Gerek Çeviribilim veya Mütercim Tercümanlık bölümlerine gittiğimde, gerekse ÇeviriBlog sebebi ile her gün çevirmen adayları ya da daha sevdiğim bir tabirle ( çünkü çeviriye gönül verdiğin adan itibaren fahri çevirmensindir) genç çevirmenlerden gelen yüzlerce soru yağmuruna tutuluyorum. “Lisans hayatımı nasıl geçirmeliyim? Staj yapmak istiyorum, nerede yapabilirim? Bana kimse iş vermiyor. X bürosundan iş aldım, ödememi alamadım. Nasıl yeminli çevirmen olabilirim? Y dilde fiyatlar nasıl? “ hatta daha bölüm seçmeden, sınav sonuç belgesi ile kapımızı çalanlar var, soruları da genelde şu şekilde“ Hangi okula gideyim? Hangi dili seçeyim? Hangisinde iş bulma ihtimalim daha çok? Hangi okulun eğitimi daha az zorlayıcı? Hangi dilde çevirmen olursam daha çok kazanırım?”
Çeviride lisans öğrencilerine de öğrenci adaylarına da ilk sorum o yüzden “ Niçin çevirmen olmak istiyorsun? “ oluyor. “Bir kere kolay bir bölüm değil, kazanması da, okuması da, mezun olması da “armut piş, ağzıma düş” durumundan çok uzakta. Kabus gibi çeviri ödevleri olacak, hocalar sizi daha iyisini yapmak için zorlayacak, akademik olarak çok çok çok okuyup, çok çok çok deneme yapmak zorunda kalacaksınız. Yabancı dili sular seller gibi öğrendiğiniz gün size bunun çevirmenliğe “ilk adım” olduğu söylenecek ve göreceksiniz ki dil bilmek ile çevirmenlik arasında dağlar kadar fark var. Ayrıca Türkçe’yi de hiç bilmediğinizi farkedecek, kelime dağarcığınızı arttırmaya çalışacak, dilbilgisi ve imla kurallarını en baştan hatmedeceksiniz. Çok araştırıp, her metinde yeni bir şeyler öğreneceksiniz. Uykusuzluk en iyi arkadaşınız olacak. Beyninizin iki yarımküresini de çalıştırdığınız için uzun çeviri saatlerinin sonunda balatalardan hafif bir koku geldiğini hissedeceksiniz “Ben bunu bilmiyorum” gibi bir cümle sarfedemeyecek, öğrenmek isteği ile yanıp tutuşacaksınız. Size gelen işler hep acil, hep geç kalmış, hep orjinalini bile anlamadığınız tuhaf cümlecikler barındıran metinler olacak. Siz en güzel çeviri peşinde koşarken zaman su gibi akacak. Ve iş verenleriniz genellikle yetişmeme durumunu anlamayan, sizi bir kulağınızdan çeviri metnini sokunca diğer kulağından tercümesi otomatik çıkıyor zanneden, yaptığınız işi küçümseyen, “ben o dili çok iyi biliyorum ama zamanım olmadığı için çeviremiyorum” diyen ve “bir çeviri için bu kadar para istenir mi” diye hep şaşıran ilginç bir gruptan oluşacak. Hayal ettiğiniz paralara kavuşmak için günde 20 saat çalışmanız, eğer parasını alabilirseniz de muhtemelen bel ağrınız, migreniniz, reflüniz veya karpal tünel sendromunuz için doktorlarda harcayacaksınız. ( siz medikal çeviri için ekstra para ister misiniz? Oh olsun size). “ Bu kadar deli misiniz gerçekten? Diye soruyorum. Çoğu kocaman gözlerle bana bakıyor. Masa başı memurluk zannettikleri çeviri mesleğini kafalarında sorguluyorlar. Bazıları “ Yok canım, şu bölümü bitireyim de babam bana bir iş bulur nasılsa” diye düşünüyor. Bir kaçının gözbebeklerinde ise ufak kıvılcımlar çakıyor. İşte ben o kıvılcımlı arkadaşlara sesleniyorum. “Bu soruları bırakın, asıl sormanı gereken soru şu:
Nasıl hep “ daha iyi bir çevirmen” olabilirim?
1 Comment
Comments are closed.
Değerli Hocamız Kremis o kadar güzel açıklamışsınız ki mesleğe giriş bölümünü… Benim sözüm ise bu açıklamalara rağmen gözünde hala kıvılcım çakan çılgınlara olacak… Evet bu söylenenlerin tümü doğru hatta başka çeşitlemeler de eklenebilir ancak tüm bunları aşmanız tek bir koşulda çok zor olmayacak olacak ki bu koşul ise çeviriye gerçekten gönül vermişseniz çeviri kariyeriniz boyunca kendinizle yarışmaya ve “acaba bu cümleyi nasıl daha güzel çevirebilirdim” düşüncesiyle daha iyiyi başarmaya kararlı olmanızdır. Bu duyguyu hissettiğinizde işte artık gerçek çevirmenim diyebilirsiniz…