Dün büyük ustamız ve Birleşmiş Milletler’e ait (BM) Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu’nun (UNESCO) somut olmayan kültür mirası çalışmaları kapsamında “Yaşayan İnsan Hazineleri”nden biri olan Neşet Ertaş’ı kaybettik. Türk Halk Müziği’nin bu büyük santaçısının eserlerini araştırırken, halk söyleyişlerinin yazılı ve sözlü edebiyata etkisini inceliyordum. Fark ettim ki UNESCO tarafından bu kadar büyük bir ödüle layık görülmesine rağmen ustanın eserlerinden hiçbirinin çevirisini internette bulamadım. Özellikle Amerikalıların son 3 senedir Türk Halk Müziği’ne olan ilgilerini, Anadolu’da bir çok Türk-Amerikan Kültür Derneği kurulması ve Anadolu’nun felsefi yapısıyla ilgili birçok kitabın çevirisinin yapılması ile yakından takip ettiğimden duruma çok şaşırdım. Bunun nedeni olarak şiir çevirilerinin çok zor olması mı yoksa bu çevirilerin hali hazırda yapılmış olup çok fazla yaygınlaştırılamadığı mı olduğunu bilemiyorum. Şiir çevirilerinde, çeviri bilgisinden çok, dil kıvraklığında yetenek, hem hedef dil hem kaynak dilin kelime dağarcığına tam hâkimiyet, kafiye ve redif kullanım bilgisi, hece ölçüsü bilgisi de göz önünde tutularak çeviri yapılır. Bildiğiniz gibi, Köksal Dinçay’ın Çeviri Eğitimi: Kuram ve Uygulama (2005) ile Örneklerle Almanca Çeviri Tekniği (Deveci ve Ulusoy 2005) adlı kitaplarda (2005:71) şiir çevirisi ile ilgili stratejilerden bahsedilmektedir,
Bunlar :
1) Sesbirimsel çeviri: Kaynak dil sesini hedef dilde yeniden oluşturma girişimidir.
2) Birebir çeviri: Sözcüğü sözcüğüne çeviri, asıl metnin anlam ve sözdizimini bozar
3) Ölçü birimsel çeviri: Kaynak dil ölçüsünü hedef dilde yeniden oluşturmayı ifade etmektedir.
4) Şiirin nesre çevirisi: Bu yöntem de kaynak dil metninin anlamının iletişimsel değerini ve sözdizimini bozmaktadır.
5) Uyaklı çeviri: Ses yapıları farklı olan dillerde elde etmek imkansızdır.
6) Uyaksız çeviri: Şiir çevirisinde en çok kullanılan yöntemdir.
7) Yorumlama
8) Biçem çevirisi: Bir şairi diğer şairlerden farklı kılan şey, sadece onun sanatsal yapıtının içeriği değil, aynı zamanda kullandığı biçemdir.
Türkü ve şarkı çevirilerini de ben bu kapsamda yani metin dokusu olarak, şiir çevirisi olarak ele alıyorum. Bu sebeple şiir çevirilerinde kendimce çevirmenleri 2 ana kategoriye ayırıyorum. Birinci kategori “Türkçe Söyleyenler”. Can Yücel, Orhan Veli, Melih Cevdet Anday, Cemal Süreya bence bu gruba girer. Şair kimliklerinden de yararlanarak şiiri baştan yaratırlar. Aslına sadakatı temel bazda ele alırlar ve ilmek ilmek yeniden işlerler. Ki güzelinin tadına doyum olmaz. İkinci grup ise “aslına sadıkçı”lardır. Bu grup ise şiiri yazmanın şarin işi olduğunu, bir çevirmenin işinin yorumlamaktan çok çevirmek olduğunu savunurlar. Aradaki farkı sanırım en güzel olarak 66. Sone çevirisinde görebiliriz.
66.Sone(Sonnet 66)
Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
Değil mi ki çiğnenmiş inancların en seçkini,
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
Değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
O kız oğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,
Ezilmiş, hor görülmüş el emeği, göz nuru,
Ödlekler geçmiş başa, derken bozulmuş mertlik,
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen’e,
Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
Seni yalnız koymak var, o koyuyor adama.
Türkçe Söyleyen: Can Yücel
Bezdim artık her şeyden, ölümü bekliyorum rahatlamak için;
Her türlü varlığı hak etmiş kişinin yokluk içinde kıvranmasından,
Erdemden yana nasibi olmayana allı pullu giysiler düşmesinden,
En içten inanmış kişiye arsızca leke sürülmesinden,
Hayasızca yerinden edilmesinden pırıl pırıl namuslu kişinin,
Tertemiz genç kızın hoyratça kötü yola itilmesinden,
Gerçek yetkinliğin haksızca çarpıtılmasından,
Aksayan yöneticilerin yönetimi güçten düşürmesinden,
Sanatın dilinin bağlanmasından yetkili kişilerce,
Bilgiçlik taslayan beceriksizliğin hünere yeğ tutulmasından,
Yalın gerçeğin safdillikle karıştırılmasından,
Kıskıvrak yakalanmış iyiliğin kötülüğe kul olmasından bıktım
Bezdim işte bunlardan, ve hepsinden ayrılıp gitmek isterdim,
Ölmek, sevdiğimi bir başına bırakmak olmasaydı eğer.
Saadet-Bülent Bozkurt