Türkçe ile ilgili ölçünleştirim, çoğu insanımızın özel olarak özen gösterdiği bir konu olmaya başladı ve sosyal medyadaki yanlış yazımları doğrulama faaliyetleri, Türkçenin Dirilişi gibi birçok hareket ile hız kazandı. Ne var ki bu düzeltme misyonunu eline alan birçok insanımızın da bir hatayı düzeltirken başka bir hataya mahal verdiğini ve bu sefer üçüncü bir şahsın düzeltmesi ile karşı karşıya kaldığını gözlemliyorum. Bu noktada düzelten kişi ya kendi hatasının diğer hataya kıyasla o denli önemli olmadığı yönünde bir yorum yapıyor, ki bu kişinin öğretmeye açık olduğu kadar öğrenmeye açık olmadığını gösteren bence hatalı bir tutumdur, ya da teşekkür ediyor.
İlgili insanımızın Türkçenin korunması ve ölçünleştirimi yolundaki bu kararlılığı, birçok ülke insanına göre çok daha güçlü. Bunu da Türk insanının kültürüne olan sevgi ve bağlılığı ve ulusseverliği ile açıklamak mümkün. Ancak düzeltme aşamasında da yine yeni yanlışların doğması, aslında giderek hız kazanmakta olan bu hareketten herkesin yeteri kadar pay çıkarmadığını doğruluyor. Bu bağlamda Türkçeyi koruma ve yanlış Türkçeyi düzeltme misyonunu elimize aldığımız noktadan itibaren, her yazdığımız sözcük ve cümlenin doğruluğu adına şüpheye düşmemiz gerektiği söylenebilir.
Peki bu nasıl olacak?
Öncelikle yazım kurallarının da birer mantığı olduğunu bilmemiz gerekiyor. Sanılanın aksine yazım kuralları, gelişigüzel uydurulmuş kurallar değildir ve TDK tarafından belirli bir mantık çerçevesinde üretilmiştir. Üniversiteye hazırlanan öğrencilerin Türkçe konularından biri de bu kurallardır ve onlar bu kuralları öğrenmenin en verimli yolunun onları ezberlemek değil mantığını kavramak olduğunu iyi bilirler. Bunun sebebi, sadece bir kuralın mantığını öğrenerek bile çok sayıda sözcüğün doğru yazımı kolaylıkla anlaşılabilirken, birer birer sözcük yazımı ezberlemeye çalışmanın görece çok daha fazla zaman almasıdır.
Bu kuralları anlamak için ise tüm bu kuralların aslında daha da büyük bir çatının altında yeşerdiğini bilmeli ve büyük resmi görmeye çalışmalıyız. Bu çatı ve büyük resim, “Türkçe dil bilgisi”dir. Örneğin, “Türkçe’nin” şeklinde yazmak doğru değildir. Çünkü “Özel adlara getirilen yapım ekleri, çokluk eki ve bunlardan sonra gelen diğer ekler kesmeyle ayrılmaz.” şeklinde bir kural bulunmaktadır. Dolayısıyla “Türk” sözcüğü bir özel ad ve “Türkçe” sözcüğündeki “-çe” eki, bir yapım eki olduğuna göre burada kesme işareti kullanmamız mümkün değildir. Buna rağmen bu kural, ihtiyatlı insanlarımızın dahi gözünden kaçabilmekte ya da önemsizleştirilebilmektedir. Burada yapım ekinin ne olduğunu bilmek, hayati önem taşımaktadır ve bunun için Türkçe dil bilgisinin diğer bir konusu olan sözcük yapısı iyi şekilde bilinmelidir. Başta belirttiğim gibi, yazım kuralları gelişigüzel düzenlenmemiştir ve yazım kurallarının mantığını kavramak, önce bu kuralların içinde bulunduğu büyük çatının tamamını bilmeyi ve olaya bir bütün olarak bakmayı gerektirir. Türkçe dil bilgisinin diğer konularını bilmeden yalnızca yazım ve noktalama kurallarına odaklanmak, yazım ve noktalama kurallarının da bütününe hakim olmayı engeller. Türkçe dil bilgisi bir bütündür ve bu bütünün içindeki her parçayı anlayabilmek için bütünün tümünü anlamak gerekir.
Yukarıda “yazım kurallarından” bahsederken “kesme işaretinin hatalı kullanımına” örnek vermem şaşırtıcı gelebilir. Fakat lisede noktalama kuralları, yazım kuralları konusu ile beraber anılır ve aynı ünitede yer alır. Kişisel gözlemim sonucunda, doğru yazıma önem verenlerin yanında doğru noktalamaya önem verenlerin açık ara daha az olduğunu fark ettim. Bunun iki nedeni olduğunu düşünüyorum. Biri, herkesin noktalama işaretlerine zaten hakim olduğunu düşünmesi, ikincisi ise noktalama kurallarının yazım kuralları kadar önemli olmadığına dair yaygın görüş. Bu nedenlerin tümü ise noktalama işaretlerinde ölçünleştirmenin önünü tıkamakta. Gereksiz kesme işaretleri ve noktalı virgüller almış başını gidiyorken noktalamayı hiçleştirmemiz mantıklı değil.
Üçüncü değinmek istediğim noktaysa Türkçenin Türk dili kaynaklı sözcüklerle kullanılmasına yönelik özen tarzları. Bir dilin bağımsızlığı, bir ulusun bağımsızlığı ile doğrudan ilişkilidir, dolayısıyla özenmeyle, sosyal medyayla, ticaretle, televizyonla ve bunun gibi çeşitli nedenlerle gelen Türkçemizi kirleten yabancı sözcükler, hepimizin ortak kaygısı. Fakat bu noktada gözlemlediğim bir davranış tarzı var: Başta belirttiğim Türkçe dil bilgisinin kavranmasıyla koşut olarak işleyen doğru yazım ve doğru noktalamanın önemini bir kenara bırakmak ve adeta tüm bunları tam anlamıyla bildiğimizi farz ederek yalnızca sözcükleri Türkçeleştirmeye uğraşmak.
Türkçe yazar ve konuşurken sözcükleri Türk dili kaynaklı kullanmamak, bir dil bilgisi hatası değildir ama Türk dil bilgisine, yazım ve noktalama kurallarına uymamak, dilin düzensiz hale gelmesine neden olan hatalardır. Elbette başta belirttiğim gibi, dilin bağımsız kalmasının siyasi ve kültürel önemi doğrultusunda, Türkçenin Türk dili kaynaklı sözcüklerle kullanılmasına çaba gösterilmelidir ve yabancı sözcüklerin varsa Türkçe seçenekleri kullanılmalıdır. Ancak edebiyat gibi, yazarın üslubunu bu tip kaygılardan önce sanat kaygısı ile düzenlediği alanlarda dayatma yapmak, Türkçe adına yarar sağlamak yerine Türk sanatını yıpratmak anlamına gelir. Bunun dışında diğer alanlarda yazdığımız yazılarda da farklı kökenli sözcüklerin, bilinen tabirle kulağa daha hoş geldiği anlar vardır. Örneğin, burada “bilinen yorumla/deyişle” yerine “bilinen tabirle” ifadesini tercih ettim. Burada da “yeğlemek” yerine “tercih etmek” ifadesini… Dolayısıyla, her zaman, her şartta böylesi bir dayatmaya gitmek, son kertede ifade özgürlüğüne ket vurmak anlamına geleceğinden bana göre mantıklı değildir.
Sonuç olarak Türkçenin toplumun büyük bir kesimi ile giderek daha güçlü bir şekilde kucaklanması beni çok mutlu ediyor ve bu hareketin daha da ileriye taşınmasıyla yakından ilgileniyorum. Bu doğrultuda, her şeyden önce Türkçe dil bilgisinin önemine dikkat çekmek istedim ve yazım ve noktalamanın dil bilgisinin bütünü ışığında okunması gerektiğine vurgu yaptım. Bu bağlamda önerim, üniversiteye hazırlık müfredatına ait Türkçe konularının öğrenilmesi, tekrar edilmesi ve buna ilişkin materyallerin çalışılmasıdır. Bunun ardından imla kılavuzundan ziyade yazım kurallarını mümkünse yazıcıdan çıkarabilir, elle yeniden yazıp okuyarak her fırsatta çevrenize aktarabilirsiniz. Özellikle pek bilinmeyen, önem verilmeyen ya da eskiden olmayıp da şu an olan veya değişen kuralların altının çizilmesi büyük yarar sağlayabilir. Türkçenin ölçünleştirilmesi, Türkçenin birliği; Türkçenin birliği, geleceğimiz demektir.