- Çeviribilim Bölümü’nde verilen akademik eğitimi kısaca anlatmanız mümkün mü?
Akademik çeviri eğitimini bir bütün olarak düşünmek gerek, bütünü birleştiren alt payda çeviri edincidir. Eğitimin amacı çeviri edincini kuşatan öğeleri, öğrencilerin profilini ve teknik koşulları da dikkate alarak farklı ders kümeleriyle verilmesidir. Bu kümeleri oluşturan parçalar kültür edinci, metin edinci, yöntem bilgisi, uygulamaya yönelik ya da uygulamadan yola çıkarak oluşturulan çeviri kuramlarının derste uygulamalarla bütünleştirilmesi olarak nitelendirilebilir. Akademik çeviri eğitiminde her ders öteki derslere gönderme yaparak işlendiğinde bütünsellik daha işlevsel sağlanabilir. Başarılı bir eğitim için eğitmenin attığı her adımda çeviribilimin özgül konumunu dikkate alması gerekir. Öte yandan öğrencilerin donanımı da çok önemli. Bu ifadeyle çeviribilim okumak isteyen öğrencilerin donamının gerek kaynak, gerekse erek kültürde çok iyi olması gerekiyor demek istemiyorum, buna bazen farklı nedenlerden ötürü olanak yok; ancak bu bölümü kazanan öğrencinin en büyük sorumluluğu merak ederek kaynak ve erek kültürde donanımını sürekli, dur durak bilmeden geliştirmektir. Çeviribilim bütün bilim dalları arasında en fazla farkındalık, duyarlılık ve genel kültür isteyen bilim dallarından biri olduğunu bilmesi gerekiyor öğrencinin, ucu sonsuz açık bir bilim dalı. Uygulama alanıyla her bilim dalına uzanan çeviribilimde, öğrenim gören öğrencinin başarılı olması için önkoşul öğrencinin kendine büyük emek vermeye her zaman hazır olması ve kendini geliştirmekten keyif almasıdır. Sonuçta öğretim elemanı çok iyi ders anlatsa ve tüm bilgilerini öğrencilere sunsa da, iş öğrencide başlar ve biter, öğrenci seminerler dışında ders çalışmadıkça ve öğrendiklerini içselleştirecek bir altyapıya ve duyarlılığa sahip olmadıkça aslında öğretim elemanının elinden fazla bir şey gelmez. Keza bu en iyi müfredat için de geçerlidir.
Çeviri edincinin bileşenleri olan ders öbekleri genelde aşağıdaki gibidir:
Halkalar içindeki konuların tümü çeviri edincini geliştirmeye odaklı derslerdir. Öğrencinin altyapısına göre bu dersler kısmen yoğunlaştırılabilir. Ancak tümü de olmazsa olmaz derslerdir ve aslında çizimle açıklama olanağı karmaşık olduğu için kuram ve yöntemin tüm uygulama derslerini desteklemesi gerektiğini de belirtmekte yarar vardır. Çünkü yöntem ve kuramla desteklenmeyen her uygulama ezber bir uygulamadır; oysa akademik çeviri eğitiminin amacı öğrenciye çeviri edincini kazandırmak ve onun bu edincini tüm metinlerde kullanabilmesini sağlamaktır.
- “Çevirmen” olmayı hedefleyen bir öğrencinin dil yeteneğinin yanında sizce hangi özelliklere sahip olması gerekmektedir?
Öğrenci merak etmeli ve her şeyi öğrenmek için istekli olmalı, en önemlisi Tanrının ona bahşettiği aklını kullanabileceğine inanmalı. Çünkü genç dimağlar kendilerine emek verdikleri sürece her şeyi başarabilirler. Keza bu diller için de geçerlidir. Türkçeyi çok iyi bilmek önkoşullardan biridir iyi bir çevirmen için. Nice öğrenciler gördüm yabancı dilleri iyi değil, ama Türkçeleri iyi, bu öğrenciler çok kısa bir sürede yabancı dili işlevsel kullanmayı, dahası çeviride sorun oluştuğunda hangi araştırma yöntemlerine başvurmaları gerektiğini çok daha çabuk öğrenebiliyorlar. Şunu demek istiyorum, bir dili işlevsel öğrenmek için önkoşul ana dilini çok iyi bilmek ve tabii en önemlisi de kendine emek vermeye hazır olmak ve farkındalığı yakalayabilmek. Hele günümüz koşullarında, öncelikle internet ortamında ve farklı kurumlar aracılığıyla dilini geliştirmek öylesine kolay ki, yeter ki istesinler. Tam da o nedenle dil yeteneği diyemeyeceğim, yabancı dil de emekle olur. Yetenek bir yere kadar insanı taşır, ondan sonra bazen de engel olarak karşınıza dikilir. Yatkınlık demek belki daha doğru, yatkınlık ve sonsuz bir emek…
Bunun dışında dilin ayrılmaz bir parçası olan kültür ve alt kültürleri çok iyi bilmek ve olguları saydamlaştırma duyarlılığına sahip olmak gerekir. Sezgi çok önemlidir, mamafih sezgi kendi kendine oluşmaz, sezginin oluşması için sonsuz bir kültür bilgisi ve donanım gereklidir.
Hans Hönig’in bir sözü vardır, der ki: “Uzman çevirmen metinde nerede bir sorun çıktığını gören ve o anda zihninde bir ikaz lambası yanan çevirmendir.” İşte bu ikaz lambasının yanması için çevirmenin konuya hâkim ve duyarlı olması ve çeviri edincine sahip olması önkoşuldur. Öğrenci akademik çeviri eğitimi için asgari düzeyde bir altyapıyı beraberinde getirir ve kendine dört yıllık eğitimi boyunca emek vermeye hazır olursa, bu ikaz lambasının yanması için gerekli olan elektriği üretebilir.
- Tüm meslek dalları içinde mezun olduğunda yapacağı iş ve standartları tam olarak belli olan ve bu konuda tam eğitim alınan bölümlerden biri çeviribilim. Buna rağmen bu eğitimi alan gençlerimizin sadece %40’ı çevirmen olarak görev yapıyorlar. Bu kadar ağır bir eğitimi tamamlayıp, bu mesleği seçmemelerinin sebebi olarak da çevirmenlerin ülkemizdeki ağır çalışma koşulları ve düşük ücretler olduğunu söylüyorlar. Siz işin içinde olan bir uzman olarak, genç çevirmenlere bu konuda neler önerirsiniz?
“Tıp fakültesinden her meslekten insan çıkar, arada bir de hekim çıkar”, diye bir söz vardır. Aslında her fakültede durum böyledir. Akademik eğitimin birincil işlevi eğitimi alana farklı bir ufuk kazandırmak, ufkunu açmak ve kendini geliştirmesi için ona çok iyi bir altyapı hazırlamaktır. Bir tür öğrenmeyi öğretmektir.
Bu meslekte çalışmak tabii kişisel tercih meselesi, kimi mezunlar farklı hava yollarında çalışmayı yeğliyorlar, böylece dünyayı görmek ve keşfetmek istiyorlar. Kimi ise yabancı kökenli şirketlerde yazışma işlerini üstleniyorlar. Bir kısmı da gerçekten çevirmen olarak ilk adımını atıyor çalışma hayatına. Eğitimden bir tutam yararlanan her çeviribilim mezununun ben şahsen topluma iletişim uzmanı ve iletişim ve kültür mimarı olarak katkıda bulunduğunu düşünüyorum.
Salt çevirmen olarak çalışan mezunlarımızın oranının % 40 bulduğunu sanmıyorum. Bu sayı belki İngiliz dilinde geçerlidir, İngilizce çevirmeni belki arz, talep ilişkisi nedeniyle daha yüksektir, ancak Almancada durumun böyle olduğunu düşünmüyorum, bu yüzdenin çok daha düşük olması gerekir. Ama öyle ya da böyle bütün mezunlarımızın iletişim/kültür uzmanı ve iletişim/kültür mimarı olarak çalıştıklarını biliyorum.
- Çeviribilim fakültesi öğrencileri 1. sınıftan itibaren kendilerini mesleğe daha iyi hazırlayabilmek için neler yapmalılar? Şu anda gördüğünüz en büyük eksiklikler nelerdir?
Emek vermeye hazır olmaları gerekiyor. Her dersin verilen ders dışında evde ya da sessiz bir kütüphanede en az dersin verildiği saat kadar çalışılması önkoşuldur. Çünkü öğrenci dersi anladım sanır, ama bilgiler uzun sureli hafızaya geçmesi için, öğrencinin o bilgilerle hesaplaması ve bilgileri içselleştirmesi gerekir, buda öyle kolay olmaz. Öğrenci çalışırken çapraz göndermelerde bulunacak, kendisi çalıştığı metinde geçen kavramları araştıracak ve çoklu ortamlarda çalışacak. Başka bir deyişle, yazarak, gerektiğinde çevrimiçi inceleme yaparak, okuyarak, not olarak, dosyalar oluşturarak, canlı kaynaklara başvurarak, sesini kaydederek, sesini dinleyip kendi kendini düzelterek ve kavramlara yönelik söz öbeklerini de içeren kendine özgü iki dilli sözlükçeler oluşturarak. Öğrenciler ne yazık ki, orta ve lise öğrenimindeki alışkanlıkları gereği ödevi içselleştirerek yapmıyorlar ve dizgesel çalışma yöntemlerini edinmeden bize geliyorlar, oysa çalışma disiplinini de öğrenmek gerekiyor. Çalışma disiplini olmadan da hiç kimse kendini geliştiremez.
Üniversiteye başladığınız andan itibaren, size sunulan bütün olanakları öğrenmeye çalışın. Örneğin DAAD gibi yabancı kültür merkezlerinin, vakıfların verdiği burslar, Erasmus Değişim Programı. O kentte bulunan Yabancı Kültür Enstitüleri’nin düzenledikleri programlar, yabancı kültür enstitülerinin kütüphanelerine üyelik ve benzeri olanaklar. Bir de D dili öğrenmek isteyen öğrenciler için bir öneri – ki ileride D dili olmadan olmayacak – İtalyan, İspanyol Kültür Enstitüleri’nin çok uygun fiyatlara sundukları kursları araştırarak bu kurslara devam etmeye çalışın. Çevirmenin bulunması zor olan dil çiftlerine yönelmek. (Örneğin Arapça/Farsça/Çince/Japonca/Rusça – Almanca/İngilizce/Fransızca – Türkçe) Fakülteler olanak sunuyorsa çift ana dal ya da yan dal yapmak.
Kısaca hep merak etmek ve öğrenmeye açık olmak ve not için değil, sadece ve sadece kendiniz için öğrenmek, kültürel sermayenizi sürekli geliştirmek. Sonuçta sonsuz olanak var ve siz de gençliğinizin verdiği sonsuz bir enerjiye sahipsiniz, yeter ki isteyin ve belki de en önemlisi, bu dört yılı ziyan etmeyin ve unutmayın ki, dört yıl çok çabuk geçecektir ve bir daha hiçbir zaman geriye dönme olanağınız olmayacaktır.
- Ülkemizde çevirmenin yerini nerede görüyorsunuz? Sizce hak ettiği yerde mi veya bunun için neler yapılabilir?
Sorunun yanıtı aslında zor. Karmaşık bir konu. Çevirmenlik mesleğinin hak ettiği yerde olması için 1. sistemdeki taşların yerine oturmuş olması 2. ki bu konu çok önemli, uzman çevirmenlerin ancak dayanışma içinde bir şeyler elde edebileceğini bilmeleri gerekiyor. Dayanışma geleneği ne yazık ki Türkiye’de köklü bir gelenek değil. Sadece söylenmekle ve eleştirmekle de hiçbir şey olmuyor. Herkesin taşın altına elini sokmaya ve bu uğurda mücadele vermeye hazır olması lazım.
- Ulusal Meslek Standardının yayınlanması ile “çevirmen” in bir meslek olarak kabul edildi ve çalışma şartları ve sahip olması gereken diğer şartlar tanımlandı. Sizce standardın ilerleyen bölümlerinde olması veya kesinlikle standartlaşması gerekenler nedir?
Mine Yazıcı hocanın da belirttiği gibi, bu aslında Batı’dan esen bir rüzgâr, ama ılımlı ve en önemlisi çevirmenlik mesleğinin menfaatine esen bir rüzgâr. Mamafih her mesleğin özerk bir meslek olarak kabul görmesi için dayanak yasalara gereksinimi vardır. Başka bir deyişle sık dokulu bir ağ gereklidir, bir mesleğin toplumda kabul görmesi ve su yüzüne çıkabilip kendini kabul ettirebilmesi için. Bu ağın örülmesi için de sadece Ulusal Meslek Standardının yeterli olmayacağını düşünüyorum, ancak bu bir başlangıçtır ve güzel bir başlangıçtır. Bir sonraki adım olarak bu alandaki tüm düzenlemelerin yeniden gözden geçirilerek, çevirmenlik mesleği için işlevsel bir mevzuatın hazırlanması gerekir. . Bugüne değin çevirmen, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ve Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ve Noterlik Kanunu içinde anılır.
1999’dan beri çırpınan bir çevirmen, akademisyen, kültür uzmanı olarak yapılan çalışmaların bu alanda bir ilerleme olduğunu düşünmeme karşın, daha çok yol alınması gerektiğini ve bu süreçte de çevirmenlere büyük görevler düştüğüne inanıyorum. Umarım Çeviri Derneği ve bu konuda çalışan tüm kurum ve çevirmenler hızlarını kesmeden çalışmalarını sürdürebilir ve bu konuda tepeden inme değil de, kalıcı ve işlevsel mevzuatların çıkmasını sağlayarak çevirmenlik mesleğinin gerçek bir meslek olarak toplumda kabul görmesini ve uzman çevirmenlerin hak ettikleri sosyal haklara ve uygun bir kazanca sahip olmalarını sağlayabilir.
Bu güzel röportaj için Senem Kobya’ya teşekkür ediyorum ve tüm kültür uzmanı çevirmenlerin yollarının apaçık olmasını diliyorum.
Yazar Hakkında:
Prof. Dr. Sakine Eruz
Lisansını, yüksek lisansını ve doktorasını Alman Dili ve Edebiyatı ile Alman Dili Eğitimi üzerine yapmıştır. Karşılaştırmalı hukuk kültürü ve çevirisi, çeviri tarihi, çeviri amaçlı metin çözümlemesi, edebiyat çevirisi, kültür ve çeviri gibi uzmanlaştığı alanlarda kitaplar da dahil çok sayıda yayını bulunmaktadır. Çeviribilim alanında doçentlik unvanını almış olup günümüzde Almanca Mütercim Tercümanlık Anabilim Dalı Başkanıdır.
Link: http://www.cevirikitabi.com/cevirmenler-ne-isler-ceviriyor/prof-dr-sakine-eruz/
Çeviri Kitabı
Bölüm: Akademisyen Gözünden Çeviri ve Çevirmenlik