalar olmakta ve olacaktır, bu süreçlerin atlandığı durumlar yaşanacaktır. Fakat bu, süreklilik göstermemeli. Az önce de konuştuğumuz gibi sektörün bir ayağının eksikliği de üniversitelerin öğrencileri piyasaya hazırlamadaki eksikliğinden öne geliyor. Okulda görülen 1 sayfa boşanma belgesinin 9 sayfa olanı ile uğraşır iken yetersizlik baş gösteriyor. Bundan ziyade güncel olma, takipte kalma, dilin ta kendisi gibi hayatta ve hayatla iç içe olma özelliğini korumalı çeviri üzerine çalışan kurumlar. ÇeviriBlog, Çeviri Kitabı gibi bir eser çıkararak öğrencilere, alana ilgisi olanlara ve olabileceklere birçok aydınlatıcı, güncel, ve piyasanın içinden bilgiyi sunan harika bir derlemeye imza attı. Sosyal medyayı, önem ve etkisinin anlatmakla bitmeyecek büyüklükte olduğu bir çağda iyi kullanıp, çeviri sektörünün lehine döndürmesi ve ilgi toplaması, ses getirmesi de ayrı bir başarıdır. Öyle bir şey ki, hangi meslek grubundan olursak olalım, iş arkadaşlarımızla başarılarımızı, sorunlarımızı paylaşmak, birbirimizle rekabet içindeyken bile karşılıklı arkamızı kollamak isteriz. Türkiye’de çeviri sektöründe bunu sağlayacak bir örgütlenmeye gidilmelidir bana kalırsa. Güzel örnekleri düşündükçe, takip eden nesilleri gördükçe, Senem Kobya’nın -Türkiye’de çeviri sektöründeki diğer yenilik ve iyileşmeler gibi- önayak olduğu bu blog gibi ve buradaki çalışkan insanların gayretlerine tanık oldukça umut yeşeriyor içimde gönül verdiğim mesleğe karşı.
- Son olarak, bir ‘Genç Çevirmen’ olarak, akranlarına ne tavsiyede bulunursun? Ekleyeceklerini ve yorumlarını duymak isteriz.
Üzerinde çalıştığımız dile sürekli maruz kalmak bence en önemli etken akıcı çeviri kabiliyeti kazanmakta. Bir de çeviri yapmaya ara vermemek. Aksi taktirde el hızımızdan düşünce hızımıza kadar yadsınamaz bir düşüş yaşanabiliyor. Dilini öğrendiğimiz milletin kültür alanına da ilgimizi yatırır isek kendiliğinden gerçekleşen gelişmeler söz konusu. Benim Fransızca öğrenirken Fransız mutfağını gün içinde araştırarak edindiğin yoğun kelime bilgisi gibi. Fransızcadaki edebi dilin ağdalı estetiğini çözerken zevkle harcadığım vakit ve AB’nin Fransızca koluna ilgim gibi. Sevdiğini okumak, sevdiğini çalışmak işin sırrı diyelim.