Mütercim Tercümanlık’tan Çeviribilim’e?
Gökhan Fırat tarafından 12 Aralık 2012 tarihinde yazılmıştır
Bugün, ‘çeviri olgusu ve çeviri eğitiminin’ akademik düzlemdeki yansımasının ‘Mütercim Tercümanlık ve/veya Çeviribilim’ olarak isimlendirildiğini görmekteyiz. Üniversiteye ve bölüme yeni başladığımda bu iki isimlilik hep kafamı kurcalamıştı. Bu konu üzerine biraz araştırma yaptığımda ise aklıma çok daha yeni ve henüz cevaplayamadığım birçok soru daha geldi. ‘Niye bu iki isim kullanılıyor’ sorusundan çıkıp, ‘bu iki isim aslında neleri kapsıyor, neleri yansıtıyor; neleri kapsamalı, neleri yansıtmalı’ sorularına doğru devam etti bu araştırma süreci.
Benim açımdan en önemli sorun ise, bu kavramsal ve yapısal çatışma ya da karmaşaların, müfredatları ve çeviri öğrencilerini ne denli etkilediği idi.
Çeviriden Çeviribilime
Ülkemizde 1980 öncesi dönemde (Cumhuriyetin kuruluşuna kadar geriye gidebiliriz), çeviri çalışmaları dilbilimin uygulamalı bir dalı olarak görülüyordu. Çevirinin uygulamalı alanına yoğunlaşılmış, akademik anlamda kurumsal bir düzleme henüz geçilememişti. 1980’lerden sonra ise, üniversitelerde çevirmenlik mesleğini öğreten ya da çeviri alanına yönelik eğitim veren bölümler açıldı. Fakülte ve yüksekokullarda “Mütercim Tercümanlık, Çeviri, Çeviribilim” gibi farklı adlarla lisans ve yüksek lisans programları (ve hatta günümüzde ön lisans düzeyinde de veriliyor) sayesinde çeviri eğitimi kurumsallık kazandı ve sistematik bir düzleme oturtuldu.
Çeviribilim ve onun inceleme alanları ile ilgili en temel metni kaleme alan kişi James Holmes olmuştur. Bunun Türkiye’de görünen en büyük ‘kurumsal’ yansıması da 1983-84 yıllarında üniversitelerde ‘Mütercim Tercümanlık’ bölümlerinin açılması ile yaşanmış ve çeviri olgusu akademik bir boyut kazanmıştır. Bundan önceki süreçlerde, çeviri sadece uygulamalı bir alan olarak görüldü ve bu da onu uygulamalı bilimlerin bir parçası yaptı. Bu durum da çeviri olgusunun sadece ‘yapılan bir iş’ olarak görülmesine neden oldu. Çünkü uygulamalı bilimler, işleniş bakımından teoriye değil, pratiğe ağırlık veren bilim dallarıdır. Sonraki süreçte çevirinin uygulamalı ayağına, kuramsal ve betimleyici alanlar da eklenmiş ve sosyal bilimlerin metodolojisine geçilmiştir. Yani, Çeviriden Çeviribilime; Uygulamalı Bilimlerden Sosyal Bilimlere doğru bir geçiş yaşanmıştır.
1983-1984 yıllarında, Hacettepe ve Boğaziçi üniversitelerinde ‘Yabancı Diller Yüksekokuluna’ bağlı olarak ‘Mütercim Tercümanlık’ ismiyle çeviri olgusu üzerine yoğunlaşılmış bölümler açıldı. Bugünden geriye doğru baktığımızda, ‘Yabancı Diller Yüksekokullarında’ açılan ‘Mütercim Tercümanlık’ bölümlerinin birçoğunun ‘Edebiyat Fakültelerine’ geçiş yaptıklarını görmekteyiz. Bu değişimin aslında rastlantısal olmadığını düşünebiliriz. Boğaziçi Üniversitesi’ni bu tip bir değişime örnek olarak alabiliriz. Yabancı Diller Yüksekokulunda kurulduğunda adı Mütercim Tercümanlık iken, Çeviribilim adını alarak Fen-Edebiyat Fakültesine taşınmıştır.
Prof. Dr. Şehnaz Tahir Gürçağlar, Boğaziçi Üniversitesi’ndeki bu geçişi şöyle özetlemekte:
“[…] Çeviribilim adını aldığımız dönemde Yabancı Diller Yüksek Okulu’ndan ayrılarak Fen-Edebiyat Fakültesi’ne geçtik. Bu elbette bir tesadüf değildi. Çeviri eğitimine ve alanın Türkiye’de izlemesini dilediğimiz yöne dair vizyonumuz bu konuda belirleyici oldu. Mütercim-Tercümanlık, terim olarak çeviriyi yalnızca uygulamalı bir meslek boyutunda yansıtmaktadır. Oysa çeviri eğitiminde kuramsal ve eleştirel boyutun, araştırmanın önemi yadsınamaz. Yurtdışında çeviribilim alanındaki gelişmeleri yakından izleyen, öğrencilerinde çeviriye dair bir farkındalık oluşturmak isteyen, uygulamalı çeviri derslerinin yanı sıra (ki bunların önemi elbette yadsınamaz) kuram, eleştiri, araştırma yöntemleri, çeviri tarihi, meslek etiği gibi konularda donanımlı bireyler yetiştirmeyi amaçlayan bölümlerin Çeviribilim adıyla anılmaları yerinde olacaktır […]”
Süreci özetlemek gerekirse, başlangıçta yalnızca ‘uygulama’ olarak görülen çeviri olgusu, ilerleyen süreçlerde bilimselliğini ön plana çıkartmış ve ‘Yüksekokullardan’ ‘Fen-Edebiyat Fakültelerine’ aktarılmıştır. Bu değişimi de, Türkiye çeviri tarihindeki bir ilerleme olarak görebiliriz. Bu bilgiler ve gelişmeler ışığında, bu ismin (mütercim tercümanlık) ve yüksekokulun (yabancı diller yüksekokulu) tercih edilmiş olması şu şekilde açıklanabilir belki:
Çeviri olgusu, o dönemde (1980 sonrasında) Türkiye’de halen mütercimlik ve tercümanlık düzeyinde iki ‘iş’ alanı olarak, yani uygulamalı kısmı ile algılanmış ve akademik düzleme de bu şekilde aktarılmış olabilir.
Güncel Durum Nedir?
80’li yıllardan bugünlere gelinen sürece şöyle bir baktığımızda özellikle 90’lı yıllardan sonra çeviribilim olgusu Türkiye’de de kendisi hissettirmiş, çeviribilimin diğer iki ayağına dair çalışmalar yapılmış, çeşitli konularda yayınlar oluşturulmuştur. İlerleyen süreçlerde ise Mütercim Tercümanlık bölümlerinden mezun olup yüksek lisans ve doktora çalışmalarını yine bu alanda sürdüren kişiler akademiye dönerek çeviribilim olgusunu daha yüksek sesle tartışmaya başlamıştır. Ancak çoğu üniversite bölümü -ister Fen-Edebiyat fakültelerinde ister Yüksekokul’larda kurulmuş olsun- yine Mütercim Tercümanlık ismini tercih etmiştir.
Tarihsel ilerleyişe baktığımızda, başlangıçta Mütercim Tercümanlık bölümlerinin salt ‘çevirmen’ yetiştirmek üzere yola çıktığını ve henüz yeni bir alan olduğu için de eski gelenekleri devam ettirdiğini görebilmekteyiz. Sonrasında ise, çeviribilimin doğası yavaş yavaş kendisini müfredatlarda da göstermiş, çeviribilimdeki kuramsal tartışmalar müfredatlara ders olarak eklenmiştir. Çeviribilimin adı ise, ancak 2004 yılında kendisini göstermiş, ilk olarak Boğaziçi Üniversitesi, sonrasında da İstanbul Üniversitesi bölüm adlarını ‘Çeviribilim’ olarak değiştirmiştir. ÖSYS’nin veritabanına baktığımızda bugün yirmi iki Mütercim Tercümanlık, üç tane ise Çeviribilim bölümü olduğunu görmekteyiz.
Mütercim Tercümanlık’tan Çeviribilim’e mi?
Bu iki isimlilik özellikle çeviri öğrencisi açısından kafa karıştırıcı soru/sorunlara neden olmakta. Eğitim sistemlerinin ve eğitmenlerin bakış açılarının çevirmenliği ve çeviribilimi ayrı düzlemlerde ele almaları sonucunda çeviri öğrencileri de, çevirmenliği ve çeviribilimi birbirinden ayrı tutuyor, çevirmen oldukları zaman çeviribilim disiplinine ihtiyaç duymayacakmış gibi algılıyorlar. Ya da tam tersi durumlarda, çeviribilim ile ilgilendiklerinde çeviri pratiğinin işlerine yaramayacağını düşünüyorlar. Ayrıca, kuramsal bilgilerin yalnızca akademik bir çalışmada işe yarayacağı görüşü neticesinde sanki çeviribilim yalnızca akademisyen yetiştirmek için varmış gibi bir algı oluşmuş durumda. Üniversitelerden ve çeviribilimden beklentilerimizi nasıl konumlandırdığımız ciddi bir önem taşımakta. Mevcut duruma baktığımızda akademik çevrede bu bölümlerden beklenen, gerçekte akademik araştırmalardan çok çeviri eğitimidir. Öğrenci olarak, bizlerin de beklentisi ister istemez bu yönde olmakta.
Bunun sistemsel bazı nedenleri olduğunu söylemek mümkün:
Diğer sosyal bilimlerin müfredatlarında (örneğin iktisat ve sosyoloji) var olan ‘Sosyal Bilimlerde Metot’ gibi, bize sosyal bilimlerin çalışma yapısını, mantalitesini ve tekniklerini gösterecek bir dersin olmayışı; ‘Çeviriye Giriş’ gibi derslerin yanında, ‘Çeviribilim’e Giriş’ gibi, bize çeviribilimi anlamaya yöneltecek derslerin olmayışı; ya da, ‘bilim’ olgusunu daha iyi anlayabilmek için ‘Bilim Felsefesi’ gibi, bizi ‘bilimi’ anlamaya ve sorgulamaya yöneltecek bir dersin olmayışı ‘sistemsel’ eksiklikler arasında gösterilebilir. (Şu anda bazı üniversiteler müfredatlarına ‘Çeviribilim’e Giriş’ ve ‘Sosyal Bilimlerde Metot’ gibi dersler eklemişlerdir, ancak takip edebildiğim kadarıyla sayısı iki-üçü aşmamaktadır.)
Çeviri Öğrencisindeki ‘Algı’ ve ‘Farkındalık’ Sorunu
Çeviri öğrencileri, liseden çıktıklarında tercih kılavuzlarında 3-4 üniversite haricinde ‘Mütercim Tercümanlık’ adını görüyorlar. Çeviribilim’in ne kamuoyunda ne lise düzeyinde net olarak kavranamaması, lise öğrencisinin bilim tanımını doğru oturtamaması gibi nedenlerden dolayı, tercih yaptığı andan itibaren bu bölümün ona sadece çeviri pratiğini öğreteceğini zannediyor. Dolayısıyla üniversiteye adım attığında, aldığı kuramsal dersler ve ‘çeviribilim’ adı karşısında şaşırıyor ve umduğunu bulamıyor. İlerleyen süreçlerde de herhangi bir müdahale olmadığı sürece aynı yanılgıyı yaşayarak düş kırıklıkları ve alandan uzaklaşmalar yaşanıyor. Şu anki duruma bakıldığında, öğrencilerin çeviribilimin ve çeviribilim metodolojisinin farkına varmaları bir bakıma ‘tesadüflere’ bırakılmış durumda.
İsim ikililiğinin ve bu ikililikten kaynaklanan beklenti farklılıklarının sonucunda ise, bazı öğrenciler, ben ‘Mütercim Tercümanlık bölümündeyim, o halde bilimle ne işim var?’ sorusunu yöneltiyor. Buna karşı tepkiyi de kuramları reddederek gösteriyorlar.
Sistemsel eksikliklerin ortaya çıkması elbette tesadüfî bir durum değildir. Bunun altında, belli bir mantalitenin yattığını söyleyebiliriz. ‘Mütercim Tercümanlık’ bölümlerinin, geçmişten gelen bir geleneği ve mantaliteyi sürdürüp sürdürmediğini gerçekten merak ediyorum.
Konunun akademik tartışmalar boyutuna şu aşamada girmek belki benim açımdan sağlıklı bir tartışma olmayabilir, ancak yine de bir çeviribilim öğrencisi olarak aşağıdaki soruları sormadan edemiyorum:
‘Mütercim Tercümanlık’ ismi bu alanın tanımlanması için yeterli midir?
Acaba, 1980’lerde var olan mantalite halen devam mı ediyor?
Akademik eğitimde, çevirmenlik ve çeviribilim iki ayrı kavrammış gibi mi algılanıyor?
Toury’nin dilbilimden yola çıkarak, söz konusu bilim dalının dil öğretmek gibi yükümlülüğünün bulunmadığını hatırlatması, üniversitelerde çeviribilimin konum ve işlevini yeniden tartışmaya açmıştır. (Toury 1995: 1-19) Acaba, Türkiye çeviribilimi bu tartışmanın neresinde? İçeriksel anlamda Mütercim Tercümanlık’tan Çeviribilim’e; Uygulamalı Bilimler’den Sosyal Bilimler’e bir geçiş söz konusu oldu mu ya da olacak mı?
*Bu yazı, TÜÇEB 1. Ulusal Çeviribilim Öğrenci Çalıştayı‘nda sunulmuş, Dragosfer için özetlenerek yeniden düzenlenmiştir.